Rusya krizi Avrupa Birliği çıpasına geri dönmemizi sağlar mı?
Tam yeni hükümet kurulmuş, güven endeksleri toparlanmış, üretimde az da olsa artış işaretleri gelmeye başlamış ve cari açıktaki daralma hız kazanmış iken, kucağımızda yeni bir kriz bulduk. Ancak bu olayı son dönemde Orta-Doğu siyasetine aşırı angaje olma, içeride terör olaylarında görülen artış, Güney- Doğu’da tırmanan gerilim ortamı, muhalif medya üzerinde artan baskı, yargı erkinde devam eden sorunlar gibi gelişmelerden soyutlayarak münferit bir yol kazası gibi değerlendirmek de doğru olmaz. Demem o ki, Türkiye rotasını yeniden ve hızla demokratikleşmeye, komşularıyla (sözde değil özde) sıfır sorun politikasına geri dönmeye, bilgi ve özellikle akıl toplumu olmaya çevirmez ve hırslarını da siyasi-askeri değil ekonomik bir güç olmaya odaklamaz ise bu yaşadığımız ne ilk ne de son krizimiz olacaktır.
Bir kere ok yaydan (füze uçaktan) çıktı. Karar doğru muydu, yanlış mıydı, bu saatten sonra tartışmanın anlamı yok. Ancak sonrasında da, krizin bizim tarafımızdan çok iyi yönetildiğini söylemek de zor. (Belki de iki ülke arasında kapalı kapılar ardında bir diplomasi trafiği ile çözülebilecek bir meselenin bu kadar ortalığa dökülmüş olmasının doğru bir yaklaşım olmadığını düşünüyorum.) Unutmayalım ki, tüm ticari ilişkilerimizi topladığımız zaman Rusya en büyük ticari partnerimiz. Senelik bazda (bavul ticareti dahil) takriben 8 milyar dolar ihracatımız ve 4 milyar dolar turizm gelirimiz var. İnşaat sektörünün ise 60 milyar dolar civarında bir hacmi olduğu söyleniyor. Ayrıca, Rusya’da perakende sektöründe hizmet veren pek çok şirketimiz de var. Her ne kadar Rusya 6 maddelik bir yaptırım listesi açıkladıysa da, bu listenin içeriği ve uygulaması konusunda muğlaklıklar da söz konusu (Bu da bize biraz pazarlık ve durumu düzeltme imkanı veriyor sanırım.) Uygulanması durumunda ise senelik 5 milyar doların üzerinde bir gelir kaybımız olabilir. Şu aşamada, Rusya’dan doğalgazın kısılması gibi bir yaptırım geleceğini ise sanmıyorum. (Niye olsun ki? Ruslar bu işten zaten para kazanıyor; bizim ise değil kısa, orta vadede bile alternatif kanallardan enerji tedarik etmemiz imkansız.)
Konuyla ilgili bir kısım değerlendirme ise gerçeklikten oldukça uzak. Örneğin, Rusya’nın da bu yaptırımlardan en az bizim kadar etkileneceği iddia ediliyor. Muhakkak ki, etkilenecektir. Ancak bu simetrik bir etkilenme değil. Daha pahalı meyve-sebze yiyecekler, tatil için seçenekleri azalacak, fiyat-kalite olarak daha kötü giysiler giyecekler, müteahhitlik hizmetlerinin aksaması durumunda da bayındırlaşmaları yavaşlayacak. Ancak, hiç kuşkunuz olmasın, dünya bu eksiklikleri dolduracak onlarca ülke ile kaynıyor. Biz Rusya ile bu ilişkileri 25 yıl gibi uzun bir sürede tesis ettik. Şimdi bu ilişkilerin bir çırpıda sıfırlanmasına göz yumamayız.
Diğer bir iddia da, kayıplarımızı diğer pazarlarla kapatabileceğimiz iddiası. Ancak biz “mallarımız yurtdışında kapış kapış kapılıyor da, mal satma konusunda Rusya’ya iltimas geçiyoruz” gibi bir durumda değiliz. Üreticilerimiz zaten (özellikle iç tüketimin zayıfl adığı son 3 yıldan beri) harıl harıl yeni pazarlar arayışındalar. Ancak (Rusya krizinin henüz yansımamış olduğu) son dış ticaret rakamlarımızın da teyit ettiği gibi, TL’deki zayıfl amaya rağmen ihracatımızı artırmakta zorlanıyoruz. AB ile Gümrük Birliği’ndeyiz. Satabilsek daha fazla satacağız zaten. Orta- Doğu’nun hali malum. Son yıllarda gelişen Afrika pazarının alım gücü ise sınırlı.
Suriye mültecileri konusu ve bu vesileyle de olsa AB ile ilişkilerimizde yeniden bir yakınlaşma olması ise olumlu bir gelişme. Bugüne kadar hep bir çıban başı olan Kıbrıs konusunda da ilk defa önemli bir mesafe alınacakmış gibi gözüküyor. Bu gelişmeler AB’yi yeniden bir çıpa olarak benimsememiz için önemli bir fırsat. Sonuçta, az da olsa bulutların arkasında bir ışık görmek mümkün. Ancak başta da söylediğim gibi millet ve yönetim olarak hırslarımızı bölgesel bir ekonomik güç olmaya odaklamamız şartıyla.