Rusya kaynaklı jeopolitik riskleri yönetmeliyiz
Hep söylüyorum, bu coğrafyada risk yönetimi artık şirket yönetim pratiğinin bir parçası olmak durumunda. Özellikle jeopolitik, ekonomik ve siyasi riskler her daim stratejilerimizi ve işimizi etkiliyor. Yakın zamanda derinleşen Batı- Rusya krizi de bunlardan birisi. Krizin derinleşerek, bölgesel bir savaştan, genel bir savaşa dönüşmesi ihtimali hepimizi endişelendiriyor.
Olası Rusya- Batı savaşı şirketlerimizi nasıl etkiler?
Hepimizin kafasında bu soru var. Öncelikle bu riskin ciddiye alınması ve hazırlık yapılması gerekiyor. Evet, ben de pek çok uzman gibi büyük bir dünya savaşı beklemiyorum. Soğuk Savaş döneminde dahi böyle bir durum yaşanmadı, kapitalizm düzeni kendisine zarar verecek büyük bir savaşa 1945’den sonra asla izin vermedi. Yine vereceğini sanmam. Ancak dünya tahmin edilebilir bir noktada değil. Otoriter eğilimlerin tüm seçimleri kazandığı bir dönem bu. Dolayısıyla, savaş her zaman bir olasılık. Peki biz böyle bir duruma nasıl hazırlanacağız? Ne tür riskler ile karşı karşıyayız?
Jeopolitik riskler
Çatışma bölgelerine yakınlık nedeniyle tedarik zinciri kesintileri, ticaret yollarında güvenlik sorunları (örneğin, Karadeniz'deki deniz taşımacılığı), Türk şirketlerinin AB, ABD veya Rusya tarafından hedef alınabilecek yaptırımlarla karşılaşması, lojistik maliyetlerin yükselmesi, çatışma bölgelerindeki müşteriler ile ilişkilerin bozulması, bölgesel enerji krizleri ve enerji fiyatlarındaki dalgalanmalar ilk akla gelen riskler.
Önerim, eğer bölgeden tedarik sağlıyor ve satış yapıyorsanız, tedarik zincirleri ve ticaret ortaklıklarını çeşitlendirmeniz olacaktır. Yalnızca Rusya veya Batı pazarlarına bağımlı kalmamak gerekiyor. Çatışmanın derinleşmesi halinde alternatif pazarlar, tedarikçiler ve lojistik rotaları oluşturmaya yönelik bugünden kafa yormak gerekiyor. Eğer bölgede üretim tesisleriniz veya yerleşik ticari aktiviteleriniz varsa, bunların olası savaştan nasıl etkilenebileceğini, burada çalışan insanlar için neler yapabileceğinizi analiz edin ve tedbirler alın. Hükümetimizin de yerel ve uluslararası düzeyde ticaret odaları ve iş birlikleri aracılığıyla devletlerle iş birliği geliştirmesini beklemeliyiz. Türkiye tarafsız tutumunu koruyarak, ticari ve ekonomik zararları minimize edebilir.
Finansal riskler
Döviz kurlarında aşırı dalgalanmalar, yaptırımlar nedeniyle finansal araçların (Swift gibi) kullanılamaması, enerji ve hammadde fiyatlarındaki ani artışlara dikkat etmeliyiz.
Döviz ve emtia risklerini azaltmak için türev ürünler kullanmanızı, likiditeyi artıracak tedbirler alarak, zor durumlar için nakit rezervleri oluşturmanızı, ayrıca Türkiye’de veya diğer dost ülkelerde yeni finansman kaynakları geliştirmeye yönelik çalışmalar yapmanızı öneriyorum. İşin enerji tarafında teşvikler, destekler ve yeşil finansman dahilinde yenilenebilir kaynaklara yatırım yapmayı düşünebilirsiniz.
Yasal riskler
Uluslararası yaptırımlar nedeniyle sözleşmelerin iptali veya hukuki uyuşmazlıklar, ihracat ve ithalat üzerindeki düzenlemelerin değişmesi, yeni ticaret kısıtlamaları ve vergiler ilk aklımıza gelen riskler. Bu riskler, bizim farklı regülasyonlara tabi olmamızı ve uyum sağlamamızı gerektirebilir.
Bu riskleri yönetmek için yasal değişiklikleri takip edecek bir uyum birimi oluşturmanız ilk adımdır. Bunu önerim çatışma olmayan dönemler için de geçerli. Özellikle uluslararası ticaret hukukunda uzman danışmanlarla çalışmak riskleri azaltmanızı sağlar. Tüm ticari sözleşmelerde yaptırımlara ve çatışma risklerine karşı koruyucu hükümler eklemeniz de sizi bir derece koruyacaktır.
Sadece jeopolitik değil tüm risk türleri için iyi risk yönetimi lazım. Bu konuda şirketiniz ne durumda? Risk yönetimi sisteminiz var mı?