Ruhsuz seçim
Bu yazıyı Amerika’nın Florida eyaletinde, Georgia, South Caroline ve Florida’da bir müddet gözlem yaptıktan sonra yazıyorum. Adetimdir, imkân olduğunca Amerikan seçimlerinden önce farklı eyaletlere gelip sahada gözlem yapmayı doğru bulurum. Bu seçimde de geleneği bozmayarak üç hafta önce batı yakasında şimdi ise doğu yakasındaki belli başlı eyaletlere geldim.
Öncelikle şunu söyleyeyim yıllardır üzerinde çalıştığım temel akademik alanım olan Amerikan devlet sistemi ve bunun içerisinde yıllar içinde evrilmiş olan başkanlık sistemine öyle şu kazanır bu kazanır denecek kadar basit bir duruma sığdırmak doğru olmaz. Neticeyi bilmek aslında çok da zor değil, seçimlerin ekseriyetini %52’ye %48, 2 iner 2 çıkar ihtimalle iki adaydan biri kazanır zaten. Yazı tura atsanız doğru bilme ihtimali %50’dir. Bizim gibi bu konuyu çalışanlar için esas mesele seçimi kimin kazanacağı değil, bu sürecin önceki seçime kıyasla, 20 yıl, 50 yıl önceki seçimlere kıyasla ne durumda olduğu ve nasıl evrildiğidir.
Hem ziyaretlerimden hem de yıllar içindeki çalışmalarımdan bu seçime dair birçok tespit yapabilirim. Belki de en önemli tespit, bu seçimin sahada gördüğüm kadarıyla gayet ruhsuz bir seçim olması. Bunun sebebini az çok anlayabiliyorum. Ocak ayında her türlü eksiğine rağmen seçimin galibi Biden olarak görülüyordu. Şimdi kimse bana nasıl Biden alır demesin. Öyle internetten değil, profesyonel olarak çalıştığımız anket ve analiz firmalarının çok net göstergesi bu doğrultudaydı. Fakat Biden’ın şubat başı itibarıyla gündemi tam anlamıyla meşgul eden sağlık sorunları, bir de üzerine bir ay içinde gerçekleşen 4 önemli hadise Biden’ı bitirdi.
Bu 4 hadiseyi hatırlatmak gerekirse; Trump’la Biden’ın tartışması, Mar-a-Lago davasıyla ilgili mahkeme kararı, Trump’ın Anayasa Mahkemesi’ndeki davasıyla ilgili çıkan mütalaa ve suikast girişimi ile açık ve net olarak Trump mart sonu itibarıyla seçimin galibi haline geldi. Biden’ın çekilmediği her gün Trump arayı daha da açmaya başlamıştı. Biden’ın çekilip, Kamala’nın adaylığının kesinleştiği ana kadar ki sürede sonuçlar dengelendi. Kamala’nın finansal destek alması ve işin resmileşmesi ile Kamala 4-5 puan öne geçti.
Fark, Trump lehine kapanmaya başladı
Son 2-3 haftadır çok net görmeye başladığım bir şey var. Kaliforniya’dayken bu gidişatı yavaş yavaş hissetmeye başlamıştım. Trump ve Kamala arasındaki fark üç haftadır Trump lehine kapanmaya başladı. Bugün North Carolina, South Carolina, Georgia ve Florida’daki izlenimlerim neticesinde şunu söyleyebilirim ki ülke genelinde iki aday arasındaki fark gitgide kapanmış durumda. ,
Açık konuşmak gerekirse farkın açılması da kapanması da sürpriz değil. Tarihsel örneklere baktığımızda seçmen davranışıyla uyumlu bir gelişme. Seçimin gidişatını belirleyecek birkaç tane eyalet var. Wisconsin, Michigan, Pensilvanya, North Carolina, Georgia, Nevada ve Arizona başta olmak üzere birkaç tane de irili ufaklı eyaletteki değişiklik işin neticesini belirleyecek.
Bu seçimde değineceğim ruhsuzluğun sebebi, eskiden adayların temel seçim stratejisi bağımsız oyları kapmak ve mümkünse diğer partinin seçmeninden oy çalmak üzerine kuruluydu. Tam da bu yüzden partiler adaylarını ve adaylar da yardımcılarını belirlerken ellerinden geldiğince merkeze hatta diğer partiye yakın isimler seçerlerdi ki, orta oylara ve diğer parti oylarına da talip olabilsinler. Adaylar, diğer partililerin oylarını kaybetmemek için diğer partiden uzak olan programlarından çok bahsetmezlerdi.
İki partinin de birbirinden oy alma derdi yok
Bu seçimde bambaşka bir noktadayız ve ilk defa bu kadar belirgin bir şekilde iki partinin de birbirinden oy almak gibi bir derdi kalmamış gibi. Hatta bağımsız seçmene yönelik bile bir yere kadar söylemler geliştiriliyor. Adaylar artık seçimi kazanmanın yolunu ortadaki seçmen ya da diğer parti seçmeninin oyunu alarak değil, hiç sandığa gitmeyen kendi seçmenini sandığa götürerek kazanmayı hedeflemiş durumdalar.
Bu söylediğim şey basit bir tespit gibi gelebilir ama Amerikan siyasetini baştan aşağı etkileyen, seçmen davranışını değiştiren, siyasetçi davranışını değiştiren, ülke siyasetini polarize eden ve alıştığımız Amerikan sistemini bambaşka bir boyuta taşıyacak olan bir durum. İşte bu yüzden sokaklarda önceki yıllarda hissettiğim o heyecan yok. Politika yapan kalmamış. Diğer partiyi kendi seçmeni için tehdit gösterip, kendisini yegâne kurtuluş umudu gösteren bir anlayış artık Amerikan siyasetine hâkim.
Gerçi bu sadece Amerika’da değil dünyanın her yerinde olan bir şey ama burada sistemin temelini oluşturan yapıyı sarsıyor. İşte bu yüzden bu seçimle ilgili söylediğim “ruhsuz seçim” tabiri aslında bir tespit değil bir sonuç. Ve bu sonuç belki de benim için ilk kez bir Amerikan başkanlık seçimini hem sıkıcı hem keyifsiz hem de analiz ederken belirsiz bir hale getiriyor. Ama görebildiğim çok net bir şey var ki bu dağınıklık ve bu polarizasyon Trump sonrası da Kamala sonrası da artık Amerikan siyasetinin değişmez bir gerçeği olarak devam edecek.