Rogoff: Sorun IMF'nin Avrupa'ya nasıl gireceği değil, Avrupa&#
IMF'nin geçtiğimiz yıl nefes kesici bir yükselişe geçtiğini söyleyen Rogoff," IMF, 'Bay İyi' olmayı çok fazla uzatırsa, bir sonraki kriz için yeterince para bulamayacak" diyor. "Yavaş büyüme oranları, artan bütçe açıkları ve yaşlanan toplumlar IMF için gerçekten tehlikeli bir karışım oluşturuyor" yorumunda bulunan Rogoff'a göre, IMF'nin bugün Avrupa'ya girmek için güvenilir bir plandan çok, yarın Avrupa'dan çıkmak için makul bir plana ihtiyacı var.
AB liderleri, Almanya Başbakanı Angela Merkel ile Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin uzlaşması sonrasında, borç krizindeki Yunanistan'ı Uluslararası Para Fonu'nun katkısıyla kurtarma konusunda anlaştı. Kurtarma planı, sermaye piyasalarından borçlanamaması halinde IMF'nin Yunanistan'a önemli miktarda kredi açmasını ve Euro kullanan ülkelerin ikili kredilerle IMF paketine katkı yapmalarını öngörüyor.
IMF eski baş ekonomisti ve Harvard Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Kenneth Rogoff, bu karar sonrasında AB ile IMF arasında yeni bir dönemin başladığına dikkat çekiyor. "2. Dünya Savaşı sonrasındaki ilk günlerde, IMF'nin en önemli görevi Avrupa'nın savaşın yol açtığı yıkımlardan kurtulmasına yardım etmekti. Daha sonrasında, Avrupalıların büyük bir bölümü çok zengin olduklarını düşündüklerinden, IMF'den finans yardımı almayı bir aşağılanma olarak değerlendirdiler" diyen Rogoff, yaşadığımız son finans kriziyle her şeyin değiştiğine dikkat çekiyor ve Yunanistan'ın kurtarılmasına merkez rol oynayan IMF'nin, tam olarak çembere alındığını kaydediyor.
AB-IMF ilişkilerinde yeni dönem
Seneler içinde Avrupa'nın, IMF etkisinin yayılmasına son derece uygun bir konuma geldiğini kaydeden Rogoff, Macaristan, Romanya ve Ukrayna'nın dahil olduğu çok sayıda büyük doğu Avrupa ülkesinin IMF'nin borç programlarına başvurduğunu söylüyor. Zira Euro bölgesi ülkeleri, son olarak IMF'nin Yunanistan'a, ve hatta ihtiyaç duyulduğunda Portekiz, İspanya, İtalya ve İrlanda'ya kredi sağlayabileceği konusunda ortak bir karara vardılar.
Afrika'dan bile cüzamlı muamelesi gördü
IMF'nin geçtiğimiz yıl içinde yeniden yükselişe geçtiğini ve bu yükselişin gerçekten "nefes kesici" olduğunu söyleyen Rogoff'un yorumları şöyle: "1990'lı yılların sonunda yaşanan Asya krizi sırasında popülist söylemlerle güçsüz bırakılan fon, politikalarına yeniden güven duyulmasını sağlamak ve imajını yeniden oluşturmak için oldukça çaba sarfetti. Dominique-Strauss Kahn 2007 yılında kontrolü eline aldığında, en fakir Afrika ülkeleri bile cüzamlı muamelesi yaptıkları IMF'den uzak duruyorlar; bunun yenine Çin gibi alışılmadık kaynaklardan borç almayı tercih ediyorlardı. Yeni iş ve gelir bulamayan IMF ise, varlığını sürdürebilmek için çok sayıda kesintiye gitti. Peki nasıl oldu da bir kriz bu derece fark yaratabildi? IMF bugün Olimpos Dağı'na çıkmış durumda. 2009 Nisan ayında G20 liderleri fonun borç verme kapasitesini dört katına çıkarmaya karar verdiler. Krizin de etkisiyle, bu artışın abartılı olduğu söylenebilir, fakat bu sayede önemli miktarda sermaye toplanmış oldu."
IMF uygulamaları sert değil
IMF'nin Avrupa'ya gelişi, bölgenin borçlanma konusundaki sıkıntılarının sona erdiğinin işareti olabilir mi? Rogoff'a göre, bunu söylemek zor, çünkü IMF ülkelere hediye vermiyor; sadece iflas eden ülkelerin bütçe sorunlarını çözebilmeleri için "köprü borçlar" sunuyor. Rogoff, "Ülkeler borç sorunlarından kurtulmayı nadiren başarabilseler de, genellikle sancılı bütçe uygulamaları ile karşı karşıya kalıyorlar. Yaşanan bütçe açığı veya enflasyon nedeniyle, büyük vergi artışları ve masraf kısıtlamasına gitmek zorunda kalıyorlar. Bu da resesyonun derinleşmesine yol açabiliyor" diyor. Rogoff'un dikkat çektiği önemli bir diğer konu da, IMF uygulamalarının sert olduğu yönündeki eleştirilerin doğru olmadığı. Rogoff'un bu yönde yorumları şöyle: "Adil olmak gerekirse, IMF'nin sert uygulamalar getirdiği yönündeki eleştiriler doğru değil. Ülkeler, uluslararası sermaye piyasaları tarafından terk edildikleri zaman IMF'ye başvuruyorlar. Ülkeler yardım için IMF'ye başvuruyorlar, çünkü IMF özel piyasalardan çok daha hafif bir yaklaşım sergiliyor. Fakat yumuşaklık göreceli bir kavram. Sadece Yunanistan için değil, Avrupa'nın aşırı büyüyen tüm ülkeleri için resesyonun ortasında vergi politikasını sıkılaştırmak, son derece sert bir uygulama olacaktır. Daha basit bir şekilde ifade etmek gerekirse, aslında kimse IMF'nin bir sonraki "müşterisi" olmak istemiyor.
Oyunun sonu iyi olacak diye bir kural yok
Bugüne kadar IMF programına girmiş olmasına rağmen, taahhütlerini yerine getiremeyen çok sayıda ülke olduğunu hatırlatan Rogoff, "2002 yılında Arjantin'in yaşadığı durum bunun en bilinen örneği. Son dönemlerde ise Endonezya, Uruguay ve Dominik Cumhuriyeti aynı durumu yaşadılar. Oyunun sonu, çok sayıda Avrupa ülkesi için de benzer şekilde gerçekleşebilir. Ukrayna daha şimdiden oldukça zor durumda" diyor.
'İyi Adam' rolünü çok uzun sürdüremez
Diğer yandan, Rogoff'a göre Avrupa'da IMF'yi bekleyen çok sayıda risk faktörü mevcut. "Fonun, dengeyi sağlaması çok kolay görünmüyor" diyen Rogoff, bu riskleri şöyle sıralıyor: "Eğer IMF verdiği krediyi, sıkı "Alman stili" şartlara bağlarsa, ani bir tepki ve karşı koyma ile karşılaşabilir. Bu da fonun istediği son şey olacaktır. IMF bugüne kadar Doğu Avrupa'da oldukça yumuşak bir tavır sergiledi; programlarını, iyimser bütçe kısıntısı ve büyüme oranları tahminlerine dayandırdı. Fakat, IMF, sahip olduğu geniş kaynaklara rağmen, 'Bay İyi' olmayı çok fazla uzatırsa, müşterilerini uzun süre taşımayı başaramaz; bir sonraki kriz için yeterince fonu kalmaz. Öte yandan bir sonraki krizin de Japonya veya Çin gibi beklenmedik bir yönden geleceğini söylemekte de fayda var. Bununla birlikte, eğer fon, bütçe reformunu kolaylaştırmak yönündeki güvenilirliğini kaybederse, kurtarma planları sadece Avrupa'da değil, ABD, Japonya ve diğer ülkelerde de daha büyük kamu borcu krizlerine yol açabilir. Yavaş büyüme oranları, artan bütçe açıkları ve yaşlanan toplumlar gerçekten tehlikeli bir karışım oluşturuyor."
Sonuçta Rogoff'a göre asıl sorun IMF'nin Avrupa'ya girmek için güvenilir bir planın olup olmadığı değil, Avrupa'dan çıkmak için makul bir planı olup olmadığı.