Robotik işlemler ve enflasyon açmazı
Belirli kurallara dayalı otomatik alım satım emirleri üreten robotik sistemler New York Borsası’ndaki günlük işlem hacminin yüzde 30’unu oluşturuyor. Amerikan borsalarında yaşanan çöküşün nedeni bu işlemler olabilir. S&P 500 endeksindeki tüm alt sektörleri eş zamanlı yerle bir oluyorsa, bunun suçlusu bireysel yatırımcıların, emeklilik fonlarının aldıkları pozisyonlar değildir.
Aslında finansal varlık fiyatlarında çok kısa vadede yaşanan iniş çıkışları açıklamaya çalışmak abesle iştigal etmektir. Günlük düşüşlerin veya artışların niçin yaşandığını kimse bilemez. Çok bilinmeyenli bir denklemdir. Yukarıdan aşağı çözümlemeyle daha akılcı analizler yapılabilir. Hisse senetleri özünde uzun vadeli yatırım araçlarıdır. Yapılan çalışmalar da hisse senetlerinin uzun vadede kazandırdığını gösteriyor. İşletmeler nakit akımları yaratır. Nakit akımları da matematiksel olarak daha yüksek hisse fiyatlarına yol açar. Yatırımcı iyi analiz yaparsa günlük fiyat hareketlerine fazla takılmaz. Tabii kısa vadeli oynaklıklardan korunmanın yolları vardır. Risk yönetimini iyi yapan bir yatırımcı, taşıdığı pozisyonların risklerini minimize edebilir. Geçen haftaki yazımda, önemli piyasalardaki aşırı pozisyonların rahatsızlık verdiğini belirtmiştim. Opsiyonları ve vadeli işlem sözleşmelerini kullanarak olası fiyat düşüşlerine karşı korunmaktan bahsettim. Bir hafta önce bu finansal araçların fiyatları düşüktü. Bu hafta piyasalardaki oynaklık seviyelerinin yükselmesiyle bu enstrümanların fiyatları arttı.
Sert düzeltme hareketlerinden sonra yatırımcılarda soru işaretleri oluşur. Şüphe varsa kar realizasyonları gelir. Bu nedenle piyasaları biraz izlemekte fayda vardır. Önemli olan dünya ekonomisine ve Amerikan ekonomisine yönelik büyüme ve enflasyon beklentilerinin değişip değişmeyeceğidir. Geçen hafta ‘‘Büyüme ve enflasyon beklentileri yukarı yönlü revize ediliyor. Bu da piyasalardaki pozitif havayı devam ettirir’’ görüşü hakimdi. Bu hafta ‘‘Fed bu yıl üç yerine dört faiz artırımı yaparsa ekonomiye zarar verir’’ fikri dillendiriliyor. Haftadan haftaya görüşler keskinleşiyor. İyimserliğin veya kötümserliğin zirvelerinde dolaşmaya gerek yok. Sağlıklı bir değerlendirme yapabilmek için önce faiz oranlarını doğru tahmin etmek gerekir. Faiz oranları büyük ölçüde enflasyonist beklentilerin bir fonksiyonudur. Enflasyon yükseldikçe, satın alma gücünü korumak için tahvil yatırımcısı daha yüksek faiz talep eder. Ancak enflasyonu tahmin etmek, dolayısıyla faiz oranlarını öngörmek çok zordur. Enflasyonu kestirmenin güçlüğü, ekonomistlerin kısa vadeli etmenlere fazla önem atfetmelerinden kaynaklanıyor. Kısa vadeye odaklanmak, faizleri gerçekte sürükleyen uzun vadeli makro faktörlerin gözden kaçmasına yol açıyor. Finans piyasalarındaki temel sorunun ‘‘kısa vadecilik’’ olduğunu sıkça vurguluyorum. İşin ekonomi boyutunda da aynı problem var. Kısa vadeli gelişmelerle, bir ekonomideki uzun soluklu trendler karıştırılıyor.
Enflasyon konusunda nokta atışı yapmaktan ziyade, bazı fikirler dile getirelim. Özellikle dünyadaki teknolojik gelişmelerin dezenflasyonist etkisinin olabileceğini düşünüyorum. Ek olarak, ABD’de hanehalkı bilançolarının hala zayıf olması ekonomide güçlü bir kredi büyümesi yaratmıyor. Bu da ekonomik büyümenin reel anlamda düşük kalmasına yol açabilir. Avrupa ekonomisi için de aynı durum geçerlidir. Japonya’nın hali de ortadadır. Kısacası temel makro trendler başta ABD olmak üzere dünyada düşük enflasyon döneminin devam edeceğine işaret ediyor. Türkiye’deki durum farklıdır. Döviz kurları dengelenmeden enflasyon ve faiz konularında tutarlı görüşler ileri sürülemez.