Riyakar markalar
Geçen cuma günü bayrama denk gelince buluşamadık. Bayramdan önceki son yazımızda da iyi bayramlar demeyi ihmal etmişiz. Umarım herkes gönlünce bir Kurban Bayramı ve Cumhuriyet Bayramı geçirmiştir.
Son yazımızda "Hizmetkar marka" olmaktan söz etmiştik. Bu yazımızda ise "Riyakar marka" kavramını ele alacağız. Tabii "Hizmetkar markalar" gibi bu konuda yazılmış uluslararası bir trend raporu yok ama çevremizde çok önemli "Riyakar marka" örnekleri ve bunların tüketicilere neler çektirdikleri konusunda bol miktarda hikaye var.
"Riyakar" çoğunuzun malumu olduğu üzere "Riya eden, insanları kandırmak için yalan söyleyen, sahte iş yapan, iki yüzlü" anlamına geliyor. Belki başınıza gelmiştir veya yakınlarınızda birileri bu tür markalardan mutlaka mustarip olmuştur. Yanlış anlaşılmasın köşe başındaki ufak tefek şirketlerden söz etmiyorum. Tam tersine, anlı şanlı, ünü sınırları aşmış, faaliyet gösterdikleri alanın lider şirketleri bunlar...
Bu şirketler lider ve güvenilir ya; tabii milyonlarca kişi gibi siz de güveniyorsunuz ve bunların müşterisi oluyorsunuz. Hizmetlerini kullanıyorsunuz, paketler satın alıyorsunuz, kullanıyorsunuz, değiştiriyorsunuz, faturalarınızı ödüyorsunuz. Hizmetten memnun kalıyorsunuz veya kalmıyorsunuz. Buraya kadar herhangi bir sorun yok. Bir gün geliyor bu hizmeti almaktan vazgeçiyorsunuz. Tabii en doğal hakkınız. Çağrı merkezine telefon ediyorsunuz veya bir satış noktasına gidiyorsunuz, hizmetinizi kapatmak istediğinizi söylüyorsunuz, size ne yapmanız gerektiğini söylüyorlar. Ancak bu şirketlerden hizmet almak bir tür mafya üyeliği gibi. Girmek son derece kolay fakat çıkmak o kadar da kolay değil. Yokuşa sürmeler, ağırdan almalar vb. Ama bunları çok da kafaya takmıyorsunuz. Sizin için önemli olan bir an önce işinizi bitirip aldığınız hizmeti ve faturayı sonlandırmak.
Neyse, yapılması gerekenleri yapıyorsunuz, geri verilmesi gereken alet edevat varsa onları veriyorsunuz, son gelen hizmet faturanızı ödüyorsunuz ve "Tamam" diyorsunuz. "Artık benim bu şirketle alacağım vereceğim bir hesap kalmadı."
Diyorsunuz demesine ama öyle olmuyor. Dedik ya mafya gibi; girmek kolay çıkmak zor. İşte ne oluyorsa siz bu şirketlerle çalışmaktan vazgeçtikten sonra oluyor. Öyle hemen değil ama; aradan epey zaman geçiyor. Bu arada o şirketi de, aldığınız hizmeti de çoktan unutmuş oluyorsunuz. Muhtemelen ödediğiniz son faturaları, dekontları vb. "artık bunca zaman geçti ihtiyacım olmaz" deyip atıyorsunuz. Ve günün birinde postacı bir mektup getiriyor. Mektup, bir avukatlık bürosu tarafından yazılmış. Mealen şunları diyor: "Adresinizi tespit ettik. (sözüm ona kaçaksınız ya!) Filanca şirkete ödenmemiş faturalarınız nedeniyle X TL borcunuz vardır. Borcunuz hakkında icra takibi başlatacağız. İcra takibi yaparsak borcunuz 3XTL olur, iyisi mi siz bu parayı hemen ödeyin."
Hoppala! Siz en az 3-5 sene önce son faturanızı ödeyip bu şirketle ilişkinizi kesmemiş miydiniz? Nereden çıktı şimdi bu borç? Mektubu okuyorsunuz, borcun kaynağıyla ilgili bir bilgi de yok. Peki mektup nereden gelmiş? Çok büyük bir ihtimalle bulunduğunuz ilin dışında bir ilde faaliyet gösteren bir avukatlık bürosundan. Örneğin İstanbul'da yaşıyorsanız, İzmir'den Kırklareli'nden veya başka bir yerden...
Mektubu gönderen avukatlık bürosunu arayıp borcun kaynağını öğrenmeye çalışıyorsunuz ama nafile. Karşınıza ya bir sekreter, ya da bir stajyer avukat çıkıyor ve yalnızca borcunuzun şu kadar olduğunu, başka bir bilgi veremeyeceğini söylüyor. Sizden alacağı olduğunu söyleyen şirketi arıyorsunuz, çağrı merkezindeki elemanlar bilgi vermemek için ipe un seriyor. Zaten borcun kaynağını onlar da doğru düzgün bilmiyor. "Fatura" diyorsunuz ortada size gönderilmiş bir fatura yok. "Ne zaman?" diyorsunuz o da belli değil, "Lanet olsun" deyip kapatıyorsunuz.
Bu aşamadan sonra muhtemelen adresinize Kırklareli veya İzmir'deki bir icra dairesinden bir ödeme emri geliyor. Bu ödeme emrine zamanında itiraz edebilirseniz; "Böyle bir borcum yok, zaten bu ilden bana icra takibi yapılamaz" diyebilirseniz ne âlâ! Aksi durumda kapınıza dayanmaları an meselesi. Diğer yandan, itiraz etseniz bile bu işten sıyrılmanız yine zor. Avukatlık bürosundan düzenli olarak taciz edici mektuplar alıyorsunuz, belki de sonunda "illallah" deyip biraz para ödeyip bu baş ağrısından kurtulmayı seçiyorsunuz.
Evet. Bu anlattığım olaylar aynen yaşanıyor. Hem de binlerce, on binlerce belki de daha fazla sayıda kişi tarafından. İnternette görebileceğiniz çok sayıda örnek var. Hikayenin ortak noktası, bu şirketlerin var olduğunu iddia ettikleri borçların hep sizin hesap kapatma tarihinizden sonra ortaya çıkması veya arada "her nasılsa ödenmemiş" bakiyelerin bulunması. Tabii tüm meblağların küçük küçük miktarlarda olmasını da eklemek gerekiyor. Ancak ortada ne doğru düzgün bir fatura var, ne de gerçekten o hizmeti o tarihte kullandığınızı gösterir bir kanıt. İş tamamen avukatlar, korkutucu bir hukuk diliyle yazılmış mektuplar, faizler, masraflar, kısaca vatandaşın bilgisizliğini istismar eden yasal prosedürlerle yürütülüyor. Yani bir tür "Hukuk terörü".
Peki bu iş neden yapılıyor?
Doğrusu ben de bunların neden yapıldığını merak ediyorum. Aklıma para hırsı, arsızlık, kolay yoldan para kazanma arzusu gibi nedenler dışında bir şey gelmiyor. Bu anlı şanlı şirketlerin (üstelik de hepsi aynı büyük holdingin kuruluşu) başındaki CEO ünvanlı profesyonel yöneticiler için paranın ne yolla kazanıldığı herhalde pek önemli olmuyor. O şirketlerde çalışan binlerce kişinin emeğiyle ortaya çıkan güven ve itibarın üç kuruşluk vurgunlar için heba edilmesini de sanırım kimse umursamıyor. Kaybedilen her müşteri de bir daha asla geri dönmeyecek, ne kopartsak kârdır denilen düşmanlar olarak görülüyor. Yıl sonunda bütün yöneticilerin cebe attıkları primler onları ziyadesiyle mutlu ediyor olabilir. Ancak bu kadar riyakarlık, madrabazlık ve hilekarlıkla çok uzun süre "en büyük operatör", "en süper servis sağlayıcı" veya "en büyük yayıncı kuruluş" olarak kalınamaz. Hissedarların da bunu bilmesi gerekir, benden söylemesi.