Riskten kaçış ve döviz piyasaları!
Son haftalarda döviz piyasalarında yaşanan hareketlilik kısa vadeli beklentiler üzerinde belirleyici olmaya başladı. Japon Yeni ve Amerikan Doları'nın diğer paralara karşı değerlenmesi riskten kaçınma eğiliminin doğal bir sonucu olarak karşımıza çıktı; tüm çabalara rağmen kredi akışkanlığı konusundaki gelişmeler yetersiz kalırken durgunluğun derinleşeceği yönündeki endişeler güçlendi.
Bu yılın ilk çeyrek döneminde eğemen olan eğilimler belli idi; dolar ya değer kaybediyor ya da düşük değerli konumunu koruyordu, başta petrol ve hammadde piyasaları yükselirken sermaye piyasaları o günkü değerlerini korumakta zorlanıyordu. Bir yandan artan enflasyon baskıları diğer yandan gündemden düşmeyen durgunluk endişeleri kafaları iyice karıştırmıştı. Finansal piyasalar doların değerlenmeye başlaması durumunda herşeyin düzeleceğini sanma gafletine düşmüştü: Eğer dolar güçlenir ise başta petrol ve altın olmak üzere hammadde fiyatları gerilerdi ve buna bağlı olarak merkez bankalarının kısa vadeli faizleri düşürerek önceliği durgunlukla mücadeleye vermesi mümkün olur, sermaye piyasaları rahatlayabilirdi.
Biz ise ortaya atılan önermenin doğru olmadığını iddia ettik; iki alternatiften biri enflasyonist durgunluk diğeri ise deflasyonist kaos idi. Eğer bir şekilde dolar güçlenmeye başlar ise bugüne kadar geciktirilen felaket erkene alınmış olacak ve gelişmeler büyük ölçüde kontrolden çıkacaktı. Zira doların değerlenmesi durumunda hammadde fiyatları ile birlikte sermaye piyasaları da satış baskısı altında kalır, riskten kaçınma eğilimi geometrik bir yükselişe geçerdi. Menkul ve gayrimenkul şeklindeki varlık değerleri eridikçe bilançolar yıpranır, kurumsal düzeyde kredi notları düşerdi; sonuçta hem uluslararası ticaret hacmi hem de sermaye hareketleri önemli ölçüde daralır gerek gelişmiş gerekse gelişmekte olan ekonomilerin çok ciddi bir krizin etkisi altına girmesi kaçınılmaz olurdu.
Son haftalarda finansal piyasalarda yaşanan gelişmeler hangi önermenin daha gerçekçi olduğunu, aptalca yönlendirmelerin işe yaramadığını açığa çıkararak netleştirdi. Geçtiğimiz hafta ortasına kadar Japon Yeni ve Amerikan Doları değer kazanmaya devam etti; eşanlı olarak riskten kaçınma eğiliminin güçlenmesi ile birlikte sermaye piyasaları satış baskısı altında kalır iken para piyasaları ve kredilerdeki kilitlenme çözülemedi. Fakat yen ve doların haftanın ikinci yarısında kısmen değer kaybetmesi ile birlikte gerek para gerekse sermaye piyasalarında kısmi bir rahatlama yaşandı, soluk alma fırsatı yaratıldı.
Bu aşamada Japon Yeni kıymetlendikçe "Carry trade"in sonu mu geliyor heyecanına kapılan finansal piyasalar dolardaki değerlenmenin daha kapsamlı bir şekilde sıkıntı yaratacağını neden göremedi veya görmek istemedi? Eğer bu gerçeği görse idi sonuç pek değişmeyecekti; doların düşük değerde kalması veya değer kaybetmeyi sürdürmesi durumunda başta petrol ve altın olmak üzere hammadde fiyatları yükselmeye devam edecek, enflasyon küresel düzeyde seri bir tırmanışa geçecek ve yine riskten kaçınma eğiliminin güçlenmesi ile birlikte sermaye piyasaları satış baskısı altında kalacak ve bilançolar yıpranacaktı. Merkez bankalarının faizleri gerileterek durgunluk riskine odaklanmaları ya mümkün olmayacak, olursa da yatırımcılar tarafından olumsuz tepki ile karşılanacak, sermaye hareketleri daralacaktı. Ciddi bir hata söz konusu olmadı, fakat dolar değerlenir ise herşeyin düzelebileceğine inananlar veya inandırılanlar kurban durumuna düşerek çok ciddi maliyetlere katlanmak durumunda kaldılar.
Tabii bu aktardıklarımızdan türeyecek beklentiler önemli ve artık herkes biliyor. Japon Yeni ve Amerikan Doları kıymetlendikçe kredi sıkışıklığı devam edecek, varlık fiyatları gerilemeyi sürdürecek ve devreye giren kurtarma peketleri yetersiz kaldıkça yenileri için çaba harcanacak. Gelir dağılımı ve rekabet koşullarındaki olumsuzlaşma eğilimi kronikleşecek, sermaye hareketleri daraldıkça güvensizlik büyüyecek fakat küresel ekonomi daralacak. Durgunluk kelimesinin yerini bunalım sözcüğü dolduracak. IMF destekli programlar durumu düzeltemeyecek.
Ekonomide yaşanan olumsuzluklara paralel olarak sosyal ve siyasi istikrarsızlık yeni boyutlara tırmanacak; küreselci yaklaşımların yerini korumacı önlemler alacak. Fiyat istikrarı belirsiz bir süre için rafa kalkınca sistemik riskin ne demek olduğunu herkes daha iyi anlayacak!..
Sahi Euro/dolar kuru 1,20 ve dolar/Japon Yeni 90 seviyelerinin altına iner mi? İner ise Türk Lirası'nın değeri nereye gider, ve ekonomik durgunluğun boyutu hangi düzeylere ulaşır? Finansal varlıkların defter değerini yüksek göstererek riskten kaçınma eğilimini frenlemek, toplumsal bir maliyet söz konusu olmadan durumu düzeltmek mümkün müdür? Yanıtınız hayır ise söz konusu devasa maliyeti kimler ödeyecektir ve bunalımın boyutu nerelere ulaşacaktır?
Evet sorunları küçükken çözmemenin maliyeti çok ağır oluyor; İkinci Dünya Savaşı sonrasının en ağır krizi derinleşmeye devam ediyor...