Riskten kaçınma eğilimi farklılaşarak güçleniyor!
Küresel piyasa eğilimlerinin, son bir buçuk aylık dönemde kısmen farklılaştığı dikkat çekiyor. İlk çeyrekte yaşanan tempolu eğilimlere tepki niteliğinde ve ne kadar süreceği bilinmeyen bir düzeltme yaşanıyor. Bu durum, gerek gelişmiş gerekse gelişen ekonomilerde beklentilerin olumsuzlaşmasını farklılaştırarak yavaşlatıyor. Fakat belirsizlik ve kırılganlık algıları yüksek düzeyini koruduğu için riskten kaçınma eğilimi genelde belirleyici olmaya devam ediyor.
Bazı kesimler ise yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığımız görünümü kendi lehine fırsatlar yaratmak üzere kullanmaya çalışıyor. Riskini azaltmak isteyen profesyoneller ile farklı sebepler ile bu durumun farkında olamayanlar risk takasına giriyor. Bir kesim beklentilerin daha fazla bozulmasını önlemeye yoğunlaşıyor ve diğerleri bu son fırsattan olabildiğince yararlanmaya çalışıyor. Kısa vadeli spekülatif eğilimlere şartlananlar ile onları bu tercihe bağımlılaştıranlar arasındaki alışverişlerin, heyecanlı olması veya sürpriz sonuçlar yaratması beklenmiyor!
Son bir buçuk aylık dönemde, Amerikan Dolarının diğer paralara karşı değerlenmesi durdu ve cüzi bir düzeltme yaşandı. Başta petrol olmak üzere emtialar kayıplarını kısmen geri aldı. Sermaye piyasaları dalgalanmayı sürdürdü. Fakat rahatsızlık yaratan başka gelişmeler de yaşandı: piyasa faizleri ve kurumsal risk primleri de eşanlı olarak yükselmeye başladı, tahvil piyasalarının dengeleri temelden sarsılır oldu! Riskten kaçınma eğilimi farklılaşarak belirleyici olmaya devam etti!
Artık endişeli olmak ve artan kırılganlıktan şikayet etmek için daha çok sebep var. Avrupa Merkez Bankası’nın mart ayında başlayan tahvil alımlarına rağmen son haftalarda Euro Bölgesi devlet tahvillerinin değer kaybetmeye başlaması beklenen bir durum değildi! Dolar tüm paralara karşı güçlendikçe ABD enflasyonunun yüzde 2’yi aşması ve faizlerin yükseltilmesi olasılığı çok düşüktü; fakat durum değişti! Koşullar böyle olunca sermaye piyasası riskinden para piyasasına kayma yönündeki tercihlerin güçlenmesine şaşmamak gerekiyor. Kısmen farklılaşan eğilimler, ikinci yarıyılda çok daha dikkatli olmayı gerektiriyor; fakat kısa vadeli piyasa esintileri tarafından yönlendirilenler, oluşan olumsuz hassasiyetleri yeterince kavrayamamış gibi görünüyor.
Bu aşamada sormak gerekiyor: yabancı yatırımcıların kontrollü bir şekilde çıkmaya başlaması mı, yoksa çıkmak üzere kapının önünde yoğunlaşması mı daha tehlikelidir? İlk seçenekte her şey alenidir: döviz kuru ve faizler yükselmeye başlar, beklentiler bozuldukça güvensizlik artar. İkincisi ise hem sinsi hem de yıkıcı olabilecek türdendir; her hangi bir gelişme nedeniyle panik içinde kapıya yönelim potansiyelini bünyesinde taşır ve gelişmelerin tümü ile kontrolden çıkmasına sebep olabilir! Seçimlere doğru ilerleyen ülkelerde herkesin her şeyi bilmediği ikinci seçeneğin daha az tehlikeli olduğu düşünülebilir, her iki olasılığın da çok tehlikeli olduğu gerçeği görmezden gelinebilir!
Hem gelişen hem de gelişmiş ekonomilerde, riskten kaçınma eğiliminin eşanlı olarak ve sinsice güçlenmeye başlaması sık rastlanan bir durum değildir. Kazanmaktan vazgeçmek ve kaybetmemeye veya kayıpları sınırlı tutmaya odaklanmak anlamına geliyor olabilir. Olumsuzlaşan beklentiler, devreye sokulması engellenemeyecek türde düzenlemeler, piyasa dostu tercihlerin tüketilmiş olması, küresel sorunlara uzlaşıya dayalı çözüm olasılığının kalmaması gibi sebepler söz konusu tercihleri ön plana çıkartmış olabilir. Olağandışı bir dönem için hazırlık yapıldığının işareti sayılabilir.
Küresel düzeyde bu gelişmeler yaşanırken, ülkemizin etkili ve yetkili kesimleri olası seçim sonuçlarına göre senaryo üreterek zaman tüketiyor ve gerçekçi olmayı beceremiyor. Sandıktan çözüm çıkabileceği gafl etine düşmekten kurtulamıyor! Anlamsız bir şekilde koşulların bize uyması bekleniyor!