Riskten kaçınma eğilimi dalgalı şekilde güçlenebilir...
Geride bıraktığımız hafta genelinde finansal piyasalarımızda yaşanan sakinleşme yönlü eğilimlere bakarak durumun düzelmeye başladığını düşünmek ve risk almak ciddi bir hata olabilir. Evet, Türk Lirası kısmen değerlendi, faizler biraz olsun geriledi, sermaye piyasasındaki satış baskısı duruldu ve Hazine ihalelerinde ciddi bir sıkıntı yaşanmadı. Bir yandan küresel düzeydeki olumsuz baskıların durulması diğer yandan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın bu hafta yapacağı Para Piyasası Kurulu Toplantısı’nda faiz koridorunu genişletici yönde ölçülü bir adımın gündeme alınacağını ifade etmesi bu sonuçta belirleyici oldu.
Kalıcı bir düzelme için yukarıda özetlemeye çalıştığımız gelişmeler kesinlikle yeterli olamaz. Öncelikle faizlerde yaşanacak yükselişin geçici olması ve bunun için de gelişmekte olan ekonomilere yönelik risk alma isteğinin güçlenmesi gerekiyor. Oysa gerek ulusal gerekse küresel düzeydeki çok yönlü gelişmeler böyle bir olasılığı teyit etmekten uzaklaşmayı sürdürüyor. ABD ve AB’nin başta mali sektör olmak üzere sermaye yeterliliği konusunda harekete geçmeye hazırlanması, Çin’in büyüme yapısını değiştirmeye odaklanması son on yılda belirleyici olan eğilimlerin değişmek zorunda kalacağını düşündürüyor ve artan belirsizlik nedeniyle riskten kaçınma eğiliminin dalgalı bir şekilde güçlenebileceği ihtimalini arttırıyor. Bu tablo yabancı kaynağa aşırı bağımlı ekonomilerin çok zorlanacağı, daralma yönlü sert dalgalanmaların odağı haline gelerek istikrarsızlaşabilecekleri yönündeki tahminleri pekiştiriyor. Özetle söylemek gerekir ise her ekonomi kendi başının çaresine bakmaya çalışacak ve bu konuda başarılı olamayanlar çok yıpranacak gibi görünüyor.
Küresel koşullar Türkiye ve benzeri durumdaki gelişmekte olan ekonomileri çok zorlayabilir. Gerekli ve yeterli düzeyde yabancı kaynak girişinin olmaması hem ekonomiyi hem de finansal piyasaları telafisi imkansız bir şekilde sarsabilir. Ölçülü ve tepkisel nitelikteki faiz yükselişleri ile bu süreci terse çevirmek mümkün olamayabilir.
Çin’in büyüme konusundaki yapısal değişim tercihi ABD Hazinesi’nin finansmanına verdiği desteği azaltabilir ve bu boşluk ya Federal Reserve’nin yeni parasal genişlemeleri ya da bir şekilde denizaşırı risklerin azaltılması ile karşılanabilir. ABD Merkez Bankası’nın söylemi ikinci tercihin benimsendiğini ve dalgalı bir şekilde gelişmekte olan ekonomi risklerinin azaltılacağını düşündürüyor. ABD sermayesi evine dönerken ortaya çıkan boşluğun AB ve Japon Merkez Bankaları’nın parasal genişlemesi ile sarsıntısız bir şekilde doldurulması ise pek mümkün görünmüyor. Yabancı kaynağa aşırı bağımlı gelişmekte olan ekonomiler için gerek ekonomik ve finansal gerekse siyasi ve sosyal açıdan her şeyin iyiye gittiği dönemin sonlanmış olabileceğini hesaba katmak gerekiyor...