Riskten kaçınma eğilimi daha da güçlenebilir!..
Geride bıraktığımız hafta genelinde açıklanan veriler ve küresel piyasalarda yaşanan gelişmeler Türkiye ekonomisine ilişkin kırılganlığın arttığına işaret ediyor. ABD Hazinesi'nin 10 yıl vadeli devlet tahvili faizlerinin yükselerek yüzde 2.83 düzeyinden kapanması gelişmekte olan ekonomiler açısından riskten kaçınma eğiliminin güçleneceğini söylüyor; bu durum Türk Lirası'nın değer kaybetmeye devam edeceği, faizlerin daha da yükselebileceği ve varlık değerlerinin dalgalı bir şekilde erimeyi sürdürebileceği anlamına geliyor. Küresel düzeyde faiz beklentilerinde yaşanan değişime karşılık emtia fiyatlarının daha fazla gerilemeyip yükselmeye başlaması belirsizliği iyice artırıyor. Siyasi iradenin akaryakıt ve et gibi ürün fiyatlarına değişik yöntemler ile müdahale etmeye çalışması ise rahatsızlığı kısmen özetleyen tepkisel yaklaşımlar olarak dikkat çekiyor.
Enflasyon cephesinde Türk Lirası'nın değer kaybetmesi emtia fiyatlarının yeniden hareketlenmesi ve istatistiklerinin bir yıl öncesine göre düşük düzeyde olması olumlu düşünmeyi engelliyor; maliyet artışlarının son on yılda görülmedik bir şekilde fiyatlara yansımaya başladığı dikkat çekiyor; bu durum ekim ayına kadar devam ederek beklentilerin kontrolden çıkmasına sebep olabilir. Diğer taraftan emtia fiyatlarındaki hareketlilik, ekonomik aktivitenin arttığı üçüncü çeyrek başında iş stoklarının düşük düzeyde oluşu cari açık rakamının umulandan daha olumsuz seviyelere sıçramasına sebep olabilir. Özetle söylemek gerekir ise enflasyon ve cari açığa ilişkin endişeler kırılganlık artışında belirleyici oluyor; döviz kuru ve faizlerdeki son aylardaki eğilimin değişmesini önleyecek bir potansiyel sergiliyor. Doğal olarak bu tablo işsizlik, büyüme, bütçe beklentilerini de olumsuz yönde etkileyecek.
Diğer taraftan beklenenden düşük çıkan ABD enflasyon verilerine rağmen işsizlik başvurularındaki gerilemenin abartılarak faizlerin yükselmesi tuhaf bir görüntü oluşturuyor. ABD ile AB arasındaki serbest ticaret görüşmeleri adı konmamış bir korumacılık türü ise enflasyon konusunda bugünkü rakamlara pek itibar etmemek gerekiyor. Zira korumacı yaklaşımlar işsizlik artışını önleyebilir, hatta bir miktar geriletebilir fakat enflasyonu sert bir şekilde yükseltebilir ve faiz beklentilerini iyice olumsuzlaştırır!.. Ayrıca böylesi bir yaklaşımın Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası kurumları tümüyle işlevsiz hale getirerek küresel düzeyde istikrarsızlığa sebep olabilir.
Gerek olumsuz küresel koşullar, gerekse birikmiş ve ağırlaşmış sorunlar açısından Türkiye ekonomisi son on yılın belki de daha uzun bir sürenin en zorlu dönemine giriyor olabilir. Son üç yılda Türk Lirası'nın değerlenmesini ve cari açığın büyümesini önlemek adına yapılanlar gerekli idi fakat sürdürülebilir olmayan koşullarda kesinlikle yeterli değildi. Aşırılıkları zorlamanın günü kurtarmak pahasına sorunları ağırlaştırmanın bedeli tahammül sınırlarını zorlayabilir. Riskten kaçınma konusunda daha yolun çok başında olduğumuzu unutmamak gerekiyor…