Riskten kaçınma eğilimi daha da güçlenebilir mi?

Uğur CİVELEK
Uğur CİVELEK ARKA PLAN [email protected]

Ekonomi gündeminin üst sıralarında yer alan veya öyle olabilmesi için çaba harcanan konular kafa karıştırmaktan öteye gidemiyor. Beklentilerin olumsuzlaşması önlenemiyor ve nimet külfet dengesi bozulmaya devam ediyor. Gelişmiş ekonomilerdeki para otoritelerinin, sözel veya eylemli müdahaleleri riskten kaçınma eğilimini kalıcı olabilecek şekilde kıramadığı için kırılganlık artıyor. Jeopolitik gelişmelerin de katkısı ile gelişmekte olanlara ilişkin alarm düzeyi yükseliyor. Aman enseyi kızartmayalım ve hepimizin aynı gemide olduğunu unutmayalım diyerek sabırla iyileşme bekleyenlerin hayal kırıklığı büyüyor, güvensizliğin etki alanı kademeli olarak genişliyor. Bu tabloyu Amerikan dolarının diğer tüm paralara karşı güçlenmesinin ve özellikle gelişmekte olan ekonomiler üzerindeki artan baskının sebebi olarak görmek gerekiyor. 

Bu aşamada gelecekte yaşanacakları öngörebilmek adına içeride yaşanacak gelişmelerden çok, riskten kaçınma ve güvenli liman arama eğilimlerinin devam edip etmeyeceğine odaklanmak yanı sıra kısa vadeli bakış açısının yarattığı basiretsizlikten acilen kurtulmak gerekiyor. 

Açık ve net olalım: 2002-2008 yılları arasındaki hesapsız risk alma isteği küresel kredi krizi sonrasında zorlama bir şekilde 2011’deki Arap Baharı’na kadar dalgalı bir şekilde devam etti. Yaklaşık iki yıl süren düzeltme niteliğinde olduğu iddia edilen yapay bir oyalanma sonrasında, 2013 senesinin Mayıs ayında risk alma isteğindeki eğilimin uzun vadeli olarak değişmek zorunda kalacağı anlaşıldı. Yaklaşık bir yılı aşkın bir süredir yaşanan olumsuzluklar, küresel ölçekte riskten kaçınma yönlü trendin başlangıcı niteliğindedir, dalgalı bir şekilde uzun vadede devam etmesi olasılığı çok yüksektir. 

Orta ve uzun vadede küresel ekonominin söz konusu eğilime bağımlı olarak durgunlaşması olumsuz eğilimleri besleyerek güçlendirecek temel faktör niteliğindedir. Sistemik riskin kademeli olarak yeni rekorlara koşması kaçınılmaz olabilir. 

Böylesi küresel koşulların belirleyici olduğu bir ortamda, içeride yaşanacak muhtelif değişiklikleri abartarak hayal kurmak veya kuracak şekilde kitleleri yönlendirmek kısa vadeden öteye hiçbir işe yaramaz. Orta vade açısından ekonomi yönetimi veya faizlerin değişmesi veya değişmemesi sonucu etkilemez. Fakat kısa vadede durumun farkında olanlar lehine ve olmayan ya da olamayanlar aleyhine dengesizlikler yaratabilir: daha açık ifade etmek gerekirse riskini yanlış hesapla arttıralar aleyhine ve yozlaşmış sistemle işbirliği yaparak iyimser beklenti tuzağı kuranlar lehine farklar oluşabilir. Küresel eğilimlere olan bağımlılığı sürdürülebilirliğe bakmadan hesapsızca arttıran ülkelerin bunları yaşamaktan kaçınabilmesi pek mümkün değildir. 

Unutmayın, giderek güçlenen riskten kaçınma eğilimi yıkıcı ve istikrarsızlaştırıcıdır. İyi niyetli olsa bile, gerçekleri dikkate almayan yaklaşımlar ile bu tür olumsuzluklara direnebilmek pek mümkün değildir. Piyasaların derinliği azaldıkça fiyat oynaklıkları kontrolsüzce artabilir, her şeyin farkında olduğunu düşünenlerin bile evdeki hesabı çarşıya uymayabilir. Riskten kaçınma eğiliminin belirleyici olduğu koşullar, kazanmak peşinde koşmaktan vazgeçmeyi ve kayıpları olabildiğince sınırlı tutabilmek adına seferber olmayı gerektirir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar