Riskli piyasanın gölgesinde ikinci tur seçimleri
Ben yazımı kaleme aldığım saatlerde halen oylar kullanılıyor ve seçim sonuçlarını bilmeden, önceden baskıya vermenin zorunluluğu ama bir taraftan da sonuçları bilmeden düşüncelerimi özgürce kaleme almanın hafifliği ile yazıyorum.
Siz gazeteyi elinize aldığınızda, seçim sonuçları netleşmiş, bazı suratlar asık, bazıları son derece güleç, bazıları ise hala kafa karışıklığı ile uyanmış olacak güne. Önceki iki yazımda yine seçimlere değinmiş; ilkinde bir vatandaş olarak beklentilerimi, ikincisinde ise eğer seçim ikinci tura kalırsa oluşacak belirsizliğin ödenecek faturasını kaleme almıştım.
Evet, pazar akşamı oylar sayılacak ve sonuçlar en geç gece yarısı kesinleşecek. Ve beklenen an gelecek, seçim sonucu açıklanacak. Ama ekonominin geneli için kesinleşmiş bir şey olmayacak pazartesi sabahı…
Tam tersine ikinci tur seçimine kadar süren iki haftalık zaman zarfında piyasalar o denli dalgalandı ki; bu defa seçim sonuçlarına nasıl bir tepki gelecek piyasalardan kestirilmesi güç… Özellikle son haftada ortaya çıkan gelişmelere şöyle bir göz gezdirirsek
*Dövize ve krediye erişimin giderek zorlaşması reel sektör üzerinde maliyet baskısı,
*CDS’in 700 puanının üzerine çıkması,
*Bankacılık sektörünün karşı karşıya kaldığı düzenlemeler nedeniyle sıkıntıya düşmesi,
*Gerçek kişilerin TL dönüşüm oranına ek hedef getirilmesi ve sektörün KKM’ye yüksek faiz vermekle sabit kuponlu tahvil almak arasında gidip gelmesinin risk endişesi algısını yaratması,
*Nakit avans ve KMH’da yapılan düzenlemeden geri adım atılması,
*Bankacılık sektörü ve sermaye piyasalarına yönelik iddialar ve bu iddialara ilişkin açıklamaların bazı basın yayın organları ile sosyal medyada sıklıkla yer bulması,
*Dolar TL kurunun haftanın son işlem gününde 20 lirayı görmesi ve net rezervlerin 21 yıl sonra negatife dönmesi...Yukarıdaki maddelere bakıldığında piyasalar sanki bir çeşit kardiyak atak geçirmiş gibi duruyor…Peki bu atak bir anda mı gerçekleşti? Öncesinde sinyal verdi mi? Verdiği sinyaller fark edilmedi mi? Yüksek tansiyon ya da damar tıkanıklığı gibi…
Son gelişmeleri izlediğimde, ekonominin (metabolizmanın) çok da sağlıklı olmadığı yönünde bir çıkarsama yapabiliriz, yapabilirim.
Ancak Türkiye, dünyanın en zengin 20 ülkesinden biri ve benim bu yöndeki çıkarsamamım kaynağını, daha çok kırılgan bir sinir sisteminin çok yüksek tansiyona (baskıya) maruz kalmış olmasına dayandırmam daha hakkaniyetli olacaktır. Dolayısıyla, yılların getirdiği birikimin halk arasında çok keskin bir kutuplaşmaya yol açması sinir uçlarında yorgunluk yaratmış ve gerek içeriden gerek dışarıdan gelen manipülasyonlara karşı fazla dayanamayan bir piyasa görünümü ortaya çıkmıştır.
Buna ilave olarak piyasada görülen pek çok anomalinin temelinde yatan enflasyon gerçeğini de ekleyebiliriz…Ekonomik görünüm ile ilgili net bir dayanağı olan umut vaat edecek gelişmeleri kısa vadede yazabilecek miyiz? Yukarıda da değindiğim üzere, enflasyon tüm dünyanın baş belası olmuş durumda. Ve ülkemiz özelinde yine en büyük problemlerimiz arasında yer alan “işsizlik ve daralma” yaratmaksızın, enflasyonunun nasıl düşürüleceği ise en büyük sorunsal…
Bu sorunsaldan biri de geleneksel ekonomik modelle ya da uygulandığı şekliyle yeni ekonomi modeliyle bu mümkün müdür? Emin değilim. Fakat şu da bir gerçektir ki; geleneksel olmayan modele geçiş: (belki de zamanlamasının doğru planlamaması nedeniyle)
* Amaçlanan cari fazla hedefine ulaştıramamış,
* Büyüme ve ihracatı arttırmak adına uygulanan makro ihtiyati tedbirler reel kesimin finansman ihtiyacını tam anlamıyla karşılayamamış,
*Bütçe disiplininde Türkiye’nin yeniden doğru dengeye ulaşması acil ve kaçınılmaz olmuştur…
Tüm bu faktörler dikkate alındığında seçim sonuçlarının kesinleşmesi kadar mevcut ekonomik durumdan kurtuluş reçetesinin de netleşmesi, beklenen en önemli gündem maddesi olarak karşımızdadır. Ve bu reçete uygulamaya konulduğunda getirdikleri kadar götürdükleri de olacaktır.
Türkiye, tarihinde çok kez ekonomik anlamda farklı mücadeleli dönemler yaşamıştır. Birçok finansal sorunla yüzleşmiştir…Her zaman söylemişimdir, biz ülke olarak risk yönetiminden ziyade kriz yönetiminde hep daha başarılıyız.
Son dönemde uygulamaya alınan yeni ekonomik model ise, benim şahsi kanaatimce bir risk yönetim modelidir. Ancak bugünlerde daha proaktif hareket etmeye ve uzun vadede sonuç verecek yöntemlerden ziyade, kısa vadede piyasayı rahatlatacak kriz yönetimine (sonuçları ve yaratacağı etki araştırılmış, tüm paydaşlar açısından değerlendirilmiş) acil ihtiyacımız bulunmaktadır.
Piyasa rahatladıktan sonra risk yönetimine geçilmesi kaçınılmazdır. Çünkü yüzde 2’ler düzeyindeki yüksek teknoloji payımız, kronik cari açığımız ve sürekli kırılgan bir kurla yaşamanın yarattığı travma ortadadır.
“Esas zorluk, yeni fikirlerin geliştirilmesi değil, eski düşünce yapısının terk edilmesidir.” John Maynard Keynes