Riske geri döndük

Taner BERKSOY
Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI [email protected]

Geçtiğimiz haftalarda dünya ekonomisine görece olumlu bir hava hakim olmuştu. Risk iştahı artmış, gelişmekte olan ülkelerin ulusal paraları değerlenmişti. Biz de bu olumlu iklimden yararlandık. Önceki aylarda gelişmekte olan ülkelerden kaçan sermaye iyimserlik ortamında geri dönüyordu. Bize dönük sermaye girişi de canlandı. Döviz kuru düştü. TL değerlendi. Faizler geriledi. Buna enflasyondaki düşme de eklenince iyimserlik tavan yaptı. Ekonomide bahar havasının egemen olduğuna iman ettik. Adeta dünyayı unuttuk. 

Son yazımda bu bahar havasının azının bizden, çoğunun ABD ekonomisindeki kararsız hareketler ve dolayısıyla doların değer kaybetmesinden kaynaklandığına işaret ettim. İçeride trend değiştirecek önemli bir olay olmadığı sürece hem bahar havasının gidişatının hem de TL değerindeki değişmelerin doların hareketlerine bağlı olacağı yönünde uyarıda bulundum. 

Bu hafta içinde peş peşe iki gelişme oldu. Önce hafta başında gelişmekte olan ülke varlıklarına dönük iştahta bir yavaşlama ortaya çıktı. Yoğun biçimde bir yön değiştirmekten çok, kar realizasyonu izlenimi veren bu hareket bizde de döviz kurunda hafif bir yükselmeye neden oldu. Her zamanki gibi piyasalar bunu yararlı bir düzeltme olarak algıladı. Zaten bu gelişme bahar havasını bütünüyle tersine çevirecek bir yoğunluk kazanmadan hız kesti. 

İçerideki aktörler tam bir oh çekmişken havayı değiştiren ikinci gelişme devreye girdi. Bizim durduk yerde risk üretme kabiliyetimiz malum. Bahar havası falan derken havayı bulandıracak yeni bir riski acele gündeme soktuk. Önce başbakanın parti teşkilatı üzerindeki otoritesini sıfırlayan bir siyasi hareket yapıldı. Ardından, adeta başbakana dönük bir suçlama manifestosu niteliğinde bir yayın ortaya çıktı. Sonunda siyasi hava karardı. Haftayı bitirmeden Davutoğlu hükumetinin görevi bırakması sağlandı. 

Seçim ve iktidar değişimi süreçlerini son yıllarda çok yaşadık. Bu nedenle olası sonuçları adeta ezberledik. Sonucu önceden ne kadar kestiriliyor olsa da her siyasi değişme ekonomi açısından risk demektir. İkili bir risk söz konusudur. Birisi ülkeye yan ve yön verecek siyasi kadronun değişiyor olmasından kaynaklanan risktir. Bu değişme aynı parti içinde olunca söz konusu risk görece azalsa dahi bütünüyle ortadan kalkmaz. İkinci risk ise ekonomi yönetiminin değişmesi olasılığından kaynaklanır. Yine değişimin aynı parti içinde olması bu riski bütünüyle ortadan kaldırmaz. Yeni kadronun değerlendirmeleri ve öncelikleri net olarak anlaşılana kadar tedirginlik ve risk varlığını sürdürür. 

Dikkat ederseniz her iki risk ortamı da belirsizlik üreten gelişmelerdir. Belirsizliğin artışı karar vermeyi zorlaştırır. Zorlaşan günlük kararlar değildir. Belirsizlik yatırım ufk unu daraltır, yatırım kararlarını zorlaştırır, bir tür durağanlık yaratır. Bütün bunlar ülkeye dönük risk algısını besler. Ülke varlıklarından kaçınma refleksi devreye girer. Sonuçta mali fiyatlar olumsuz yönde değişir, emsallerinden ayrışır. Bizim hafta sonundan önce becerdiğimiz iş budur. Daha kasım ayında “oh nihayet seçim maratonunu bitirdik, siyasi risk azaldı” diye nefeslenirken yeni bir risk yarattık, adeta riske geri döndük. Zaten zar zor oluşturulmuş güven duygusunu yeniden zedeledik. Bahar havasını kışa döndürmeyi becerdik. 

Dünyada olumlu iklim zaten kararsızlaşmış, riskten kaçma eğilimi güç kazanmaya başlamıştı. Bu durumda mevcut görünümü korumak, var olan riskleri kontrol altına almak, bunu da aktörlere anlatıp onları ikna etmek gerekiyordu. Tam tersini yaptık. İktidar partisinin içinde kopan iktidar paylaşımı kavgası ters yöne savrulmamız sonucunu doğurdu. Ana muhalefet partisinin “saray darbesi” olarak tanımladığı bir süreç içinde iktidarı yürüten başbakan ve kadrosu adeta görevden alındı. Yeni bir kongre, yeni kadroların belirlenmesi, yeni tercihlerin oluşturulması, becerilebilirse de yeni seçime gidilmesi gibi yeni bir siyasi perspektif çıktı ortaya. Bütün bunlar bilinmeyen bir süre için siyasi risk faktörünün etkisini sürdüreceği, belirsizliğin belki de koyulaşarak devam edeceği, sermaye girişinin yavaş olacağı ve büyüme ivmesinin kaybedileceği anlamına geliyor. 

Dünya büyüyememe sorunu ile boğuşurken bizde ortaya çıkması muhtemel bu gelişmeler halkın sırtına bir kez daha çok ciddi bir yük yükleneceğini gösteriyor. Bunun karşılığında nasıl bir kazanç sağlanacağını anlamakta zorlandığımı itiraf etmeliyim.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ekonomi kıskaçta 20 Aralık 2018
Normalleşme mi? 06 Aralık 2018
Kur’u temizleme 25 Ekim 2018
Yeni bir durgunluk mu? 18 Ekim 2018
Zaman mı kazanıyoruz 11 Ekim 2018
Tedbir gerekirdi 04 Ekim 2018
2019 yılı kritik 13 Eylül 2018
Adını koymadan 06 Eylül 2018