Risk priminin yükselmesinin nedenlerini iyi bilmemiz gerekiyor
Dr. Ali Topçubaşı - Topcubaşı Group Yön. Krl. Bşk.
Uluslararası yatırımcıların bir ülkeye doğrudan veya dolaylı yatırım yapma konusunda adım atmalarının temelinde, ülke kredi risk priminin doğru bir şekilde değerlendirilmesinin büyük önemi olduğu aşikârdır. Risk priminin değişmesinde, ekonomik göstergelerinin yanı sıra, demokrasinin, hukukun üstünlüğünün, insan haklarının, laikliğinin çok büyük önemi vardır. 2003-2008 yılları arasında, yabancı yatırımlarındaki patlamanın arkasında da, demokrasiyi hızla AB standartlarına getirme taahhütlerimiz olduğunu unutmamız gerekmektedir.
CDS (credit default swap); bir iflas durumunda, elinde bulunduran kişiye söz konusu bono ve tahvili nominal değeri üzerinden satabilme imkanı veren bir finansman aracı olup, bu kredi türevi enstrümanı aslında, bir ödenmeme durumunda CDS alıcısını korumaya amaçlayan bir sigorta vazifesi görmesidir. CDS alıcısı, satan tarafa, CDS'in ömrü boyunca ya da bir kredi durumu oluşuncaya kadar ödemeler yapmayı kabul etmektedir. Ülkelerin haricinde şirketler de CDS sözleşmelerine konu olabilmektedir. Ülke CDS'lerinde, bir ülkenin finansal durumuna ilişkin her pozitif ve negatif bilgi, CDS marjına yansımakta, pozitif bilgi CDS primleri azaltırken, negatif bilgi ters yönde hareket ettirmektedir.
.2018 yılına başlarken; 166 olan (CDS) risk primimizin, yılın sonuna yaklaşırken 400'ün yukarısında gezinmesinin altında yatan nedenleri iyi tahlil etmemiz gerekmektedir. 2018 yılı ilk günlerine göre, risk primimizin hızla artışında; insan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğünün tetiklemesinin etkisiyle ekonomimizin gözardı edilen sorunları yatmaktadır.
2008 yılında batma noktasına gelen İspanya, Portekiz, İrlanda'nın CDS'leri 500' ü aşarken, günümüzde bu oranlar sırasıyla 70, 63 ve 20'ye inerken, Almanya ve İsviçre de 10, Danimarka için 11 olurken, ülkemizdeki oranın 400'ü aşmasının altındaki nedenleri yukarıda saydığımız nedenlerden uzak kalmamız yatmaktadır. Risk primimizin yükselmesiyle gelen yabancı yatırımın hızla yavaşlaması ve gelenlerinde çok yüksek faizler istemesinin de altında bozulan politik ve ekonomik istikrar bulunmaktadır.
Nitekim, ağustos sonunda yabancı kaçısın katkısıyla yaşanan türbülansı önlemek için yüzde 24'e yükseltilen faizlere karşın, Almanya, Japonya ve Fransa gibi ülkelerde 10 yıllık faizler bile sıfıra yakın gezinmektedir. Ayrıca, Avrupa Merkez Bankası’nın faizleri hala sıfıra yakın tutma isteği ve ABD'nin ancak yüzde 2.25'e yükselttiği faizlere karşın ülkemizdeki bu olağanüstü faizler, toplumun sömürülmesini arttırdığı şüphesizdir. Sürekli olarak ABD faizlerinin 0.25 baz puan arttırılıp artırılamayacağına ya da Avrupa Merkez Bankası’nın sıfırlarda tutmaya devam ettiği faizlerin artışa geçip ekonomimize yapacağı tahribatı düşüneceğimize, kendi ev ödevlerimizi eksiksiz yapmaya odaklanmamızın daha yerinde olacağı bilinmelidir.
Atatürk'ün hedef olarak gösterdiği çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne ulaşmanın da, ancak batıya yönelmek ile mümkün olacağını aklımızdan çıkarmamakla olacağını bilmemiz ile mümkündür. İhracatımızda ileri teknolojik ürünlerinin payının ancak yüzde 3'lerde olması, bizi bu yarıştan uzaklaştıracak oranlardır. Günümüzde, Batı’nın 4.0 sanayi devrimini 5.0'a yükseltme aşamasına varma isteği, bizim politikalarımızı derhal bu yöne çevirmemize neden olmamızı gerektirmektedir.