Risk primimizdeki sert artış iyi şeyler söylemiyor!
Son birkaç iş günü genelinde yaşanan finansal dalgalanmaların sebep ve sonuçları konusundaki karmaşa gelecekten umutlu olunabilmesini zorlaştırıyor. Bakış açılarındaki farklılıklar bu sonuçta etkili oluyor. Belli bir kesim sonuçları ve beklentileri yapay bir şekilde yönlendirerek her şeyi olduğundan iyi göstermeye çalışıyor; siyasi irade ile sistemi oluşturan kurumsal yapının da bu cephenin as oyuncuları olduğunu unutmamak gerekiyor. Eleştirel gözle bakanları ise birkaç gruba ayırmak gerekiyor; geleceğinden ciddi şekilde endişe edenler, fiili durumdan maddi fırsat yaratmaya çalışanlar, bilgi kirliliğinden arınarak gerçeği aramak ve geleceği anlamak konusunda çaba harcamak dışında bir amacı olmayanlar bu grubu oluşturuyor.
Bu yazıda yaşanan gelişmelerin sonuçlarından çok sebeplerine odaklanmaya çalışacağız. Eğer geride bıraktığımız hafta Perşembe günü yükselmeye başlayan ve giderek hızlanan ülkemizin risk primini sorgulamaz isek, gerçekleri bulmak-bilgi kirliliğinden arınmak ve geleceği anlamak kolay olmayacak.
Perşembe günü artmaya başlayan risk primimizdeki yükseliş Cuma öğleye doğru hızlandı, Pazartesi ise tepe noktasını gördü. Bu süreçte 130 baz puanlık bir hareket yaşandı; Salı günü döviz kurlarındaki kayıp fazlası ile alınmış olmasına rağmen, risk primindeki kayıp yüksek düzeyini korudu. Başka bir deyişle ülkemize yönelik kırılganlık algısında sert sıçramalar yaşandı ve geleceğe yönelik beklentiler olumsuzlaştı.
Risk primimizdeki artışın kabaca yüzde 30 oranındaki kısmı ekonomimiz ile ilgili olmayan gelişme ve beklenti değişikliklerinden kaynaklandı. ABD para otoritesi Açık Piyasa İşlem Komitesinin geçtiğimiz hafta içinde yaptığı toplantıda aldığı kararlar ve yapılan değerlendirmeler, durgunluk yönündeki endişeleri güçlendirdi; güvenli liman arayışı ise gelişmiş ekonomiler ile gelişenler arasında yeni bir ayrışma sürecini tetikledi.
Geri kalan yüzde 70 olasılık verdiğimiz artış ise doğrudan veya dolaylı olarak ülkemizle ilgiliydi. Yerel seçimler konusundaki öncelikli hassasiyetin, alınması veya alınmaması gereken kararlar üzerindeki olumsuz etkisi seçim menzili yaklaştıkça yaşanacak bir sıkıntı idi. Fakat sonrasına ilişkin belirsizlik algısının artmaya devam etmesi ve yaşanan harekete müdahale şeklinin olası yan tesirleri de eklenince kırılganlığımız çok tehlikeli sayılabilecek düzeylere sıçradı. Risk primindeki bu sıçramanın ekonomik beklentileri ve finansal eğilimleri etkilememesi olası değildi.
Uluslararası piyasalardaki borçlanma senetlerine yatırım yapanlar zararla tanıştı
Son altı ay içinde Hazinemizin veya diğer kurumların uluslararası piyasalara yaptığı borçlanma senetlerine yatırım yapanların tümü net zararla tanıştı; ortaya çıkan karlar süratle eridi ve zarara döndü, riskini azaltmak üzere satışa geçenler nedeniyle piyasa sığlaştı ve kayıplar büyüdü. Belirsiz bir süre için yeni ihraç yapabilme olasılığımız tükendi. Kur şoku ile mücadele şeklimiz ise, sıcak para olarak bilinen sermayeyi fazlası ile tedirgin etti ve ülkemize bakış açısını hızla olumsuzlaştırdı. Bu gelişmeler, yerel seçim sonrasına ilişkin finansal ve ekonomik beklentileri bozdu. Döviz kuru ve faizlere ilişkin beklentiler daha yüksek seviyelere kaydı ve makroekonomik görünüme ilişkin endişeler derinleşti.
Döviz kurlarının birkaç hafta öncesinin düzeylerine gerilemiş olması, hemen yukarıda özetlemeye çalıştığımız algı farklılaşmalarını ortadan kaldıramadı. Fiyat oynaklıklarındaki artış ve finansal piyasalarda hareket yeteneğini nerede ise sıfırlayan sığlık, endişeleri beslerken kırılganlık yönündeki algıları güçlendirdi. Risk yönetimi altyapısının olumsuz koşullarda fonksiyonelliğini tümü ile kaybettiği görüldü. Yerel seçimlere ve hatta birkaç hafta sonrasına kadar piyasalarda oluşabilecek fiyat eğilimlerinin itibari değerini önemsiz hale getirdi.
Asıl önemlisi olası kur şokları karşısında nasıl çaresiz kalıp korktuğumuz, başka bir deyişle çaresizliğimiz açığa çıktı! Derin çıkar çatışması alanlarında, bu sıkıntının ülkemize karşı kullanılması olasılığı arttı!