Risk iştahı artıyor
Finans piyasalarında genel olarak belirsizlik ortaya çıktığında en kötü ihtimal fiyatlanır, aşırı satım sonrası oluşan seviyelerde ise artık neredeyse olumsuz her şey fiyatlara dahil olduğundan “beklenildiği kadar” kötü olmayan gerçekleşmeler ile tepki alımları yaşanır.
Yatırımcılar da çoğu zaman bu döngünün neresindeyiz sorusuna cevap arar. Son zamanlarda global piyasaları etkisi altına gelişmelere önem sırasına göre bakacak olursak, başta ABD ile Çin’in yeniden görüşmek üzere masaya oturması var, geçtiğimiz haftalarda karşılıklı demeçler ile tırmanan gerilimin düşmesi olumlu algılanıyor. İkinci sırada Hong Kong’daki oldukça geniş bir katılım ile yaşanan protestolar var, Çin ile batılı devletleri karşı karşıya getiren gelişmelerin ardından bir orta yol bulunuyor gibi, olayın adli boyutu devam etmekle beraber sermaye piyasaları üzerindeki etkisi azalma eğiliminde. Üçüncü olarak Ekim ayında ne olursa olsun Brexit gerçekleşecek iddiasıyla İngiltere’de Başbakanlığı Theresa May’den devralan ve Kraliçe’nin onayı ile parlamentoyu devre dışı bırakmayı dahi gündeme alan Boris Johnson’ın iki kere parlamentoda yenilgiye uğramasıyla anlaşmasız Brexit ihtimalinin oldukça azalması ve muhtemelen İngiltere’nin çıkışının öteleneceği gerçeği var. Dördüncü sırada ise İtalya’da yeniden hükümetin kurulması ile AB içinde siyasi belirsizliğin kısmen de olsa azalması sayılabilir.
Yazının başında da belirttiğimiz gibi 1-2 hafta önce fiyatlamalar tüm bu gelişmelerde olası en kötü senaryonun gerçekleşeceği varsayımı ile yapılırken, bugün her konuda iyimserliğin ön plana çıkmasıyla risk iştahında artış hakim. Başta Fed ve ECB olmak üzere global olarak Merkez Bankalarının faiz indirimlerine gittiği ve bilançolarını muhtemelen büyütmeye devam edecekleri bir ortamda kar satışlarının kısa soluklu kalma ve büyük fonlar tarafından alım fırsatı olarak değerlendirilme ihtimali yüksek kalacaktır. En azından Eylül ayında yapılacak sözlü iletişimi görene kadar piyasalar bardağın dolu olan kısmını fiyatlayacak gibi.