Risk algılamaları olumsuzlaşmaya devam ediyor...
Dikkatlerin Euro Bölgesi'nden, ABD borç tavanı konusundaki gelişmelere çevrildiği, belirsizlik ve kırılganlığın yüksek düzeyini koruduğu, düşük işlem hacimleri ile bekle-gör eğiliminin ön plana çıktığı bir haftayı geride bıraktık. İçeride ise bir yandan küresel gelişmelere ilişkin endişelerin, diğer yandan sözlü müdahaleler ve olumsuz beklentileri güçlendirebilecek istifaların etkisini hissettik. İçeride ve dışarıda piyasalar dalgalandı, sorunlar ağırlaşmaya devam etti, etkili ve yetkili kesimlerin hareket yeteneği daralmaya devam etti. Riskten kaçınma eğilimini terse çevirmek mümkün olamadı.
ABD'den hafta sonunda gelen haberlere göre Beyaz Saray ile Cumhuriyetçiler arasında yapılan görüşmelerde mesafe kat edilmiş, borçlanma tavanının artırılmasını mümkün kılabilecek bir tasarı yönünde ciddiye alınması gereken bir temel oluşmuş. Durumu izleyen bir yetkilinin aktardığına göre harcamalarda uzlaşılmaz ve bu rakamı kongre öncesi de 1.8 trilyon dolara kadar çıkaracak harcama kesintileri konusunda özel yetkil ibir komite kurulacakmış, vergi artışı gündemde yokmuş, imdilik kesin bir durum yokmuş!.. Borç tavanının bu veya benzeri şekilde aşılmasının piyasaları rahatlatması zor görünüyor. Son açıklanan ABD büyüme verileri geçen yılın son çeyreğinden itibaren ekonominin durgunlaşma yönünde ivmelendiğine işaret ediyor. İlk çeyrekteki yüzde 1.9'luk büyüme sonrasındaki yüzde 1.3'lük ikinci çeyrek rakamı, maliye politikasının sıkılaştırılması ile birleştirildiğinde endişelerin tırmanması veya yüksek düzeyini koruması kaçınılmaz hale geliyor. Zira para politikasını daha da fazla gevşetmenin gerekmesi ve üçüncü genişleme dalgasının devreye girmesi durumunda ortaya çıkacak faydaın olası yan tesirlerden daha küçük olma ihtimalinin yüksek olduğu da biliniyor. Para ve maliye politikalarının 3 yıl gibi uzun bir süredir gevşek olmasına rağmen durgunluktan çıkamayan ABD ekonomisinin stagflasyonist bir taboya sürüklenmesi olasılığı artıyor.
Euro Bölgesi'nde ise dikkatler Yunanistan dışındaki sorunlu üyelere çevrilmiş durumda. İtalya'nın borçlanma maliyeti yükselmeye devam ediyor, İspanya'nın kredi notu ise tehlike sinyalleri veriyor. Bölge genelinde erken seçimlerin devreye girmesi, siyasi istikrarsızlığın artması tehlikesi ise olumlu düşünmeyi zorlaştırıyor. Bölgenin genel enflasyonun yüzde 2.5 düzeyinde gerçekleşerek kısmi bir teselli yaratabilir, fakat bu durumun kalıcı olabileceğini düşünmek pek gerçekçi olmaz; euronun nispeten değerlenmesi bu sonucu mümkün kılmış olabilir, ancak sorunların da yine aynı nedenle seri bir şekilde ağırlaştığı unutulmamalı... Rekabet gücü eriyen, artan sorunlu krediler nedeniyle mali sektörü yıpranan, bütçe açıkları ve borç yükü artan, durgunluğun aşılamaması ihtimali güçlenen bölge çok yönlü bir istikrarsızlığa doğru koşar adım gidiyor. Küresel düzeydeki belirsizlik ve krılganlık artışına ciddi katkı yapıyor...
Olumsuzlaşma eğilimi sergileyen küresel koşullar Türkiye için de alarm zillerini çaldırıyor. Riskten kaçınma eğiliminin güçlenmesi ve buna bağlı olarak sermaye hareketlerinin daralması olasılığına karşı Merkez Bankası'nın ne yapacağını ve neleri yapmayacağını öğrendik. Fakat stratejisini değiştirme esnekliği bulunmayan diğerkesimler açısından kırılanlığın çok yüksek düzeylerde gezindiği de biliniyor. Sözlü madahalelerin ise kısa vadeden öteye etkili olamayacağını hesaba katmak gerekyor. Merkez Bankası ekonominin soğumaya başladığını söylüyor, Başbakan bu kez teğet bile geçmeyecek diyor ve Türk Lirası kayıplarını kısmen geri alıyor. Fakat haftanın sonuna doğru açıklanan dış ticaret açığının yeni bir rekor kırması yetkilileri tekzip ediyor, riskten kaçınma eğilimi alevleniyor! İstafalar ise algılamaları olumsuzlaştırıyor...
Türkiye cari açığını şöyle ya da böyle küçültmek zorunda kalacak, bu süreçte ekonomi durgunlaşacak, işsizlik artacak, enflasyon sıkıntı yaratmaya devam edecek, iç talep daralırken bütçe açığı büyüyecek, başta mali sektör olmak üzere bilançolar yıpranacak...
2011 yılı başından bu yana döviz sepeti bazında Türk Lirası'nda yaşanna değer kaybı yüzde 20'yi aştı. Olumsuzlaşan küresel koşullar nedeniyle yerli üretimin rekabet gücünde beklenen artış gerçekleşmez iken net döviz kredisi kullanımı nedeniyle özkaynaklar eridi, kredi itibarı geriledi. Çekirdek enflasyon yükselmeye başladı ve beklentiler belki de düzelmemek üzere bozuldu. İnşaat, otomotiv gibi paranın devir hızının yüksek olması ve net sermaye girişine aşırı bağımlı sektörlere ilişkin belirsizlik iyice arttı, bir yandan maliyet artışları, diğer yandan talebin daralması gibi olasılıklar risk algılamalarını farklılaştırdı.
Mevcut koşullarda siyasi iradenin yeni tercihlerini henüz bilmiyoruz, orta vadeli plan şekillenmedi. Fakat bugünün küresel koşullarında Merkez Bankası'nın hem finansal istikrar, hem de fiyat istikrarı hedeflerinden birine odaklanmak zorunda kalabileceğini görüyoruz. Son açıklamalar tercihin finansal istikrar lehine olduğu fiyat istikrarının ise temenni niteliğindeki ayağı yere basmayan varsayımlara bağımlı olduğu dikkat çekiyor. Uzun süredir dile getirdiğimiz gerçekleri dikkate almak zorunda kalmamız sert dalgalanmalar yaratabilir...