Restorasyon dönemi
Nihayet ekonomi konuşulacak günler başlıyor. Bugünden itibaren seçim öncesine, seçim beklentisinin arttığı günler öncesine, yani tekrar başa döneceğiz.
TL’nin seyrini, dövizin gidişatını, her türlü faizi, tahvili, bonoyu, borsayı, diğer piyasaları seçime endekslemeden izleyip değerlendireceğiz. Oy hesabı yapmadan; bütçe performansı, ek bütçe, iç borçlanma, dış borçlanma, büyüme, gelir dağılımı, işsizlik, dış ticaret, cari denge, rezerv gibi göstergeler hakkında haberler ve yorumlar yapacağız.
Kendi gerçekliği içinde küresel ekonomik gelişmelerin etkilerini, sektörel gelişmeleri, firma ölçeğinde gelişmeleri takip edeceğiz. Bugün itibariyle ‘iyi’ ekonomik göstergeler de, ‘kötü’ ekonomik göstergeler de bize önümüzdeki sürecin kolay yönetilemeyeceğini gösteriyor. Ancak 85 milyonluk bir ülke olarak başarmak zorunda olduğumuzu unutmayalım. Kim kazanmış olursa olsun!
Daha fazlası olabilir mi?
‘Kim kazanmış olursa olsun’ derken, aslında bu seçim sürecinde yöneticilerden beklentileri olanların bütünüyle olmasa da, kazandıklarını söylemek mümkün. Çünkü geniş kesimlerin ekonomik olarak memnuniyetinin sağlanmasına yönelik adımlar atıldı.
Emeklilikte yaşa takılanlar konusu olsun, ücret ve maaşlara yapılan ve yapılacağı taahhüt edilen zamlar olsun, bayram ikramiyelerinin artırılması, gaz faturalarının üstlenilmesi, çeşitli ekonomik af uygulamaları gibi adımlar her ne kadar bütçe açığını artıracak olsa da memnuniyeti artıran adımlar arasında yer aldı. Daha fazlası olabilir mi?
Mümkün, ancak doğal olarak bedelini ödemek kaydıyla. Reel sektör açısından bakacak olursak iki seçim arasında açıklanan Merkez Bankası ‘Reel Kesim Güven Endeksleri’ mayıs sonuçları bir fikir verebilir. Anket sonuçlarına göre gelecek üç aya yönelik değerlendirmelerde; üretim hacmi, ihracat sipariş miktarı ve iç piyasa sipariş miktarında bir önceki ayda artış bekleyenler lehine olan seyrin güçlendiği görülüyor.
Ortalama birim maliyetlerde gelecek üç ayda artış olacağını bekleyenlerin lehine olan seyir ile gelecek üç aydaki satış fiyatına ilişkin artış yönlü beklentilerin de zayıfladığı, gelecek on iki aylık dönem sonu itibarıyla yıllık ÜFE beklentisinin bir önceki aya göre 4,8 puan azalarak yüzde 62,8 seviyesine gerilediği tespitler arasında.
Buna karşın gelecek üç aydaki istihdama ilişkin artış yönlü beklentiler ile gelecek on iki aydaki sabit sermaye yatırım harcamasına ilişkin artış yönlü beklentiler de zayıflamış. Bu sonuçlar reel kesimin önümüzdeki 3 aya ilişkin beklentilerinde olağanüstü bir bozulmaya işaret etmiyor. Tersine beklentiler ağırlıklı olarak olumlu görünüyor.
Ayrı senaryolar, ayrı sonuçlar...
Bankacılık ve finans kesimi açısından bir değerlendirme yapmak için muhtemelen biraz daha beklemek gerekecek. Seçim faktörü devre dışı kalınca, durumun netleşmesi için KKM’nin geleceği, kurların tutulması için atılan bir dizi adımın sektör üzerindeki etkilerinin yanı sıra, para ve kur politikalarının nasıl şekilleneceği de belirleyici olacak.
Aynı şekilde ekonominin ihtiyaç duyduğu dış kaynağın geleneksel kreditörlerden mi, yoksa bugüne kadar olduğu gibi alternatif kaynaklardan mı sağlanacağının da netleşmesi gerekecek. Her iki yolun da kendine göre ayrı senaryolar, ayrı programlar gerektirmesi, farklı sonuçlara yol açacak olması bu alandaki belirsizliğin sürmesine yol açıyor. Uzun dönemliler bir yana özel sektörün de seçim sonrasına ilişkin acil beklentileri var.
Üretimin artırılması ve ihracatta rekabet için maliyetlerin düşürülmesi, finansmana ve teşviklere erişimin sağlanması, rekabetçi kur politikasını da içerecek tarzda öngörülebilir ekonomi politikaları en öncelikle beklentiler arasında. Önümüzdeki dönemde muhtemelen hızı ve çapı ancak bugün itibariyle tahmin edilebilecek bir restorasyon dönemi başlayacak. Hız ve çap hakkında tahminde bulunurken direksiyonda kimin oturduğunun dışında önümüzdeki yıl yapılacak seçimi de hesaba katmak gerekecek.