Resmin ortasında 'enflasyon' var - 2

Orkun GÖDEK
Orkun GÖDEK Bakış Açısı

8 Kasım’da kaleme aldığım Resmin ortasında 'enflasyon' var-1 başlıklı yazıda belirttiğim üzere seriye devam etmek istiyorum. Kısa bir özet ile nerede bıraktığımızın üzerinden geçip, farklı neler anlatabiliriz bakmaya çalışalım.

Enflasyonun fiyatlamaların ortasında, hem de tam ortasında yer alan bir kavram olduğunu konuştuk. Ayrışma denilen kavramın para birimleri nezdinde, faiz piyasası fiyatlamalarındaki etkisinden bahsederek çıkış noktasının bu konuya dayandığını belirtmiştik. Son olarak da sıklıkla tekrarladığım cümle ile devam etmiştim; enflasyon bugünün konusu değil. Dünün, yakın geçmişin, yılların konusu. Her erteleme durumunda gelecek vadede bir adım ileriye taşınan sorunsallığı ile karşılıyoruz.

Gelelim bugüne. 2017’de büyük bir fırsatı kaçırdık. Öyle bir fırsattı ki kaçan, Fed’in her şeye rağmen, tüm eleştirilere göğüs gördüğü yılın ilk yarısında inatla normalleşme sürecine devam ettiği dönemde, küresel risk iştahı artarken, para politikalarında döngü karşıtı bir şekilde gevşeme olurken, sıkı bir duruş ile TL’nin değerlenmesine çabaladık. Neden? Mayıs 2013 sonrasından devraldığımız olumsuz resim kaynaklı. Zamanında harekete geçmekten ettiğimiz imtina, trendin tersine bir duruş sergilememize zemin hazırladı.

Yılın ortasından bu yana gerek TCMB yönlendirmesi, gerekse piyasa katılımcılarının beklentileri dahilinde 2018’e dair düşünceler yavaş yavaş şekillenmeye başladı. Enflasyona dair ‘baz etkisi’ kaynaklı düşüş olabileceği fikri kabul edildikçe kısmi ölçekte iyimserlik de yerleşir oldu. Ta ki yaz döneminin bitişi ile enflasyon görünümündeki düzelmenin hızı yavaşlayana dek. Üstelik çekirdek kalemlerde de bozulma devam ediyor. Tamam, hesaplama değişikliğinin getirdiği yükümlülük ve vergi indirimlerinin sistem içerisinden çıkması gibi önemli başlıklar bu harekette etkili olabilir ancak genele yayılan ve ortalamaları yukarı çeken bir durumdan bahsediyoruz. Kaldı ki, takip edilen ürünler içerisinde de fiyat artışı gösterenlerde dikkat çekici gelişmeler söz konusu.

Çok hızlı bir şekilde emsallerimiz ile aramızdaki farkı rakamsallaştıralım; Bloomberg tarafından yapılan hesaplamaya göre, Eylül ayı itibarıyla takip edilen gelişmekte olan ülkelerin TÜFE ortalaması yıllıkta yüzde 2.9 artış göstermekte. Aynı dönemde Türkiye’de durum yüzde 11.2. Ekim’de ise yüzde 11.9.

Peki, gelecek dönem için beklentilerimizi nasıl şekillendirmek gerekiyor? Bu noktada yine enflasyon odaklı konuşmaya devam edeceğiz. Uzun zamandır Aralık ayı verisine dair sözlü yönlendirme söz konusu. Tek hane olup olmayacağına göre tahvil piyasası ve TL’deki huzursuzluk ya hız kesecek, ya da yeni yıla taşınacak. Daha önceleri yılın ilk çeyreğinde “ağırlıklı ortalama fonlama maliyeti üzerinden bir miktar aşağı yönlü güncellemeye gidilebilir” şeklindeki görüşleri de hem öteliyoruz, hem de beklenti düzeyini biraz daha düşürüyoruz. Ortalama sepet kur seviyesinin Temmuz ayından bu yana yüzde 10-12 aralığında yükseliş kaydetmesi, seviyelerin kalıcı olması halinde –ki öyle görünüyor- gelecek dönem enflasyonu için en az 1-1.5 puanlık ek katkı olacağı anlamına geliyor. Bu nedenle sıkı duruşun korunması, hatta biraz daha artırılması durumu gündeme gelebilir.

Nette hangi noktadayız? Bugün yönetmekte zorlandığımız enflasyon gelişmeleri nedeniyle gelecekteki para politikası, bono-tahvil piyasası ve denklemin sonunda yine yeni yeniden kur seviyesi üzerinden problemle karşılaşma riskini konuşuyoruz. Bu döngü çok sevimli ve tercih edilir değil. Ayrıca, Pazartesi günü TCMB tarafından açıklanan Beklenti Anketi sonuçlarına baktığımızda 12 ay sonrasının kur ve enflasyon gelişmelerinde de tatsızlık devam ediyor. Bugünü de geleceği de tartışırken kendimizi bulmak ciddi sorunsallık demek. Üstelik enflasyon hedeflemesi rejiminin beklenti kanalı üzerine kurulu olduğunu bilirken.

               

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
ECB hamleleri ve riskler 14 Eylül 2019
GOÜ heyecanı her yerde 07 Eylül 2019
Beklemekle oluyor mu? 17 Ağustos 2019