Resesyon ve altın
Küresel ekonomide resesyon olasılığı tartışılıyor. Gündemin ilk maddesi AB olduğu için, ABD ekonomisi fazla konuşulmuyor. Son kırk yılda ABD ekonomisi ile ilgili en istikrarlı tahminleri kim yaptı diye sorsanız; ABD’deki Ekonomik Döngü Araştırma Enstitüsü’nü tek geçerim.
Enstitü’nün yayımladığı son verileri inceleme fırsatım oldu. Uzun dönem, kısa dönem, haftalık öncü göstergelerin hepsi, yönlerini aşağıya çevirmiş durumda. Bu indikatörler beraber düşmeye başladığı zaman, ABD ekonomisi büyük bir olasılıkla resesyona giriyor. Bu verilere göre; kurum, ikna edici bir durgunluk sinyali aldığını her an açıklayabilir.
Ekonomistlerin çoğu, kitaplardaki resesyon tanımına göre hareket eder. Bir ekonominin iki çeyrek üst üste negatif büyümesi, onlar için yeterlidir. Kitaplarda yazılanları bir kenara koyalım. ABD’de yaşanan bilanço resesyonu hiç bitmedi. 2008’deki resesyonda, tüketici verileri ne durumdaymış? Bugün ne gösteriyor? Bütün teşviklere rağmen, tüketici bugün daha kötü durumda. ABD ekonomisinin yüzde 72’si tüketimden oluşuyor.
Resesyonun konuşulduğu ABD’den, daha kaotik bir ortamın bulunduğu AB’ye bakalım. EFSF’nin büyüklüğünün artırılması, bankalara sermaye aktarılması ve Yunanistan’la ilgili bir haber akışı var. Ayrıca; çıkartılan iki trilyon Euro’luk bir hesap var. Kim ödeyecek bu parayı? Almanya bu yükün altına girerse, kendi reytingi ne olacak? Sorunlu ülkeler ile bu işe girdiğinde, Almanya’nın kredi riski de artabilir.
Hatırlarsanız; Almanya’nın Yunanistan’ı kurtarmasının illegal olduğunu iddia eden dört Alman Profesör, Anayasa Mahkemesi’ne gitmişti. Mahkemeden ‘ret’ kararı çıkmıştı. Yakın bir arkadaşım, geçen hafta bu profesörlerden biriyle sohbet etme imkanı yakalamış. Profesör kısaca; ’Mahkemeyi kazanmamamız önemli değil. Yapılan iş yasa dışıdır. Halk nezdinde bir zafer kazandık. Seçim sonuçlarından da bu görülüyor. Bundestag’da tartışılmadan ve oylanmadan, Merkel hiçbir kurtarma planına tamam diyemez.’ ifadelerini kullanmış. Alman parlamentosu Bundestag, önceki kurtarma paketi için onay vermişti. Rakam o zaman küçüktü. Bu sefer Almanya’nın payına düşen rakam 400 milyar Euro olarak hesaplanıyor. Bu miktara halktan büyük bir tepki gelebilir. Kaldı ki; her şey yolunda gitse bile, bu sadece bankacılık krizini çözer. Bankacılık sektörünü rahatlatmak, para birliğindeki temel sorunları çözmez. Sorunlu ülkeler, alacakları yardım karşılığında kemer sıkacakları için, ekonomilerdeki yavaşlama da sürer.
2008 ile 2011’i kıyaslamak son günlerde moda oldu. Biz bu karşılaştırmaya aylar önce, 2 Mart 2011 tarihinde DÜNYA’da yayımlanan ‘1973 ve 2008 ile şaşırtıcı benzerlik’ başlıklı yazı ile başlamıştık. O yazının odak noktası petrol ve EUR/USD paritesi idi. 2008’de Lehman battıktan sonra, altın fiyatında yüzde 30’luk bir düşüş yaşanmıştı. Sonra yükseliş devam etti. O dönemde piyasada likidite olmadığı için, bankalar satmak istedikleri varlıkları değil, satabildiklerini elden çıkartmışlardı. Bu dönem biraz daha farklı. Ciddi bir iflas olsa bile, likidite sorunu yok. 2011 zirvesi olan 1.930 Dolar seviyesinden yüzde 30’luk benzer bir düşüş yaşansa, fiyat 1.360 Dolar’a denk geliyor. Ancak; dünyanın en büyük altın üreticilerinin, altın çıkartma maliyeti bugün için 1.100 Dolar.
Bunun üzerine diğer masrafları ve karları eklediklerinde, 1.500 Dolar’lık bir rakama ulaşıyorlar. Fiyat bu rakamın altına kalıcı olarak sarkar mı? Üreticiler karlarından ne kadar süre vazgeçer? Altında çöküş senaryosu yazarken bunları da değerlendirmek gerekiyor.