Rembrandt’ın yeni tablosu
Hollanda’nın en tanınmış sanatçısı Rembrandt’ın, ölümünden 347 yıl sonra “yeni” bir tablosunu bir yazılım üretti. Tabloya bakan bilgili bir göz, bunun bir Rembrandt olduğunu anlıyor. Ama tablo, tamamen yapay. Sanatta inovasyonun nerelere kadar uzanabileceğini vurgulamak için ING Bank, Microsoft, Delft Teknik Üniversitesi, Mauritshuis Sanat Galerisi ve Rembrandt Müzesi ortak çalışmasının örneği olmayan bir ürünü bu: Portreleriyle ünlü ressam, aslında döneminin fotoğrafçısıydı. Yazılımın, portrelerde hangi özelliklere bakacağı saptandı önce: Yapılacak tablodaki kişi beyaz bir erkek olacak. Sakallı, 30-40 yaşlarında. Giysisi koyu renkte. Kırmalı yakalıklı, şapkalı. Tablonun sağ tarafına doğru dönük duracak. Bu temel özelliklerin ardından sanatçının 346 tablosunda bu tanımdaki portrelerde şu özellikleri yazılıma eklediler: Göz, burun, ağız, kulak boyutları. Bir portrede en az 60 nokta tanımladılar. Gözler arasındaki uzaklık, göz-burun-ağız oranları. Ayrıca her tablodaki fırça darbelerinin yarattığı mini “tepeler”. 20 mm yükseltiye kadar ve “ovalar” ölçüldü. Hazırlanan yazılımın tanımladığı portre, üç boyutlu baskıyla tabloya dönüştürüldü. Bütün fırça izlerine varıncaya kadar. YouTube adresi: https://youtu.be/IuygOYZ1NgoBu tablo, şimdi nedir? Rembrandt’ın bir taklidi veya sahtesi değil. Çünkü sanatçının “böyle” bir tablosu yok. Bu tabloyu yapan kim? Yazılımı hazırlayan ekip mi? Fikir kimden çıktı ama? Başka bir sanatçının stilinde başka bir tablo daha yapılırsa ne olacak? Dijitalleşme ile birlikte, bir çok konuda yeni tanım gereği ortaya çıkıyor. Aslında bu yeni tanım konusu bile yeni değil, eski. Bugün, adına dijitalleşme dediğimiz olgunun bir benzeri, 1800’lerden itibaren Avrupa’da yaşanmaya başlamıştı: Sanayi Devrimi bir çok şeyi değiştirdiği gibi, yepyeni şeyler de sundu. Bunlarla birlikte yeni kavramlar ve sözcükler icat edildi. En basitinden tren, ray, lokomotif, telgraf daha önce olmayan şeylerken, Sanayi 1.0 ile toplumların hayatına girdiler. Bundan, sanat da etkilendi. Tıpkı bugün etkilendiği gibi... Örneğin, 1860’lardan itibaren varlıklarını hissettirmeye başlayan Empresyonistler (İ zlenimciler), Sanayi 1.0 inovasyonlarından yararlanarak yaratıcılıklarını geliştirdiler. *O güne kadar ressamların yağlı boyası domuz bağırsağı içinde saklanırken, 1841’de Amerikalı John Goffe Rand, boyayı çinko bir tüp içinde saklamayı icat etmeseydi? Doğada resim yapmayı esas kabul eden Empresyonistler, boyalarını oraya buraya nasıl taşırdı?
*En az iki kişi tarafından taşınabilen tuvalleri Winsor & Newton adlı İngiliz sanat malzemesi şirketi, (hem de tuvalleri önceden gererek) mobil hale getirmeseydi, bir çanta şeklinde küçültmeseydi, resimlerini açık havada doğal ışıkla yapmak isteyen Empresyonistler, tuvallerini oradan oraya nasıl taşırdı? Mobil tuvale rağmen yine de deniz kıyısı yamaçlarında, dağ kenarlarında taşıma sıkıntısı çektiklerini biliyoruz. *Daire şeklinde yuvarlak olan fırçayı, birileri, kaynaklı bir yüksükle yassıltmasaydı, Empresyonistler hızlı yatay fırça darbelerini nasıl vuracaktı o tombalak yuvarlak fırçalarla? Orta Çağ’dan beri boyama tekniğinde en önemli inovasyondu bu yeni fırça.*O zamana kadar fırçalarda kullanılan samur kılı yerine, domuz kılı da kullanılmaya başlanmasaydı, Empresyonistlere özgü “çala kalem” (!) resim stili nasıl ortaya çıkardı? Samur kılı kibar ve zarif çizimlere uygundu. Tuvalde kayıyordu. Domuz kılı kırçıllıvedüzensizdi. Tam onların aradığı gibi.
*Tren olmasaydı, Paris’ten Manş Denizi’ne, Güney Fransa’ya Provence’ın güneşine, lavantasına, ayçiçeklerine nasıl giderlerdi?