Rekor büyüme mi, yoksa soğumakta olan bir canlanma mı?

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM [email protected]

1. çeyrek milli hasıla büyümesi beklentiler paralelinde %11.7 olarak gerçekleşti. Aynı dönemde, sanayi üretimindeki artış oranının %17 olması, çift haneli büyümenin bir nevi öncü işareti olmuştu. Şimdi, özellikle Hükümet kanadı, Türkiye'nin Dünyanın en yüksek hızla toparlanan ekonomilerinden biri olduğunu ilan edecektir. (Bu büyüme oranı Singapur, Tayvan, Tayland ve Çin'den sonra büyük ve/veya gelişmiş ekonomiler arasındaki en yüksek oran.) Ancak, tabii ki, gerçek pek öyle değil. Büyüme hızının rekor yüksek çıkmasının asıl nedeni geçen seneki %14.5'lik küçülme oranının da rekor yüksek olması. Sabit fiyatlarla baktığımızda, 1. çeyrek milli hasılasının 2009'u bırakalım, hâlâ 2008 yılı 1. çeyrek hasılasının %4.5 kadar altında kaldığı görülüyor.

Son dönemlerde TUİK mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış GSYH rakamlarını da yayınlamakta. Takvim etkisinden (özellikle tatiller nedeniyle çalışma günlerinde meydana gelen farklar) arındırılmış değerler büyüme oranlarındaki bir önceki yılın aynı dönemine göre değişimleri daha sağlıklı hale getiriyor. Böyle hesaplandığında, 2010 1. çeyrek büyüme oranında bir değişiklik yok: %11.7. Yani, geçen sene 1. çeyrekteki tatil günleri ile bu seneki günler hemen hemen aynı imiş.

Öte yandan, TUİK'in yayınladığı diğer bir seri ise sadece takvim değil, aynı zamanda mevsim etkisinden de arındırılmış GSYH rakamları. (Mevsim etkisinden arındırmak için bazı ekonometrik yöntemler kuulanılmakta). Bu seri ise milli hasılanın bir önceki döneme göre reel olarak ne kadar arttığını görmek açısından faydalı. Pek çok gelişmiş ülkede de çeyreksel milli hasıla verisi olarak kullanılan bu seri ekonomideki büyüme trendinin daha net bir şekilde görülmesini sağlıyor. Son 4 çeyrekte mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış büyüme hızları %5.4, %3.3, %1.7 ve son olarak da %0.1 olmuş. Bu veriler Türkiye ekonomisindeki canlanmanın gittikçe soğumakta olduğunu net bir şekilde gösteriyor. Hatta, son çeyrekte canlanma neredeyse yerinde saymış.

Milli hasıla rakamlarına harcamalar yönüyle bakıldığında fazla bir sürpriz yok. Özel kesim tüketim harcamaları %9.9 artarken, devletin tüketim harcamalarındaki artış sadece %1. Geçen senenin 1. çeyreğinde %32.2 gibi çok yüksek bir oranda düşüş gösteren ve tam 7 çeyrektir azalmakta olan özel sektörün yatırım harcamalarında ise %22.1 oranında pozitif bir büyüme görülmekte. Krizin başlangıcından beri ihracatın ithalattan daha az küçülmesi nedeniyle milli gelire pozitif etki yapan dış ticaret dengesi ise bu çeyrekte beklenildiği gibi milli hasılayı azaltıcı bir etki yapmış. Bu dönemde ihracat reel değer olarak yerinde sayarken, ithalat %20'nin üzerinde bir büyüme göstermiş.

Açıklanan milli hasıla verileri gerek geriye dönük oluşu, gerekse de sürpriz bir unsur içermemesi nedeniyle piyasalar üzerinde etki yaratmadı. Aynı zamanlarda yayınlanan ve daha sürpriz unsurlar içeren diğer bir veri ise Mayıs ayı dış ticaret rakamları oldu. İlk bakışta, Mayıs ayında ihracatın %34.5 oranında artmış olması son derece pozitif bir gelişme gibi görünüyor. Özellikle, euro'nun değer kaybının euro ihracatımızın dolar değerini düşürüyor olmasına rağmen böyle bir oranın tutturulmuş olması önemli. Ancak, özellikle altın fiyatlarındaki artışa paralel olarak, geçen sene içinde de zaman zaman gördüğümüz bir gelişme verilerde bir ölçüde distorsiyon yaratmış. Mayıs ayında 849 milyon dolarlık ağırlıklı olarak İsviçre'ye külçe altın ihracatı yapılmış. TÜİK ısrarla esasında bir yatırım aracı olduğu için ödemeler dengesinde sermaye hesabında gösterilmesi gereken bu kalemi dış ticaret içinde gösterdiği için dış ticaretteki reel gelişmeleri görmek zorlaşıyor. Eğer, altın ihracatı dış ticaret verilerinden çıkartılırsa, Mayıs'taki ihracat artışı %25 civarına geriliyor. Her şeye rağmen, gene de oldukça iyi bir oran. (Ancak aynı dönemde, ithalatın da %35.4 oranında arttığını hatırlamakta fayda var.)

İleriye bakarsak, enflasyon düşük seyrettiği ve kamu açıklarının kontrol altında olduğu sürece MB'nın düşük faiz politikasını devam ettirerek, özel tüketimdeki canlanmayı teşvik etmeye çalışacağını, buna karşın gerek euronun zayıflaması, gerekse de AB'nin büyüme problemleri nedeniyle dış ticarette istenilen büyümenin sağlanamayacağını dikkate aldığımızda, 2010 senelik büyüme oranının %5 civarında gerçekleşmesinin kuvvetle muhtemel olduğu söylenebilir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019