Rekabetin gücü nerede?
Strateji denilen afili sözcüğün yanı sıra kullanılan bir sürü havalı kavram, rekabet ile bağlantılı olarak telaffuz ediliyor.
P. Drucker'a atfedildiğini duyduğum "Şarlatan sözcüğünün telaffuzu zor olduğu için guru diyorlar" ifadesi, piyasada ahkâm kesen bir sürü bilmişe çok uyuyor. Aspirin gibi her derde deva reçetelerin beni her zaman tedirgin ettiğini söylemek zorundayım. Aynı hastalığa verilen aynı ilacın, farklı hastalarda farklı sonuçlar vermesi gibi, işletmeler için önerilen çözümlerin, her işletmede farklı sonuçlar vereceğinin ve hatta bazılarında hiç işe yaramayacağının kabul edilmesi neden zor oluyor? Herhalde kopyacılıkla bir şeyler yapmak peşinde olan bir kültürden geldiğimiz için birilerinin, bir yerlerde başarı kazanmış fikirlerinin üzerine atlayıp, onların üzerinden bir şeyler elde etmeye çalışmak, bazılarımıza çok kolay geliyor sanıyorum. Oysaki uygulandığı ve başarı kazandığı yerde değerli olduğundan kuşku duymadığımız o fikirleri, üzerine atlamadan ve hangi koşullarda uygulandığını inceleyerek kavramaya çalışsak daha iyi ve daha verimli olmaz mı?
Rekabet gücümüzü arttırmak için "ne" yapılması gerektiği çok söyleniliyor. İyi de biz yapılması istenen şeyi yapabilecek kudrete sahip miyiz? Sahipsek bile onu yapmak bizi gerçekten istenilen sonuca götürecek mi? Yapılması istenilen şeyin, daha önceki uygulamalarında görülen başarıların, bizde de görüleceği acaba ne kadar kesin? Önerilen reçeteler bizim yeterliliklerimize göre mi yoksa uygulanması güç söylemler mi?
Bizler kendi halinde KOBİ'ler olarak sınırlı imkânlarla ve kendi yağımızla kavrulmaya çalışıyoruz. ABD devi bilmem ne şirketinin uyguladığı çözümler bizlere ne kadar ışık tutacaktır kuşku duyarım. İlham alma konusunda hiç itirazım yok. Eğer bizlere söylenilenleri, işletmelerimizin çapına ve olanaklarına göre değerlendirip yorumlayabiliyorsak ne âlâ, yoksa ulaşılması güç bir havuç peşinde koş dur.
Peki, bunu nasıl yapacağız?
Her işte olduğu gibi, burada da işin anahtarı doğru bilgi ve bu doğru bilginin sağlıklı değerlendirilmesi oluyor. Birinci sıradaki bilgi, kendi işletmemiz hakkında elimizde bulunan bilgiler. Kafamızın içerisindeki bilgilerden söz etmiyorum. Analiz yapabileceğimiz bir ortamda, başka bir deyişle bilgisayar ortamında değerlendirme yapılabilecek durumdaki verilerden söz ediyorum. En azından son beş yıla ait, hadi o olamadı diyelim, son üç yıla ait verileri karşılaştırıp nereden gelip, nereye gittiğimizi görebilmeliyiz. Üretim, satış, ihracat, personel, cirolar, karlılık v.b. tüm detayları, abartmadan ve azaltmadan, tüm gerçeklikleriyle ortaya koyabilmeliyiz. Bizden ileride veya geride olan ancak bizim dengimiz olan rakiplerin bilgilerine erişmeye çalışıp ki bunların bir kısmı kamuya açık bilgilerdir, farkımızı anlamaya çalışmalıyız. Tüm bunları yapmak hiç de zor değil. Tüm bu bilgilerin, bugün içerisinde bulunduğumuz bilgi çağında, birkaç klavye tıkırtısı uzaklıkta olduklarını söylemek hiç de abartı olmaz.
İhracat konusunda birlikte çalıştığımız birçok arkadaşımızın, internet ortamında bulunan bilgilere erişip yorumladığımız zamanlardaki şaşkınlıklarını hep görüyorum. Oysaki o bilgiler hep orada, halka açık, güvenilir resmi bilgiler. Eksik olan onlara erişme isteği ve merakı.
Rekabet gücü, rakipleri, hedef pazarları ve dış piyasaları tanımakla başlayabileceğimiz bir yolun sonunda duruyor. Bunlardan önce kendimizi çok iyi analiz ederek nerede olduğumuzu, neler yapabileceğimizi ve neleri yapamayacağımızı bilmeliyiz ki rakipler ve pazarlar hakkındaki bilgileri kullanarak rekabetin neresindeyiz görebilelim.
Sözün özü; bilginin doğrusu, gerçeği, abartılmamışı olmadan ve bunları analiz etmeden rekabet edebiliyorsak, şansımız şimdilik yaver gidiyordur. Unutmayalım ki rüzgâr hep bizim yelkenleri dolduracak yönden esmez.