Rekabet dünyası

Orhan AKIŞIK
Orhan AKIŞIK KÜRESEL PERSPEKTİF [email protected]

Kısacık ömürde rekabetin girmediği bir alan hemen hemen yok. İnsanoğlu dünyaya adımını attığı andan itibaren kendini rekabetin içinde buluyor. Ve o rekabet ömrünün sonuna kadar da yakasını bırakmıyor. Hayatını bir ölçüde rekabetten uzak geçiren insanlar olsa da sayılarının çok olduğu söylenemez. İnsanlar, şirketler ve ülkeler arasındaki rekabetin muhasebesi mümkün olabilseydi, eminim ortaya ilginç sonuçlar çıkardı. Rekabet acaba insanlığın ve dünyanın gelişimini nasıl etkiledi? Cevabı zor olmanın ötesinde hiç bir zaman da bilinemeyecek bir soru. Ama gerçek şu ki, zaman geçtikçe rekabetin etkisi altına girenlerin sayısındaki artıyor. Gittikçe zorlaşan yaşam koşullarından, azalan ekonomik kaynaklara kadar birçok faktörün bu gelişimde payı var. Ayakta kalabilmek, daha doğrusu bulunduğu noktanın ilerisine geçebilmek için etkin bir şekilde rekabet edebilmek, bunun için de çok çalışmak şart. Küreselleşme olgusunun rekabetin artmasındaki katkısı büyüktür. Mal, hizmet ve sermaye piyasalarının artan entegrasyonu rekabeti de arttırıyor. Şirketler için eskiden olduğu gibi gümrük duvarlarının arkasına sığınarak üretim ve ticaret yapma devri gerilerde kaldı. Pazar paylarını arttırmak ve sürekli büyümek için kaliteli üretimin dışında, üretilen mal ve hizmetlerin uygun fiyatlarla piyasaya sunulması da gerekiyor. Ülkelerin ekonomik başarısı, şirketlerin başarısına doğrudan doğruya bağlı.

Ekonomilerin içinde bulunduğu krizin aşılabilmesi için rekabet gücünün arttırılması gerektiğini düşünenlerin sayısı az değil. Avrupa Birliği’ndeki sorunların temelinde de büyük ölçüde üye ülkeler arasındaki rekabet farklılığı yatıyor. Birliğin kuzeyindeki zengin üyelerle güneyindekilerin gelişmişlik düzeyindeki farklılık, Güneyin ürün kalitesi ve fiyat konusunda yeterli rekabet gücüne sahip olmamasından kaynaklanıyor. Ürün kalitesini bir yana bırakarak iç devalüasyonlar yardımıyla fiyat rekabetinin başarılı olması ise orta vadede zor. AB’nin diğer ülkelerle rekabetinin de eskisi gibi etkin olduğu söylenemez. Birliğin 2013 Rekabet Raporu’nda, hizmetler sektörünün imalat sanayi aleyhine geliştiği belirtilmesine rağmen, imalat sanayinin ekonominin kilit sektörü olduğu, inovasyonlara ve dış rekabetin geliştirilmesine dayalı sanayileşme politikasıyla tersine giden bu trendin önüne geçebileceği görüşüne yer veriliyor. İmalat sanayi ihracatında artan paylarıyla Çin, Hindistan ve Brezilya diğer ülkeleri zorluyorlar. Çin, Hindistan ve Brezilya’nın başarısında uluslararası ticaret ve doğrudan yabancı sermaye yatırımlarıyla gerçekleşen teknoloji transferinin ekonomik yapıda yol açtığı yapısal değişmenin payı büyük.

İnovasyon, yani bilimsel buluşların ticarileştirilmesi ihracat artışı ve büyümenin sürekliliği için şart. Türkiye İnovasyon Haftası ödül töreninde konuşan Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan kalkınmada inovasyonun önemini vurgulayarak 36 milyar dolar olan ihracatın on yılda inovasyon sayesinde 152 milyar dolara çıktığını belirtti. TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi, Türkiye’nin ana probleminin cari açık olmayıp inovasyon açığı olduğunu söylerken tamamen haklı. Büyükekşi, bilgi çağında ilerlemenin yolunun inovasyonlardan geçtiğini; inovasyonların en önemli koşulunun ise eğitim düzeyini arttırmaktan geçtiğini belirtiyor. Türkiye’nin cari açık sorununu çözmesi ihracatını arttırmasına, bunun için de yepyeni ürünleri uygun fiyatlarla dünyaya pazarlamasına bağlıdır. Kalite rekabetinde başarılı olabilmek için ürün yeniliklere ağırlık vermek, bunun için de Ar-Ge harcamalarının milli gelir içindeki payını gelişmiş ülkelerdeki gibi milli gelirin yüzde 2-3 seviyesine yükseltmek şart. Türk ihracatçısı geçmişte ihracat artışı için hep devalüasyonları çare olarak görür; fiyat rekabetinin ürün yeniliklerden bağımsız olduğunu düşünürdü. Büyükekşi’nin açıklamasından bu düşüncenin değişmeye başladığı anlaşılıyor. Zira verimlilik artışının ve maliyetleri azaltmanın yolu da öncekinden daha kaliteli ve etkin yatırım ve ara malları üretiminden geçmektedir. Fiyat rekabetinin en iyi yolu verimlilik artışlarıyla sağlananıdır. Devalüasyonlar ise bir ülkenin kaynaklarını dışarıya daha ucuza transfer etmesinden başka bir anlama gelmez. İhracat artışının ve buna bağlı olarak dış ticaret dengesindeki iyileşmenin fiyat rekabetinden çok ürün kalitesi rekabetine dayandığı görüşünün zihinlere yerleşmesi önemli bir değişimdir. 21. yüzyıl ülkeler arasında hemen her alanda rekabetin keskinleştiği bir yüzyıl olacak. Türkiye’nin birinci sınıf ülkeler arasında yerini alması bilimi rehber edinen, yaratıcı ve vizyon sahibi nesillerin yetişmesine bağlı. Öyle görünüyor ki, bu konuda devletten çok girişimcilerimize büyük iş düşmektedir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Vekalet savaşları 08 Ekim 2016
Clinton farkı 01 Ekim 2016
Sorun küreselleşmede mi? 27 Ağustos 2016