Referandum sonuçları kördüğümleri çözebildi mi?
Referandum sandıklarından çıkan sonuçlar, kimseyi tatmin edememiş gibi görünüyor. Küresel, bölgesel ve yerel gelişmeler öyle bir kördüğüm olmuş ki, çözmeye çalıştıkça düğümleniyor. İstikrarsızlığa sebep olan eğilimleri kontrol altına almak ve belirsizliği azaltmak adına harcanan çabalar geri tepiyor. Bu tablo, doğal olarak siyasi beklentiler yanı sıra ekonomik ve sosyal olanları etkiliyor; daha önce yapılmış hesapları çarşıya uydurmak giderek zorlaşıyor.
Her şeyin değişmek zorunda kalacağı bir sürecin henüz başındayız. Çok küçük farkla çıkan ve tartışmalı olmaya devam etmesi muhtemel evet sonucu, hem siyasi iradeyi ve hem de piyasaları fazlası ile rahatsız etti. Özellikle ekonomik sorunların daha yoğun bir şekilde hissedildiği ve milli gelire katkı payı yüksek illerdeki oy dağılımlarındaki hızlı değişim, herkesi kara kara düşündürmeye başladı. Makroekonomik görünümü düzeltmek, ekonomiyi şaha kaldırmak ve bunlar sayesinde Siyasi İradeyi bir yıl içinde daha güçlü hale getirmek olanaksızlaştı.
Finansal sermaye ve bunların arkasındaki Batılı gelişmiş ekonomileri memnun edecek uygulamalar, Siyasi İradeyi daha da yıpratabilir. Söz konusu kesimlerin talepleri dikkate alınmadan büyüme ve popülizm peşinde koşulmasının yan tesirleri umulan faydayı aşarak daha ciddi yıpranmalara sebep olabilir. Koşullar bir kesimin çok rahatsız olacağı erken seçim ve buna bağlı uygulamaları, diğer kesim için tek seçenek haline getirebilir. Bu açmazın ne kadar belirleyici bir belirsizlik olduğunu yaşayarak öğrenmek zorunda kalabiliriz.
Finansal piyasalar, enflasyonla mücadele ve yapısal reformlar konusunun öncelikli olmasını, jeopolitik konularda Batılıların tercihleri lehine saf tutulmasını ve erken seçimin gündeme gelmemesini talep ediyor. Siyasi İrade bu tercih setinin, içeride siyasi gerginliklerin ve ekonomik memnuniyetsizliğin artması anlamına geleceğini biliyor; sonuçta iktidarı kaybetme olasılığının çok yüksek olabileceğini görüyor. Her koşulda önceliği iktidarını korumak olduğu için bu yola girmekte pek istekli olamıyor!
Bu durumda geriye denenebilecek tek bir seçenek kalıyor; kötüye gidişi yavaşlatmak için yeterli kaynak bulmak, önceliği büyümeye vermek yolu ile popülizmin dozunu artırarak oy kaybını olabildiğince geri almaya çalışmak, Cumhurbaşkanlığı Seçimi ile Genel Seçimleri erkene almak şeklinde özetlenebilir. Ancak bu yaklaşımda da çok sayıda yanıtsız soru olduğunu dikkate almak gerekiyor. Kaynak nasıl ve nereden bulunacak? Batılıların bu hesabı bozmaması için ne tür tavizler verilmesi gerekecek ve bunların seçmenler üzerindeki olumsuz etkisi nasıl ortadan kaldırılacak?
Ayrıca, karasız kalınarak tüketilecek sürenin de yıpratıcı olabileceğini ve zamanın çok önemli bir değişken haline geldiğini unutmamak gerekiyor. Muhalefet hiçbir şey yapmamış olsa bile güçlenebilir, yaşanan tüm olumsuzlukların Siyasi İradeye fatura edilmesi kaçınılmaz hale gelebilir; birilerini günah keçisi yapmaya çalışmak yıpranmayı önlemeyebilir. Ortaya çıkabilecek panik eğilimler yıkıcı olmaya başlayabilir ve tepkisel tavırlar çok yetersiz kalabilir.
Mevcut açmaz, bugünkü iktidarın daha önce deneyimlediklerinden hiç birine benzemiyor. Boşa koysan dolmuyor, doluya koysan almıyor! Bu durum, ekonomik ve sosyal yaşamı da benzer şekilde etkiliyor, olumsuz eğilimleri besleyerek sorunları ağırlaştırmaya devam ediyor. Hafta başında açıklanan ve yüzde 13’e ulaşan Ocak ayı işsizlik rakamı, yazımıza konu olan kördüğümü simgeliyor! İşsizlik seferberliğine belirsiz bir süre için nokta mı koyacağız, yoksa yıkıcı olabilecek yan tesirlerine rağmen sürdürmeye mi çalışacağız?
Kurumsal yapı ile geniş kesimler arasındaki ağırlaşmasına izin verilmiş çıkar çatışmaları, yaşadığımız açmazların pınarı durumundadır. Ciddi sıkıntılar yaşanmadan rejimi değiştiriyoruz denilerek aşılamaz!