Referandum bitti, ABD Türkiye hakkında bir karara vardı!
Sonuçları itibariyle her iki tarafı da o kadar mutlu etmeyen bir referandum sürecini geride bıraktık. Dolayısıyla iç siyasette gergin bir döneme girilmesi bekleniyor. Peki, uluslararası ilişkiler nasıl etkilenecek. Biz sorduk, Emeritus Profesör İlter Turan yanıtladı...
Referendum sonuçlarının AB ile ilişkilere yansıması nasıl olur?
Avrupa Birliği (AB) ile ilişkiler zaten uzun süredir sorunlu. Yaptığımız göç anlaşmasında verdiğimiz taahhütlere uyma konusunda sergilediğimiz isteksizlik dolayısıyla Türklere vize mecburiyetinin kaldırılmasında bir mesafe katedemedik. Şu anda bu konu tekrar bir tartışma alanına dönüşmüş bulunuyor. AB ile ilişkileri tıkayan birçok meseleden biri de Kıbrıs. Çözüm ümitleri pek güçlü değil. Bunun dışında Avrupa kamuoylarında Türkiye ile daha güçlü bir birliktelik arzulama, böyle bir gelişmeyi kabullenme hevesi yok. Bu şekilde düşünüldüğünde, AB ile ilişkilerin ancak sınırlı bir hareketlilik yaşayacağını peşinen kabul etmek gerekir. Önümüzde gümrük birliği anlaşmasının yeniden gözden geçirilmesi var. Türkiye anlaşmada önemli bazı değişikliklerin yapılmasını istiyor. Özellikle, anlaşmanın kapsamının genişletilmesi ve üçüncü taraflarla yapılan anlaşmalara Türkiye'nin de dahil edilmesi gibi iki başlık üzerinde duruluyor. Buna karşılık, AB Türkiye'nin iç siyasetinde izlediği gelişme çizgilerini yadırgıyor. Bunların, her ne nedenle olursa olsun, demokratik istikamette gitmemesi halinde, bunun AB açısından benimsenebilecek bir siyasi gelişme çizgisi olmayacağı aşikardır. Türkiye ise, bir kısmı haklı da bulunabilecek gerekçelerle, AB'nin çoğu isteğine cevap veremeyeceğini ifade etmiş durumda. Şimdi bir de idam cezasının geri getirilmesi gibi bir sorunla karşı karşıyayız.
Yeniden telafuz edilmeye başlanan idam cezası ilişkileri nasıl etkiler?
AB ile ilişkilerde sorun teşkil eden bazı konular durum değerlendirmeleri niteliğindedir, ancak idam cezası dediğinizde olmazsa olmaz bir hukuk kuralı alenen ihlal edilmiş oluyor. O zaman üyeliğe dönük ilişkinin sürdürülmesi imkan dahilinde kalmaz. Ben, Sayın Cumhurbaşkanımızın ısrarla dile getirdiği bu konuda, hükümet katında yaygın bir istek olduğu izlenimini edinmedim. Eğer büyük suç işlemiş olanları cezalandırmak gibi bir fikir varsa, idam cezasının geçmişe dönük uygulanması mümkün değil. O zaman, cezanın yaptırım gücü değil, AB karşıtlığını esas alan sembolik boyutu ağırlık kazanıyor. Biliyorsunuz, idam cezasının yeniden getirilmesi için bir anayasa değişikliği gerekiyor. Kısa süre içinde bir defa daha referanduma gidilme ihtiyacının belirmesi Türkiye'yi tekrar gereksiz bir tartışma, heyecan ve kutuplaşma ortamına sokacaktır. Kamuoyunun bunu arzuladığını sanmıyorum. Buna karşılık, böyle bir cezanın referandum gerektirmeyecek bir sayı ile TBMM'den geçmesi kolaylıkla mümkün olmayacaktır. Bu tartışma belki de söylem düzeyinde sürdürülecektir. Gerçekten hayata geçirilmesi söz konusu olursa, AB ile zar zor yürüyen (veya yürümeyen) üyelik müzakerelerinin sona ermesi anlamına gelecektir. Bu, Türkiye'nin birlikte olmayı öngördüğü camiadan sert bir hareketle kopması demektir. Dikkat edin, üyelik konusundaki ilişkilerden bahsediyorum. Yoksa AB dünyanın en totaliter ülkeleriyle bile bir miktar ilişki yürütebiliyor. Bu kopuşun ülkemize ne gibi faydalar sağlayacağını değerlendirmekte ben aciz kalıyorum.
Peki, ABD ile olan ilişkiler nasıl bir çizgiye oturacak?
Trump başkan seçildikten sonra Türk liderlerle görüşmekte pek aceleci davranmadı. Bunun altında yatan tek nedenin Türkiye'nin bir referandum yaşaması olduğunu zannetmiyorum. ABD yönetiminin aceleci davranmamasının altında Türkiye'ye nasıl yaklaşılacağı konusunda kendi içerisinde bir türlü bir karara varamamış olması yatıyordu. Bunun da anahtarı Suriye'de nasıl bir yol izleneceği. ABD Suriye'deki hedeflerini mümkün olduğu kadar kendi askerini kullanmadan gerçekleştirmeye çalışıyor. YPG ve PYD'nin silahlı gücü de ona bu yola bir kolaylık sağlıyor. ABD PYD’nin desteği karşılığında, ona bazı kolaylıklar, imkanlar sağlamak zorundadır. Türkiye Amerika’nın icraatini endişeyle karşılayarak, bunun daha büyük bir planın bir adımı olabileceği korkusu taşıyor. ABD'de gerek ordu gerekse hariciye içerisinde bir grup PYD için Türkiye ile ilişkilerin terkedilmemesi gerektiğini, diğer bir grup ise bir tavır değişikliğinin sakıncası olmadığını savunuyordu. Trump kafası karışık ve ne yapacağı kestirelemeyen biri. Şu andaki dikkati bir miktar Esad üzerindeyse, daha fazlası Kuzey Kore’ye yönelmişti. Türkiye gündeminde değildi.
Görüşmenin gecikmesini bu şekilde açıklamak daha doğru olacaktır. Şimdi görüşme tarihi açıklandığına göre, ABD'nde bazı kararlara varılmış olduğu akla gelmektedir.
Ekonomiyi geliştirmek için Rusya'yla ilişkileri sağlamlaştırma yoluna gidilir mi?
Rusya'yla bizim bütün menfaatlerimiz aynı istikamette değil. Böyle düşünüldüğünde daima sorunlar çıkacağını kabullenmek lazım. Rusya iktisadi ve siyasi ilişkileri birbirinden ayırmayan, tekilci ve merkezi yaklaşımla hareket eden bir ülke. Siyasi meseleler karşısında, portakal-domates yasağı getirebiliyor. Yanılmıyorsam, Cumhurbaşkanımız Putin ile kişisel dostluklar geliştirmek yoluyla ilişkilerin iyileştirilebileceği gibi, kanımca doğru olmayan, bir kanaatten hareket ediyor.
Putin güçlü bir lider olmakla birlikte Rusya Federasyonu'nda Sovyetlerden kalma ve yıkılmamış çok güçlü siyasal kurum ve yapılar bulunmaktadır. Putin kendi başına vaatlerde bulunabilecek, kararlar alıp uygulatabilecek konumda değil. Kaldı ki Putin'in siyasi tecrübesi uzun bir döneme yayıldığı için, meseleleri ulusal çıkar odaklı değerlendirmekte başarılıdır. Böyle bakıldığında, kişisel ilişkilerin iki ülke arasındaki ilişkilere katkısı çok daha sınırlı bir düzeye inmektedir.