Reel sektörün döviz pozisyonu ve yönetimi
DURSUN AKBULUT -Kurumsal Risk Yönetimi Danışmanı
Son günlerde döviz kurlarında meydana gelen aşırı artış ve oynaklık, dikkatlerin reel sektörün döviz borcuna ve döviz pozisyonuna odaklanmasına neden olmuştur. Bu odaklanmanın sebebi ise aşağıda belirteceğim sarmalın meydana gelmesinden korkulmasıdır.
Kurlardaki aşırı artış dövizde açık pozisyonu olan şirketelerde hazmedilmeyecek şekilde kurfarkı giderlerini artıracak, dolayısı ile bu şirketler zarar etmeye başlayacak, bu durumda bu şirketlere fonlama yapan bankaların kredi dönüşlerinde aksaklıklar yaşanacak ve nihayetinde takibe intikal eden kredi miktarlaında artışlar olacaktır. Bu artışlar bankaların kârlılıklarını düşürecek bunun neticesinde ise sermaye yeterlilik oranları düşecektir. Sermaye yeterlilik oranları düşen bankalar kredi verirken daha temkinli davranacak, buda kredi hacminde reel olarak bir daralma meyadana getirecek ve bunun neticesinde de büyüme hızında yavaşlama olacaktır. Bu da şirketlerin daha da zor duruma düşmesine neden olacaktır. Diğer taraftan Türkiyenin kredi notunda önemli paramatleri oluşturan bankacılık sistemi ve büyüme negative şekilde etkilenecek ve netice olarak Türkiyenin kredi notu ile ilgili negative gelişmelere de neden olacaktır.
Yukarıdaki tablo 2010 yılından itiberen reel sektörün diğer bir değişle finansal kesim dışındaki firmaların döviz pozisyonundaki gelişmeyi göstermektedir.
Tablo-1 de görüleceği gibi son 6 yılda YP döviz açığı 89 milyar dolardan 213 milyar dolara çıkmıştır. Bu artışa en büyük katkı, Tablo-2’den de görüleceği gibi reel sektörün yurtiçi bankalardan kullandığı döviz kredilerindeki artıştan gelmiştir. Yine Tablo-2’den görüleceği gibi yurt dışından temin edilen döviz kredileri 76 milyar dolar sadece 96.3 milyar dolara çıkarken yurtiçi bankalardan temin edilen döviz kredilerinin miktarı ise 57 milyar dolardan 149 milyar dolara çıkmıştır. Bu tutarın 127 milyar dolarlık kısmı uzun vadeli doviz kredilerinden oluşmaktadır.
Yurtiçi bankalardan sağlanan döviz kredilerindeki bu artışın nedeni; 2009 yılında döviz taahhüdü olmaksızın, döviz kazancı olmayan şirketlere de, bankaların kendi kaynaklarından kullandırılmak üzere, minimum bir yıl vadeli ve 5 milyon dolar tutarlı döviz kredisi kullanma imkanı getirilmiş olmasıdır. Bu nedenle iç piyasa dövize endeksli hale gelmiştir.
Bu tablolardan olumlu ve olumsuz sonuçlar çıkarmak mümkündür.
Bu tablodan çıkarılacak olumlu sonuçlar;
Bu tabloda her an dövize çevrilebilir ve döviz ödenerek alınan varlıklar yani stoklar özellikle petrol ve metal ve diğer emtialar bulunmamaktadır. Bu varlıklar iç piyada satılsa bile satılırken dövize bağlı olarak fiyatlandırılmaktadır (kur enflasyon geçişkenliği buradan gelmektedir). Bu stoklar döviz varlıklarına dahil edildiğinde açık pozisyon oldukça azalacaktır. Yine bu tabloda şirketlerin yapmış olduğu vadeli döviz alımları mevcut değildir. Özellikle iç piyasaya satış yapan emtia bazlı üretim şirketleri vadeli satışlarını mutlaka vadeli döviz alım kontratları ile dövize çevirmektedirler. Yüksek olan uzun vadeli kredi kaynaklı uzun vadeli döviz açığıdır, buda kur artışlarında şirketlere faiz ödemeleri hariç ana para üzerinden sadece kaydi gider yaratır, diğer bir değişle gider realize edilmez ve nakit çıkışı yaratmaz. Kurların geriye gelmesi halinde ise bu gider geri alınır. Kısa vadeli döviz açığı reel gider yaratır ve nakit çıkışı meydana getirir. Kısa vadeli döviz açığı ise sadece 1.4 milyar dolardır. Döviz borcunun önemli bir kısmı yurtiçi bankalardır.
Bu tablodan çıkarılacak olumsuz sonuçlar;
Toplam 212.6 milyar dolar tutarındaki net döviz pozisyonun 211.2 milyar dolarlık kısmı uzun vadeli döviz açığıdır ve bu uzun vadeli döviz açığına sebep olan uzun vadeli kredilerin önemli bir bölümü ise 1 yıl 1 hafta vadeli yurt içi banka kaynaklı kerdilerden oluşmaktadır, diğer bir değişle uzun vadeli kredilerin vade yapısı kısa vadeli kredilerden sadece 1 hafta fazladır. Bu krediler kısa vadeli kredilere dahil edilirse kısa vadeli döviz açığı oldukça yükselecektir.
Kur artışı uzun süre devam ederse veya mevcut hali ile kalıcı bir duruma gelirse bu artış nakit çıkışına neden olacak dolayısıyla kur farkı giderleri kalıcı hale gelecektir. Bu durumda şirketlerin nakit akışları bozulacak ve yukarıda belirttiğim sarmalı tetikliyecektir. Esas risk buradadır. Bu riski bertaraf etmenin yolu ise Türkiyenin kredi derecesini artırmak veya en azından düşürmemek için ne gerekiyorsa yapılmasıdır.
Kurların çok oynak olduğu durumlarda Şirketlere tavsiyem ise; kurların aşırı oynak olduğu dönemlerde pozisyonu değiştirmemeye çaba göstermeleridir. Vadesi gelen döviz borçlarını ya mevcut döviz varlıklarından, örneğin DTH hesabından yada döviz cinsinden borçlanarak ödeme yapmaları en makul strateji olacaktır. Döviz satın alarak veya satarak pozisyon azaltmak veya artırmak oldukça risklidir. Döviz pozisyonu artı olan şirketler kısmen