Rakibim robot
Çoğu firma yenilikçi bir fikirle doğsa da kısa bir zaman içinde günlük iş rutini ve klişe algı içinde boğuluyor. Çoğu kurumun inovasyon refleksi zayıf, yenilik kasları erimiş. Görünen o ki, inovasyon gün ya da haftaları düzenlemek ya da inovasyon departmanı kurmak çözüm değil. En azından küresel rekabet bu şekilde işlemiyor. Bu resmi görenler girişimcilerle flört ediyor. Girişimcilerin fikir ve enerjileri olsa da imkanları ve yönetim kabiliyetleri kısıtlı.
Başarıları garanti olmayan riskli yapılar olduğundan kurum radarına girmiyorlar. Gelin görün ki, yeni fikirler ağırlıklı olarak bu bağımsız yapılardan çıkıyor.
Zorlu Grubu’nun, dünyada çok, Türkiye’de az örneği olan kurumsal girişimcilik yapısı var; Vestel Ventures. 2015’te kurulan yapı, grup faaliyet alanlarından bağımsız olarak, seçtiği girişimcilere yatırım yapıyor. Vestel Ventures, şu ana kadar Zorlu Grubu faaliyetlerinden bağımsız dokuz girişime yatırım kararı almış. Aralarında sağlık ve enerji konuları bulunan bu yapıların finansal büyüklüğü başlangıç aşamasında “çok küçük”. Değerleri satışla ilişkilendiriliyor.
Ben sistemin altındaki motivasyonu ve geleceği görmek istiyorum.
Can suyu
Kurumsal girişimcilik, yalnızca yeni fikir değil aslında alternatif insan kaynağı. Kurumlar kadrolu personelleriyle yolculuklarının belli bir yolunu yürüyor. İçerideki kadar dışarıdaki insan kaynağına da ihtiyaçları bulunuyor. An itibarıyla, “tıkanmış” pek çok kurum Ventures peşinde.
Türkiye’de ıskaladığımız konulardan biri girişimcilik ve inovasyon. Buna karşın konsept yerini yakında başka yaşam kavramlarına bırakmış olacak. Soğuk Savaş Dönemi jargonlarıyla hayat mücadelesi verirken, gelişimi kaçırmak üzüyor.
Değişim, “üçüncü cins”! Yani ne beyaz ne mavi yaka. Ne kadrolu eleman ne de girişimci… Ve asıl hikaye şimdi onlarla başlıyor. Buraya kadar yaşadıklarımızı yaşanmış saymasanız da olur. “Ne kadarımızı etkileyecek boş ver” demeyin, çocuklarınızı ve sizi bile etkileyecek. Yapay zekayla rekabet tüm kalıpları yıkmak üzere. “Ancak insan yapabilir” dediğimiz her şeyi yapay zeka yapabiliyor. Basit olarak görünen o ki, seviyesi coğrafyasına bağlı olarak değişse de, yapay zeka Türkiye dahil küresel mavi yakayı ele geçirdi. Sıra beyazda. Eğitim yerine TEOG’la uğraşmanın ne kadar anlamsız olduğunu ne zaman idrak ederiz bilmiyorum, umuyorum ki ederiz.
Halk arasında robot olarak kodladığımız üçüncü cinsi, Vestel Ventures Genel Müdürü Metin Salt’a sordum. Çünkü, her günü yeni proje dinleyerek ve seçerek geçiyor. Dünyada, rakipleri ve benzerleri yakından takip ediyor. Teknolojinin sosyal değişimi tetiklediğine inanıyor.
Yapay zekayı tarif edebilir misiniz?
Robotlarla uzun süredir bir aradayız. Bugüne kadar fabrika ortamında kullanılanlar bedensel olarak yapılan çoğu işi devraldılar. Benzer süreç beyaz yakalıyı etkileyecek şekilde ilerliyor. Kırılma noktasına geldik. Bugün soru şu: “Acaba yapay zeka bir insan gibi davranabilir mi?”
Yapay zeka insan gibi davranabilir mi?
Neredeyse o sınırda. Örneğin insan beyninde 80 milyar nöron var. Bilgisayarda modellemeye çalışıyor bilim insanları bunu. Geldikleri hız sınırı bu nöron modellemesine yaklaştı, yakın zamanda geçileceği düşünülüyor.
Yapay zeka ne zaman bizim yerimize geçer?
Bugün yatırım kararlarını insanlar veriyor, makineler üzerinde denediler. On yıllık bir çalışma. Makinenin daha başarılı karar verdiği örnekler az değil. Hukukta, tıpta örnekleri var. Kod yazmada söylemiyorum bile. Satrançta makinelerin insanları yenmesi başarı sayılıyordu. Şimdi ciddi ciddi insanların oynadığı oyunlarda makinenin kazanacağı öngörülüyor.
Sorumu yineliyorum. Makine ne zaman sizin yerinize geçer?
Zor bir soru. Şu nedenle çok zor soru, duygunun bile ne olduğunu tartışıyor insanlar. Duygu gerçekten modellenemez bir şey mi acaba? Yapay zekanın da duyguları olur mu acaba?
Yapay zekanın duyguları olur mu?
Eğer sadece beynimizle sınırlıysak, her şey kopyalanabilir gibi duruyor. Örneğin kişinin kendini alıp makineye kopyalaması, hayatına orada devam etmesi çok önemli bir öngörü. Olmaması için de ben bir sebep görmüyorum.
İnsan yapay zekayla mı rekabet edecek?
Bu jenerasyonun görmesi gereken artık sadece insanlardan kaynaklanan risklerle karşı karşıya değiller, sadece insanlarla rekabet etmeyecekler. Birçok iş için makinelerle rekabet edecekler. Bir vücudu olmayabilir ama zeka bir makinenin içinde duruyor ve işi sizden iyi yapıyor. Jenerasyonun buna hazırlanması, kendine bir yol ve yer bulması lazım.
Türkiye’de bu gündemin neresindeyiz?
Geriden takip ediyoruz, ama bunun bazen faydası da oluyor. Zararını görmeden hazır aldığımız, olgunlaşmış çözümler de oluyor. Eskiden klişe söylemimiz “teknoloji çok hızlı değişiyor” şeklindeydi. Geldiğimiz son noktada sosyal hayat çok hızlı değişecek. Biz o teknolojinin hızını, değişme devrini bitirdik; sosyal hayatımız bir jenerasyondan bir jenerasyona radikal değişebilecek. İnsan ilkel döneme geri dönebilir.
Başa dönmek ya da ilkele dönmenin tarifi nedir?
Çok hızlı sosyal değişimler yaşadığımızı düşünüyorum. Yapay zeka belki en önemli sebebi. Sosyal hayatın nasıl değişebildiğine çok basit bir örnek vereyim; para dediğimiz şeyi bizim algımızda devlet denen kurum basar. Onun bir sahibi vardır. Biz aramızda üçüncü bir şahsın değer biçmesiyle ancak bir şeyin değerine karar verebiliyoruz. Halbuki eski dönemde insanlar birinin elindeki malı, bir başkasıyla takas ediyorlardı. Takas geri geliyor. Bu sosyal bir geri dönüş değil mi sizce? Bireyler kendi aralarında değer biçtikleri bir şeyi değiştiriyorlar. Bitcoin gibi dijital para sistemlerinin bir sahibi yok, kimse de durduramıyor. Şu an için ülkelerin tek yapabildiği yasaklamak. Ama teknolojiyi durduramazsınız. Sosyal gelişimin önünde devletler duramıyor. Eğer insanlar, değişim istiyorsa ister istemez oluyor… ama bir yılda ama on yılda…
Değişim oluyor. Takas sistemi değişime ve başa dönmeye bir örnek. Devam edelim… İki yüz yıl sonra temsili yönetim olur mu acaba? Temsile gerek var mı? Formüle yeni bir eklenti yapayım; yapay zeka dediğinizde bir kişilik mi? Acaba onun da hakları var mı? Acaba onun benim, benim onun üzerinde haklarım ne? Devam edeyim; bütün işleri yapay zeka yapacaksa ben ne yapacağım? İlkele mi geri döneceğiz? Günümüzün en önemli gündem maddesi, “her doğana bir maaş bağlayalım”, çalışma alanı kalmayacak. An itibarıyla dünyanın bazı coğrafyalarında sistemi deniyorlar.
Kalıpları olan, var olan kalıplara uyan ya da kendi kalıplarıyla etrafına duvar örerek büyüyen kurumsal hayatın yukarıdaki söylemi üretmesi şaşırtıcı olduğu kadar kaçınılmaz. Ben yola çıktığımda, yerelde 10-100 kişi arasında rekabet ediyordum. Kızım küreselde 1.000-1.000.000. Takip eden jenerasyonun rakiplerini rakamla ifade etmek mümkün değil. Konu bu anlamda başa dönmek mi, yoksa dünyayı yaşanabilir olması için yeniden yaratmak mı? Tarih, bu günleri, taş devrine eş değer bir sosyal kodla anımsayacak, bundan hiç şüphem yok.
* Röportajın tamamına Yaprak Özer Blog’dan ulaşabilirsiniz.