Rakamsal görünümü destekleyen koşullar değişiyor!
Bu hafta açıklanan mart ayına ilişkin Sanayi Üretim ve Perakende Satış endeksleri, ekonomik toparlanma ve geleceğe yönelik beklentiler açısından parlak bir görüntü sergilemiyor. Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış veriler çerçevesinde bir ay öncesine göre, Sanayi Üretimi yüzde 1,3 ve Perakende Satışlar yüzde 2,1 oranlarında artmış. Takvim etkisinden arındırılmış rakamlar ise daha farklı bir görünüm sergiliyor; bir sene öncesinin aynı ayına göre Sanayi Üretimi yüzde 2,8 düzeyinde artarken Perakende Satışlar yüzde 0,4 gerilemiş.
Rakamsal görünümün geri planına bakmak ve sonucu etkileyen koşulları dikkate alarak değerlendirme yapmak, daha isabetli olabilir! Söz konusu dönemde küresel düzeydeki finansal ve ekonomik toparlanmaya, üretim ve tüketimi desteklemek amacı ile devreye sokulmuş çok yönlü müdahalelere rağmen ortaya çıkan sonuç tatmin edici bir görünüm sergilemiyor. Bu durumda sormak gerekiyor, küresel ve yerel koşullar tam aksi yönde olsa idi, rakamsal görünüm nasıl olur ve geleceğe yönelik beklentiler nasıl bir olumsuzluğa işaret ederdi?
Hemen yukarıda ifade etmeye çalıştığımız soru önemli; zira küresel koşulların olumsuz yönde değişmesi, içerideki müdahaleler devam etse bile etkisinin azalması ve yan tesir niteliğindeki faktörlerin daha belirleyici olması olasılıkları güçlenmeye devam ediyor. Başka bir deyişle sürdürülebilir olmayan eğilimler nedeniyle zaman aleyhimize işliyor, görece olumlu koşullardaki rakamsal görünüm hem yetersiz kalıyor ve hem de bu şekilde devam etmesi olasılığı hızla azalıyor.
Geride bıraktığımız yılın son çeyreğindeki bazı gelişmeler, küresel düzeydeki riskten kaçınma eğilimini geçici bir süre için terse çevirdi; iyimser senaryolar yazılarak pazarlandı, aralık ve mart aylarında dolar faizlerinde yaşanan yükselişler bile görmezden gelindi. Bunlardan ilki petrol arzının kısılması sayesinde, başta petrol olmak üzere emtia fiyatlarında yaşanan toparlanma idi. Diğeri ise yeni ABD Yönetimi’nin korumacı söylemlerinin yarattığı, olası maliyet artışlarından yaralanmayı gözeten ve gelişen ekonomilere yönelik siparişlerin yine geçici olarak artmasına sebep olan fırsatçılıktı.
Fakat geçici olarak küresel düzeyde ekonomik ve finansal toparlanmaya sebep olan koşullar ömrünü tamamlamaya başladı. Petrol fiyatı talepteki sınırlı gevşeme ve stoklardaki artış nedeniyle yeniden gevşeme eğilimi sergiler hale geldi. Gelişen ekonomiler geçici bir hareketlenme yaşadı, fakat bu durum onların iç taleplerini bu eğilimi besleyecek şekilde hareketlendiremedi; özellikle ABD’ye yönelik ihracatları arttı ve söz konusu ekonominin dış açığı biraz genişledi ve ürün stokları kısmen yükseldi. Dolar faizlerine ilişkin yükseliş ve ABD para otoritesinin bilanço daraltmasına ilişkin endişeler ön plana çıktı.
Özetle söylemek gerekir ise, riskten kaçınma eğiliminin küresel ölçekte yeniden belirleyici olabileceği koşullar oluşmaya başladı. Fransa Başkanlık Seçimlerinden çıkan sonucu abartarak eğilimlerdeki değişikliği ötelemeye çalışmak yeterli olmayabilir; AB’nin geleceği konusunda Almanya ile Fransa arasındaki uzlaşmazlıkların artması ve keskinleşmesi olasılığını da dikkate almak gerekir!
İçeride para politikasındaki sıkılaşmaya rağmen paranın devir hızını artırmayı ve ekonomiyi hareketlendirmeyi hedefleyen müdahalelerin olumlu etkisi azalıyor ve ortaya çıkan yan tesirler toparlanmanın önünü kesiyor. Büyüyen kaynak sıkıntısı nedeniyle faizlerin yükselmesi önlenemiyor. Vergi indirimleri sayesinde öne çekilen iç talebin mevcut ivmesini sürdürmesi pek olası görünmüyor. Mali sistemde aktif kalitesi bozulmasının ve gevşeme sınırlarını zorlayan Maliye politikasının, sorunları daha da ağırlaştırması ve beklentileri olumsuzlaştırması olasılıkları artıyor. Küresel koşullardaki değişimin yönü, bu konulardaki algıların olumsuzlaşmasına katkı yapıyor, istikrarsızlaşma yönündeki endişeler güçleniyor.
Nisan ayı Güven Endekslerindeki geleceğe ilişkin sorulara verilen yanıtları dağılımı, endişemizi teyit eden bir görünüm sergiliyor. Sınai Üretim ve Perakende Satışların, yılın geri kalanında güçlenerek toparlanmaya devam etmesi olasılığı giderek azalıyor. İçerideki siyasi dinamiklerin ve bölgemizdeki jeopolitik risklerin de olumluya dönüştürülemeyen katkıları, makroekonomik görünüm üzerinde daha olumlu düşünmeyi zorlaştırıyor.