Rakamlara bakarak kendinizi aldatmayın!
Bu hafta başında açıklanan verilere göre haziran ayı sınai üretimi yüzde 9,7 oranında küçülür iken, temmuz ayı kapasite kullanımı yüzde 72,3 olarak gerçekleşmiş. Yalnızca bu rakamlara bakarak olumsuzluk dozunun azalmaya başladığını, durgunluktan çıkış yönünde ciddi bir mesafe katedildiğini düşünebilirsiniz. Fakat böyle bir yaklaşım mevsimlik dalgalanmaları, yapısal sorunları ve ekonomide yaşanacak eğilim değişikliklerini hesaba katmadığı için yeterince gerçekçi olamaz. Ayrıca hesaplama yöntemi nedeniyle açıklanan verilerin gerçek durumu ne ölçüde tespit edebildiği de soru işaretidir; örneğin faaliyetini durdurmuş olduğu için veri yayınlamayan üretim birimleri kapasite kullanım hesabına dahil edilmemektedir!..
2001 yılı sonrasına baktığımızda sınai üretimin istikrarlı bir şekilde arttığını, kapasite kullanımının yükseldiğine tanık olduk. Bu durum sanayide yaratılan katma değerin arttığı anlamına gelmiyordu. Evet üretim, ihracat, kapasite kullanımı sürekli yeni rekorlar kırarak arttı, fakat yaratılan faaliyet geliri toplamı ülkemizde uygulanan politikaların yan tesiri nedeniyle geriledi, üretimin zor koşullara katlanabilme direnci istikrarlı bir şekilde azaldı. Türk Lirası'nın değerlenmesi bu süreçte etkili oldu, enflasyon geriledi fakat kağıt üzerinde kalan faaliyet gelirlerindeki erimeyi görmezden gelen büyüme hesabı çürüdü. Yerli üretimin rekabet gücü kadameli olarak yok edildi, zaten emek yoğun sektörler başta olmak üzere bazılarından çıkılması gerektiği, bunun değişimin bir parçası olduğu iddia edildi. Sınai üretim ise ithal girdi oranını artırıp kapasite sınırlarını zorlayarak ve emeğe fedakarlık yaptırarak ayakta kalmaya, faaliyetini sürdürmeye çalıştı. Ürün fiyatlarının daha fazla gerilemesi veya ürettiğinin tümünü satamaması durumunda havlu atmak zorunda kalacağı eşiğe sıkıştırıldı. Küresel krizle birlikte film koptu...
Türk Lirası değer kaybetti, fakat faizler de yükseldi; küresel düzeyde talep daralması hem rekabet gücünü daha da olumsuzlaştırdı hem de kapasite kullanımını çökertti. Bankaların krediyi kesmesi, alacakların tahsil edilmemesi ve hacimli sipariş iptalleri hareket yeteneğini sıfırladı. O aylara ilişkin sınai üretim ve kapasite kullanım rakamları yönü doğru gösterse de daralmanın şiddetini ifade etmekte gerçekçi olamamıştı. Ateş düştüğü yeri yaktı.
Bugün olan biten de kabaca belli ve umut vermiyor. Dış talep eski düzeyinin çok gerisinde, kısmen toparlasa bile rekabet koşulları daha olumsuz olduğu için eski payı korumak olası görünmüyor. İç talep ise bazı vergi indirim paketleri sayesinde geçici olarak hareketlendi, mevsimlik canlanma süreci de bunu destekledi. Eylül ayı sonrasında muhtemelen küresel talepte ciddi bir değişiklik olmayacak, fakat hem vergi paketleri geleceğin tüketimini öne çektiği için hem de mevsimlik koşullar olumsuza döndüğü için iç talep daralacak, peki o zaman üretim ve kapasite kullanımı ne olacak?..
Her türlü korumacılığa karşı olduğunu söyleyenler, yıllar boyu başta sınai üretim olmak üzere geniş kesimlerden mali sektör ve kamu kesimine oranda da yabancı sermayeye kaynak transfer ettiler. Bunu bir sömürü veya bazı sektörleri diğerlerinin aleyhine koruma olarak görmeyi reddettiler. Günü kurtarmaktan başka bir şey düşünmediler. Bugün ise aşırı değerli Türk Lirası'na rağmen sanayi üretiminden güzel haber bekliyorlar! Ne diyelim, ne ektiler ise onu biçecekler... Ya tüm politikaları değiştirip kamu ve mali sektörü korumanın, geniş kesimlerin sorunlarına duyarlı ve sömürüye karşı olmaktan geçtiğini kabul edecekler, ya da yarattıkları kendi kendini besleyen istikrarsızlık ortamında yok olup gidecekler...