Rakamlar konuşuyor!
Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan son veriler ve finansal piyasa eğilimleri, Türkiye ekonomisine ilişkin kırılganlık algısını güçlendiriyor. Mart ayı işsizlik rakamı bir yıl öncesinin aynı dönemine göre 0,9 puan artarak yüzde 10,6 düzeyinde gerçekleşmiş. Mayıs ayı Tarımsal Üretici Fiyatları ise yüzde 1.62 oranında yükselmiş. Türk Lirası ise fonlama maliyetindeki yükselişe rağmen, iç ve dış sebepler ile dalgalı bir şekilde değer kaybetmeye devam ediyor. Yaklaşık üç yıldır etkisi giderek yoğunlaşan durgunlaşma eğilimi daha tehlikeli olmaya başlıyor.
Hemen yukarıda aktardığımız gelişmeler içinde, gelecek açısından en belirleyici olanının Türk Lirasının değerindeki erozyon olduğunu dikkate almak gerekiyor. Döviz kurlarındaki yükseliş, kaynak sıkıntısının büyümeye devam ettiği ve makroekonomik görünümü bozduğu anlamına geliyor. Maliyet kökenli enflasyon baskıları güçleniyor, artan kaynak sıkıntısı nedeniyle işsizlik artıyor ve mevcut istihdamı korumak zorlaşıyor; durgunlaşmakta olan ekonomiyi daralma aşamasına getiriyor. Belirleyicisi olmadığımız küresel koşullara hesapsızca bağımlılaşmanın yarattığı kırılganlık, kötüye gidişin durdurulabilmesini engelliyor. Güvensizlik yaygınlaşıyor ve istikrarsızlık endişesi büyümeye devam ediyor.
Döviz kurundaki yükseliş iç talebi baskılıyor, bilançoları yıpratarak kredi itibarını hızla geriletiyor. Küreselleşme denilen kuralsızlığa teslim olmanın, sürdürülebilir olmayan eğilimlerin bünyesinde barındırdığı tehlikeleri görmezden gelmenin faturaları olumlu düşünmeyi zorlaştırıyor. küçük iken çözülmesine karşı çıkan ve doğruları söyleyeni dokuz köyden kovanlar, ne yapacağını bilemiyor.
Türk Lirasındaki değer kaybı, fiyat istikrarının korunmasını olanaksızlaştırıyor. Para politikası bazen gecikmeli de olsa otomatik olarak sıkılaşıyor, enflasyondaki yükseliş baskısını dizginlemek adına ekonomide daralma ve işsizlikte artışa katlanılmasını gerektiriyor. Fakat bu kez de mali disiplini korumak zora giriyor: bütçe gelirleri azalıyor ve tahsilat oranı hızla geriliyor, harcamaların da kısılması ve maliye politikasının da sıkılaşması gerekiyor! Bu aşamada küresel baskılar ile içeriden gelen talepler çatışıyor, bu açmazı çözmesi gereken siyasi irade tıkanıyor, kötüye gidişi seyretmek ve sakin olun çağrıları yapmak dışında bir beceri sergileyemiyor! Nefes almakta zorlanan ve derdine çare arayanların tepkisinin giderek büyümesi kaçınılmaz olacak gibi görünüyor.
Ülkemizde yatırım yapmış yabancılar da hem küresel koşulları, hem de bunların içeride yarattığı sıkıntıları ve büyüyen tepkiselliği görüyor; deneyimleri ile devamında neler yaşanabileceğini de biliyor ve fırsat buldukça risklerini azaltmaya çalışıyor! Eninde sununda para ve veya maliye politikalarını gevşetmek zorunda kalınacak; Türk Lirasındaki değer kaybı güçlenecek ve beklentiler kademeli olarak bozulmaya devam edecek! Genel Seçim sandıklarından çıkan sonuçlar ise, bunların yaşanmasını daha fazla öteleyebilmenin pek olası olmadığına işaret ediyor. Ekonomimize ilişkin büyüme tahminlerinin kademeli olarak aşağıya ve kur öngörülerinin ise yukarıya çekilmesi, bu endişemizi teyit eden bir nitelik taşıyor.
İçinde bulunduğumuz koşullar iş dünyasının yaşadığı sıkıntılar açısından, 2000yılı Kasım ayı ile 2001 Şubatı arasındaki dönemi anımsatıyor. Söz konusu dönemde döviz kurlarında önemli bir değişiklik yaşanmamıştı, fakat bu yüzde 680’e ulaşan ortalama fonlama maliyeti sayesinde mümkün olabilmişti. Kaynak sıkıntısı çok anormal seviyelere çıkmış ve borç alacak zinciri paramparça olmuştu; ekonomi nefes alamamaya ve boğulmaya başlamıştı. Bugünkü kaynak sıkıntısı ve borç alacak zincirindeki olumsuzluklar açısından benzer bir durum var; ancak faizler nispeten sakin bir görüntü sergiliyor olmasına rağmen döviz kurları dalgalı bir şekilde yükseliyor. Mukayese ettiğimiz söz konusu dönemde olduğu gibi, böyle devam edilemeyeceği ayan beyan görünüyor!
Ekonomi cephesindeki tıkanma çok ciddi bir kriz yaşamakta olduğumuz anlamındadır, bedeli ne olur ise olsun daha büyük yıkımlardan kaçınılabilmesi adına radikal türden müdahale gereklidir. Temsil ettiği kesimlerin çıkarı gereği radikal bir müdahale yapılmasının karşısında olanların, kriz olmadığı iddiasında olması da anlaşılabilir bir durumdur! Gerçeği tam olarak göstermese de rakamlar iyi şeyler söylemiyor!