Radikal tercih değişiklikleri kapıyı çalıyor olabilir!

Uğur CİVELEK
Uğur CİVELEK ARKA PLAN [email protected]

Küresel koşullara ilişkin belirsizlik ve kırılganlık algısı güçlendikçe, herkes kendi çapında bir şeyler yapmaya çalışıyor. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası da bu durumdan etkilenmiş ve finansal istikrarı desteklemek adına bazı kararlar almış; hafta sonunda yapılan açıklamaya göre yabancı para mevduat ve katılım fonu dışı yükümlülükler için zorunlu karşılık oranları yükseltilmiş, rezerv opsiyon katsayıları yeniden yapılandırılarak farklılaştırılmış. 

Mevcut tercihlerin değişmemesi durumunda ve Şubat ayı sonu itibarı ile kurumun döviz rezervlerinin net 0,8 milyar dolar artacağı hesaplanmış; Zorunlu karşılık oranlarındaki artış sebebi ile 3,2 milyar dolarlık yükseliş, rezerv opsiyon katsayılarındaki düzenleme ile de 2,4 milyar dolarlık gerileme söz konusu olabilirmiş! Bu aşamada sormak gerekiyor: bu kararları neden daha önce almadınız ve Ocak ayını beklediniz? Masa başında yapılan hesaplar tutmaz ise finansal istikrarı nasıl koruyacaksınız? 

Alınan kararlar, mali sektörün kaynak maliyetini yükselterek onları daha fazla çaba harcamaya ve özveride bulunmaya zorluyor; dış finansörler ve mudilerin, amaç doğrultusunda ikna edilip edilemeyeceği konusu ise özel bir önem taşıyor. Özellikle belirsizlik ve kırılganlık algısının olumsuzlaştığı dönemlerde, söz konusu kesimleri daha fazla risk almaya ikna etmenin deveye hendek atlatmaktan daha zor ve aşırı maliyetli olabileceği unutulmuş gibi görünüyor! Belli ki Aralık ayı genelinde Rusya’da yaşananlardan gereken dersleri alamamışız! 

Beklentilerin olumsuzlaşan algılar nedeniyle olumsuzlaştığı dönemlerde, alınan bazı kararların geri tepme olasılığı güçlenir. Örneğin yabancı para mevduat hacmini arttırmaya ve vadesini uzatmaya çalışırsınız, fakat tam aksi yönde sonuçların ortaya çıkması ve yıkıcı olmaya başlamasını önlenemeyebilirsiniz. Veya sendikasyon türü kısa vadeli borçların vadesini iki yılın üzerine çıkarmaya çalışmak, hem rezervlerin erimesine hem de borçlanma maliyetinin artmasına sebep olabilir. Uçurumun kenarından uzaklaşmaya çalışayım derken, ayaklar kayabilir ve kaçılmaya çalışılan durumla yüzleşmek zorunda kalınabilir! 

Para otoritesi bütün iyi niyeti ile bir şeyler yapmaya, rezerv erimesini ve kısa vadeli borçların döviz rezervlerine oranını yükselmesini engellemeye çalışıyor olabilir. Fakat nimet külfet dengesinin ve beklentilerin bozulmaya devam ediyor olması, evdeki hesabın çarşıya uyabilme olasılığını hızla geriletiyor; mali sektör üzerindeki olumsuz baskıların çeşitlenerek artmasına sebep oluyor. Belli ki hareket yeteneğimiz önemli ölçüde daralmış; küresel koşullardan ve siyasi iradeden gelen baskılara direnilemiyor ve aşağıdakilerin yükünü ağırlaştırmak dışında çıkış yolu bulunamıyor! 

Yine sormak gerekiyor: Umulan sonuç elde edilemez ise bir sonraki hamle ne olacak? Riskten kaçınma eğiliminin güçlenmeye devam etmesi, döviz kuru ve faizlerin yükselmesi durumunda ne yapacağız? Sıra sermaye hareketlerini ve yerleşiklerin finansal özgürlüklerini sınırlamaya mı gelecek? 

Bu kararlar 2015 yılı para ve kur politikası açıklamaları ile birlikte devreye sokulsa idi, finansal piyasalarımızın 2014 kapanış seviyeleri daha farklı olabilirdi; küresel olumsuzlukları daha yoğun bir şekilde yaşamak zorunda kalabilirdik. Kaynak maliyetinde artışa ve bunun yaratabileceği sonuçlara tahammülü olmayan bir düzen, nasıl olacak ta mudilerini ve dış finansörleri eski getiriye rağmen daha fazla risk almaya ikna edebilecek? Bize güvenin söylemi yeterli olabilir mi? Güvensizliğin büyüdüğü ve tasarrufçuların kaybetmemeye odaklandığı bir dönemde, onlara beğenmiyorsan gidebilirsin diyebilecek durumda mıyız? Ciddi boyutta tasarruf açığı olan ülkemizin, bağımlı olduğu kesimlere posta koymaya başlaması kırılganlığı azaltabilir mi?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar