"Yöneticiyim" diyebilmenin arka planı
Yönetmenin ilk adımı, insan ve sermaye kaynaklarının "derlenmesi" yani bir araya getirilmesidir…
İkinci adımı, derlenen kaynakların ortak değerler ve ortak yararlar doğrultusunda "dönüştürülmesi" sürecidir.
Üçüncü adım, dönüştürülen kaynakların bir bölümünün "tüketilmesi", tüketim dışında kalan fazlanın piyasaya sunularak "ekonomik değer" haline getirilmesidir.
Dördüncü adım,biriktirilen ekonomik değerin gelecek inşa etme amacıyla "yatırımlara" yöneltilmesidir.
Beşinci ve son adım,"kendini yeniden üretme" mekanizmasının işletilebilmesidir.
Yönetim, aşağıda aktarılan dinamikler tarafından yönlendirilir:
· Gerekli "birikimin" sağlanması,
· Birikimin üretim sürecinde etkin ve verimli kullanılmasını sağlayacak tutarlı bir "bakış açısının" oluşturulması
· Tarih, hukuk ve ekonomi bilincinden beslenen bir "bilinç düzeyine" ulaşılması,
· Sürdürülebilirliğin özünü oluşturan ve farklılık yaratan "buluşçu" özün yakalanması,
· Fırsat ve tehlikeler ile olanak ve kısıtları dengeleyen, tutarlı ve erişilebilir " beklenti" oluşturarak kitle desteğinin arkaya alınhması,
· Bütün bunların zenginlik üterek bir "berekete" dönüştürülmesi.
"Yöneticiyim" diyebilmenin arka planını oluşturan altı dinamikle ilgili bu denemede genel açıklamalarla yetineceğiz.Daha sonra her bir dinamiğin bileşenlerini, karşılıklı-etkileşimini ayrı yazılarda bir bütün içinde değerlendireceğiz..
1.Birikim geleceği inşa etmenin ilk adımıdır: Üretim, doğadaki kaynakların derlenmesi, dönüştürülerek bir ürün elde edilmesi, ürünlerin bir bölümünün tüketilmesi, arta kalanın da piyasada değerlendirilerek gelecek inşa edecek alanlarda "yatırım" yapılmasıdır.
İnsanlar uzun vadeli geleceği güven altına almak için yatırım yapar.
Yatırım yapmanın olmazsa olmaz koşulu da belli "birikimlere" erişebilmektir.
Buradaki "birikim kavramı" sadece "sermaye kaynaklarını" çağrıştırmamalıdır.
Bireylerin, toplulukların ve toplumların bilgi ve beceri düzeylerinin yükselmesi, yeteneklerinin geliştirilmesi asıl önemli "birikim alanı" olarak algılanmalı.
Uzun dönemli geleceği güven altına almada birikimler "gerek şart", birikimlerin doğru bağlamlarıyla değerlendirilmesi de "yeter şart" dir.
Yönetici, kişisel birikimi kadar, kuruluş ve kurumların, toplukların, toplumun ve giderek insanlığın uygarlık birikimlerini doğru değerlendirirse "yönetici" sıfatına hak kazanır.
2.Bakış açısı kaynakları verimli kullanmanın gerek şartıdır: İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliği, varsayımlarla bir zihni model kurarak düşünebilmesidir. Varsayımlarla oluşturduğumuz zihni model, değerler sistemimizi belirler, irademizi yönlendirir, çıkar tanımlarımızın sınırlarını çizer, projelerimizi besler, kurumlarımızın yapı,işlev kültürünü biçimlendirir.
Yanlış varsayımlar üzerine kurulu zihni modelden tam ve doğru iş üretilemez.
Birikim yeteneğimizi koruyup geliştirmenin altyapısını oluşturan yaklaşımlarımızdır.
Varsayımlarını sorgulayan, yaklaşımını sergileyen, aldığı sonuçları irdeleyen bir yönetici "sapmaları" gözleyerek, "rota ayarı" yapabilir.Söz konusu zihinsel araçlardan yoksun bir yöneticinin ayar yapmasına olanak yoktur; aynı yanlışları büyüterek yinelemesi olasılığı yüksektir.
3.Bilinç düzeyi yeterli değilse kaynaklar verimli kullanılamaz: Bilinç, olaylara verdiğimiz "adları", adlardan "kavramlar" üretmemizi, kavramları "düşüncelere" dönüştürmemizi, düşünceleri "uygulamaya" taşımamızı yönlendiren pusula gibidir.
Bilinç, davranışlarımızın doğruluğunu ve yanlışlığının farkında olmaktır.
Bilinç, yaşananlardan ders çıkarmak, aynı yanlışları yinelemeyerek insan ve sermaye kaynağı kullanımındaki kaçak ve kayıpları en düşük düzeye indirmektir.
Kaynak kullanma bilinci, tarih bilinci, ekonomi bilinci ve hukuk bilinci üzerine oturan bir bütünlüğe eriştiğinde etkili olur…
Bir insana "iyi yönetici" dediğimiz zaman, birikimi ve bakış açısı kadar bilinç düzeyini de enine boyuna sorgulamak gerekir.
4.Taklitten yaratıcılığa geçiş olan "buluşçuluk" rekabetin temel aracıdır: İnsanoğlu açlık peşinde koşarken dünyayı keşfetmeyi öğrendi. Avcı-toplayıcı dönemde, yaban hayvanların ve yenilebilir bitkilerin bol olduğunu keşfeden insan grupları daha rahat yaşadığını fark etti.Bu süreç, insanlık yaşamında çok fazla değişmiş değil. Diğerlerinden "farklı olanı keşfeden" ve onu hayata taşıyabilenlerin bugünkü dünya düzeninde de hiyerarşinin üst basamaklarına tırmandığına hep birlikte tanıklık ediyoruz.
Taklit, hiç kuşku yok ki "öğrenmenin araçlarından biridir".
Taklit bizi "sıradan ve vasat" olanlar arasında tutar. Öğrendiklerimizi, dünyada o işi en iyi yapanlar düzeyine taşıdığımız zaman "hüner sahibi" oluruz; insanlığın "seçkinleri" arasına gireriz.
Bugünün dünyasında iletişimin yarattığı erişebilirlik olanakları "iletişim alanını" genişletiyor. Hüner sahibi olarak seçkinler arasında yer almak yeterli olmuyor. O nedenle "hünere akıl katarak yaratıcı olmak" gerekiyor. Buluşçuluk, hünere akıl katma sürecinin yarattığı seçkinler tabanını özünü oluşturuyor. O nedenle iyi bir yönetim, buluşçuluk düzeyini yükselten, buluşçuluğu yaygınlaştıran ve derinleştiren öze sahip olan yöneticidir.
5. Fırsat ve tehlikeler ile olanak ve kısıtları dengeleyen "beklenti" yaratmak gerekiyor: Toplumları yönlendiren temel dinamiklerden biri de beklentilerdir.Bireyin duyguları, sezgileri ve aklı gibi, bireylerin oluşturduğu toplulukları ve toplumların da duyguları, sezgileri ve aklı vardır.
Topluluk ve toplumların örgütleniş biçimi, oluşturdukları ağlar, kültürel ve maddi gelişme düzeyleri, iletişim biçimleri, sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel arka plan, tehdit ve güven algısını belirliyor. Bu iki algının oluşturduğu "alternatif tepki biçimleri" beklentileri de biçimlendiriyor.
Topluluk ve toplumlar, bulundukları coğrafyadaki derinliğin, yaratılan ortak tarihin, oluşturulan kültürün yerleşik değerlerini kolay terk edemiyor. O nedenle, ırk ve inanç gibi doğuştan kazanılan değerler üzerinde "beklenti oluşturma" daha kolay bir yol ve yöntem olabiliyor.
Topluluk ve toplumların beklentileri fırsat ve tehlike ile olanak ve kısıtlar dengesi üzerinde kurulu değilse, "fizibilite mantığı" dışında biçimlenmişse, hayata taşınamadığı zaman küskünlük, yılgınlık ve kaçış süreci de yapıcı değil, yıkıcı olabiliyor.
İyi yönetici ve etkin yönetim, erişebiliri beklenti yaratandır. Beklentilerin "proje-odaklı" olması o nedenle gerekli ve zorunludur.
6.Bereket üretmeden geleceği inşa etme iddiası ayakları boşlukta kalır: Üzerinde durulması gereken diğer temel dinamik "bereket" olmalıdır. Bütün çabalarımız zenginlik üretimini artırarak, insan yaşamını kolaylaştırmaya odaklanmalıdır.
Bir yönetim, proje-odaklı çalışıyorsa, başarısını somut olarak ölçebiliriz.
Bir yönetim, inanç ve ırk gibi doğuştan kazanılan değerlerden besleniyorsa, onun başarısını ölçmek zordur.
Teknoloji sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel zenginlik üretimini ölçmek için araçlar geliştiriyor. Giderek "…şark kurnazlığı kolaycılığı" mevzi yitiriyor. Bu olumlu süreci hızlandırmak için, yukarıda ana başlıkları ile değinilen yönetim dinamiklerini daha ayrıntıda ele alarak bir yaşam biçimi haline getirmenin zamanıdır. Bu fırsatın kaçırılması, hepimiz adına hoş olmayan sonuçlar yaratabilir….