"Yatırım anlayışındaki değişme" gündemdeki önemli sorun
BUZDAĞININ DİBİ / Rüştü BOZKURT
Çeyrek yüzyıl önce bir kuruluşun planlama biriminde hazırlanan bu raporu okuyanlar, bugün gündemde tartışılan hangi konuların eksik bırakıldığını sorgulamalı. Daha da önemlisi, kuruluşun yıl sonu raporlarına bakarak, bugün o kuruluşu yönetenlerin felsefe ve bakış açılarında hangi değişikliklerin olduğunu algılamaya çalışmalı. Çeyrek yüzyıl önce yazılmış bir raporu güne taşıdığımızda, entelektüel kapasitelerin hayata nasıl yansıdığı araştırılmalı. Başka türlü alışkanlıkların uyuşturucu etkisinden nasıl kurtulabiliriz? Kendimizi sorgulayarak, eksiklerimizi nasıl görebilir, tarih bilincimizi nasıl yükseltebiliriz? Bu tür sorgulamaların geliştirici yönünü önemsemeden, hemen savunmaya geçerek, konuyu kişiselleştirerek nereye varabiliriz? Bu raporu hazırlamış bir teknisyen olarak, önce benim sorgulanmam gerekir. Böyle bir mantıkla çeyrek yüzyıl önce verimlilik ve randıman konularını, pazar ve pazarlama anlayışını, yatırım yönetimi anlayışını, endüstri-devlet ilişkilerine ilişkin saptamalarımızı görüşlerinize sunuyoruz.
Verimlilik ve randıman sorunlarının ön plana çıkması: Hepimizin yakından bildiği konu, ücret farklılıklarının, maliyet/fiyat ilişkisinin, sermaye yatırımlarının ve insan gücü kullanımının verimlilikle yakın ilişkisidir.
Verimlilik artırmaya dönük birçok önlemin, beklenenin tersi sonuçlar yarattığı da bilinmektedir. Bu nedenle verimlilik ve randımanlar konusunda uluslararası pazar ihtiyaçlarına cevap verebilecek sonuçlar yaratabilmek için:
Verimlilik yaratacak değişikliklerin çok iyi analiz edilmesi,
Verimlilik ölçümlerinde en efektif yöntemlerin kullanılması,
Verimlilik arttırmaya yönelik maliyetlerinin hesaplanması,
Verimlilik arttırmaya yönelik değişikliklerin maliyet, fiyat ve kar oranlarına etkilerinin incelenmesi,
Tüm bu sayılan aşamaların gerçekleştirilmesi için etkili bir sistem oluşturulması gerekmektedir.
Verimlilik hesaplarının yapılabilmesi ve hedeflerinin belirlenmesi için hem teknik hem de muhasebe sistemleri açısından gerekli donanımların ve altyapıların yeterliliği de önem taşımaktadır.
Bütün dünyada, üretimde değer yaratmanın her aşamasında sürekli veri toplanarak, verilerin gerekli tekniklerle analiz edilmesi sonucunda, sonuçlardan çok süreçlerin işleyişine odaklananlar kazanabiliyor. Bir firmanın küresel etkinliği, birikim yeteneğini koruması, sürdürmesi, büyümesi, gelişmesi ve geleceği güven altına alması; verimlilik ve randıman hesaplarının titizlikle yapılması ve karar süreçlerinde kullanılmasına bağlıdır.
Sonuç olarak, verimlilik, personel, malzeme, makine-donanım ve para harcaması yapmadan kullanılan kaynaklardan daha çok üretim yapabilmektir. Verimlilikte başarı "rekabet gücü" yaratmanın vazgeçilmez koşullarından biridir.
Bağımlılıkların atması, satıcı piyasa yapılarının değişmesi, üretim süreçlerindeki değişme, ürün geliştirme ve tasarımın öne çıkması, kalite anlayışındaki değişme, verimlilik ve randıman hesaplarının önem kazanması, imalat kesiminde köklü değişmeler, plan çalışmalarının aydınlatması gereken hususlardır.
Çevreye bakışın değişmesi: Klasik sanayileşme döneminde çevre bakışına yeterince önem verilmemesinin yarattığı sorunlar, daha sonra "Soğuk Savaş" dönemi analiz edilirken değineceğimiz nedenlerle gerektiği gibi ele alınmamıştır.
Çevrenin korunması ve bu alanda yapılacak olan yatırımlar, ekonomi kuramında giderek önem kazanan ve tartışılan bir alandır. Geleceğe dönük olarak imalat kesimi örgütlenirken, çevre değişkenini dikkate almak gerekmektedir. Bu sorun da ulusal planda olduğu gibi, uluslararası planda da artan kamuoyu duyarlılığını göz ardı etmemek gerekmektedir.
Pazar ve pazarlama anlayışındaki değişme: Pazar ve pazarlama anlayışındaki dönüşümleri kavrayabilmek için dünya ticaretindeki temel değişiklikleri kavramak gerekir.
Klasik sanayileşmenin gelişme dönemlerinde ticaretin "bütünleyici karakteri" belirleyici idi. Değiş-tokuş ekonomisinin bir uzantısı olan, bir ülkenin ürettiği mal ve hizmeti, başka bir ülkenin ürettikleri ile değiştirme, ticaretin temel yapısını oluşturuyordu. Almanya'nın sanayileşmesiyle birlikte "rekabetçi ticaret" yoğunluk kazandı. Bugün ise "hakimiyetçi ticaret" olgusu ön plana çıktı.
Rekabetçi ticaretin temel amacı, "tüketici yaratma" idi. Hakimiyetçi ticaret ise "topyekün savaş"demektir. Tamamlayıcı ticaret ise "ortak bulma" anlayışına dayalıdır.
Tamamlayıcı ticaret, çıkarların "adil paylaşımı", rekabetçi ticaret, "karşılıklı mücadele alanı", hakimiyetçi ticaret ise "rakibin bütün varlığını ve savunma kapasitesini toptan yok etme stratejisine" dayalıdır.
Ticaretin yapısındaki değişme başka boyutları da içermektedir. GATT'ın kurulduğu yıllarda ticaret mallarının gemiye yüklenmesi, varış limanlarında gümrüklerden geçirilmesi biçiminde anlaşılıyordu. 1980'lı yıllardan sonra, dış ticaretin yarısına yakın bölümü, "sınır denetiminde olmayan hizmetler" , "bilgi" ve diğer alanları kapsamaktadır. Bu gelişme, 19. Yüzyıl'da ticarette yüzde 2-3'lük maliyet farklılıklarını önemsiz sayma fırsatı verirken, bugün bu durum geçersiz hale gelmiştir. Yine anılan dönemde siparişin verilmesi 2-3 haftalık zaman alabiliyor, malın taşınmasında bir o kadar süre normal sayılabiliyordu. Bir malın mekan içiresindeki hareketinde yüzde 30-40'lara varan maliyet farklılıkları olabiliyordu. Günümüz ticaretinde, klasik sanayileşme döneminin bütün davranış kalıpları, ticaret kriterleri değişmiştir. Maliyet ve fiyatlarda yüzde yarımlık bir fark bile rekabet gücünü etkileyebilmektedir. O halde bugünün ticaretinde pazar ve pazarlamanın önemi, pazarlama çevresinin ve pazar fonksiyonlarının, pazarlama uygulamalarının artmasına bağlıdır.
Özetle, üretimde "bilgi girdisi" önem kazanmaktadır. Bu girdinin en çok kullanıldığı üretim alanı da pazarlama etkinlikleridir. O nedenle, pazar hakkında ayrıntılı bilgi ve gelişmeler uç vermeden "erken uyarı" için pazar araştırmalarına gerekli kaynağın ayrılması gibi geçmişten farklı bir örgütlenme ve uygulanma gerektirmektedir.
Yatırım anlayışının değişmesi: Daha önce topluluk bünyesinde düzenlenen bir seminerde ayrıntılı değerlendirdiğimiz "yatırım anlayışındaki değişme"günümüz firmalarının önemli sorunlarından biridir.
Yatırım anlayışındaki değişmenin iki temel kaynağı vardır: Birincisi, teknolojideki hızlı değişme nedeniyle imalat sistemindeki makine-donanımın ekonomik kullanımla ömrünün kısalmasıdır. İkincisi de, yaratıcılık temeline dayalı küresel rekabet yoğunlaşıp derinleşmektedir.
Açıkçası, yatırımlardaki tekrarlama süresi kısalmaktadır. Rekabet gücünün korunup geliştirilmesi, sürekli ve tam zamanında yatırım yapabilme gücüne dayanmaktadır.
İmalat sisteminin yeniden örgütlenmesi, firma kültürünü yakından etkilediği için uluslararası düzlemde rekabet edebilen ülkeler de aşağıda özetlenen dört farklı stratejik uygulama aşamasından geçilmişti.
Klasik sanayileşme dönemine geç başlayan ülkeler, önce taklit olgusundan başlayarak, kısa yoldan uyum stratejisini uygulamışlar.
İkinci stratejik yaklaşım işgücü maliyetlerinin düşüklüğünden yararlanarak, mukayeseli avantajlar kullanılmış, ölçek ekonomisi kuralları uygulanmıştır.
İşgücü maliyetlerinin artması, kaynak kullanımında verimliliklerin artırılmasını gündeme getirmiştir.
Böylece fabrika geliştirme, esnek üretim, marjinal değişikliklerle rekabet gücü yaratma, ürütün geliştirme, proses geliştirme, tam zamanında işlem, kalitenin yükseltilmesi, maliyetlerin düşürülmesi konuları ağırlık kazanmıştır.
Günümüzdeki temel strateji ise buluşlara (inovasyona) dayalı ve zamanın kapitalize edilmesi anlayışına dayanmaktaydı.
İmalat sisteminin yeniden örgütlenmesi, bu stratejilerin uygulanmasının aracı olarak kullanılmaktadır.
Kuşkusuz üretim, ulaşım ve iletişim teknolojilerinin iç bütünlüğü, toplumsal kurumları da etkilemektedir. Endüstriyel işletmeler gibi, devlet de bu kurumlardan biridir. Devletin yönlendiriciliği, ülke düzeylerine göre farklılık göstermesine karşın, özenle incelenmesi gereken temel çevre faktörlerinden biridir.
Endustri-devlet ilişkilerinin değişmesi: Plan yapılırken, toplumsal yapılardaki değişmeler, politik sistemlerin değişmesi, devletin misyonundaki değişmeler ve bu değişmelerin firma kararlarına etkilerinin de dikkatlice değerlendirilmesi gerekir.
Günümüzde endüstriyel sorunlar tartışılırken, teknoloji kadar önemli olduğu vurgulanan endüstri-devlet ilişkileri konusunda da yaygın tartışmalar yapılmaktadır. Bu konuda paradoks bir gelişmeye işaret ediliyor. Bir yandan develet küçülüyor, özel kesim büyüyor, piyasa ekonomisinin yararları yaygın bir kabul görüyor. Değişik açılardan zorlanan devlet müdaheleleri de artıyor.
Endüstri-devlet ilişkilerinin bütün boyutlarına burada değinemeyiz. Bu konuda bazı temel eğilimleri değerlendirmeden uzun vadeli plan yapılması mümkün değildir.
Devlet müdaheleninin değişik kaynakları var. Bugün ekonomik başarısı bütün dünyanın dikkatini çeken Japonya'da endüstri yönlendirmede birinci derecede rol oynayan kuruluş MİTİ'dir. Bu kuruluş, yatırım konularının seçiminden, krize düşen işyerlerinin krizden çıkışlarını sağlayacak politikalar üretilmesine kadar her alanda karar vermektedir. Yatırımı yönlendirici kaynak maliyetlerini, selektif olarak firma bazına kadar indirebilmektedir.
Japon firmalarının yurtiçi pazarlardaki rekabetini dengelediği gibi, yurtdışı rekabette temel belirleyici girdilerden biri olan bilgi desteği yapmaktadır.
ABD'de ise General Motors Başkanı Roger Smith'den Iaccoa'ya tarım kesiminde ileri teknoloji üreten kuruluşlara kadar herkes uluslararası rekabette devletin etkin desteğini istemektedir.
ABD yönetiminin endüstriye sağladığı destekler kadar AT de öncelikli ve hassas sektörler belirlenerek, söz konusu sektörlerin korunmasına çalışılmaktadır.
Devletin yönlendiriciliğinin kaynaklarını şöyle özetlemek mümkündür:
Bir endüstri, kendi ayakları üzerinde duramıyorsa, işletmeler birikim yeteneklerini sürdürecek gücü kendilerinde bulamıyorsa o endüstrilerde kolektif kararlara ihtiyaç artar.
Endüstriyel kuruluşlar büyük tekellere dönüşür, verimliliklerini artırmadan fiyatlarını empoze ederek refah artışını engelleyici politikalar uygularsa, devlet ya üretici, ya da yasa koyarak endüstriyi zorlar.
Devlet büyük yatırım ve tüketim harcamaları ile bazı endüstrilere düzenli ve kararlı talep yaratarak endüstriyi yönlendirir.
Ekonomi politikalarıyla talep yaratabileceği gibi, kaynak kullanımında da yönlendirici olur.
Nitelikli ve gelişmiş işgücü yaratma konusunda, devletin eğitim kurumları temel görevi üstlenirler.
Sanayilere doğrudan sermaye sağlanarak endüstriyel gelişmeleri yönlendirirler.
Devletin küçülme eğilimi: Günümüz dünyasında devletin küçülme eğilimi de sürmektedir. Devlet sadece iç ve dış güvenlik gibi temel konular ile temel altyapılarda sınırlı kalırken, özel kesimin payı büyümektedir. Geçmiş dönemlerde insanların geleceğine ilişkin temel kararları hükümetler vermekteydi. Ticaret devletlerarası ikili ticaret anlaşmalarına göre yürütülürdü.
Günümüzde büyük firmalar, basın, radyo, televizyon ve meslek kuruluşları arasında ilişki ön plana çıkmaktadır.
Egemenlik haklarından vazgeçilerek, uluslararası ilişkilerin sağlıklı yürümesini sağlayacak küresel hukuk kuralları ön plana çıkmaktadır.
İş barışında devletin rolü: İş barışının sağlanması ve endüstrinin sağlıklı gelişmesinin temel etkenlerinden biri olan iş barışı konusunda da sözleşme düzenine rağmen devletin etkin rolü vardır.
Sonuç olarak, endüstri-devlet ilişkilerinde dünyadaki temel eğilimlere, ülkenin olanak ve kısıtları ile dengelenen politikalar belirlemek gerekmektedir. Özellikle toplu sözleşme düzeninin ülkemizde yaşadığı sorunlar açısından, plan kararına yansıyacak bir dizi sorunun gündemimizde bulunduğu açıktır.
Devletin teşviklerdeki değişen tutumu,yatırım kararlarında daha farklı düşünmemizi gerektirmektedir.
Endüstri-devlet ilişkilerinde uluslararası eğilimler ve ülkemizdeki gelişmeler, bu alandaki yeni yaklaşım ihtiyacını ortaya çıkarmaktadır.
İmalat sanayindeki değişmeler ve yeniden örgütlenme, endüstri-devlet ilişkilerinin yeniden yapılanması kadar, global değişmelerin yarattığı devletlerarası ilişkileri de plan kararlarında özenle dikkate almak gerekmektedir.
Gelecek hafta: Devletlerarası ilişkileri dikkate almayan plan olmaz...