"Ülkem İçin Engel Tanımıyorum..."
Koç Topluluğu, her iki yılda bir değişen tema ile "Ülkem İçin..." projelerine devam ediyor... Yeni projenin adı: "Ülkem İçin Engel Tanımıyorum..." Önce eğitimle başlanacak... İkinci olarak, tüm Koç Topluluğu şirketleri "Engelli Dostu İşyeri" haline getirilecek... "Bu nedenle" diyor Mustafa Koç, bütün şirketlerimizin ve bayilerimizin işyerlerinde fiziki şartların engelliler için erişilebilirliğini
gözden geçiriyoruz. Gerekli iyileştirmeleri iki yıl içerisinde tamamlayacağız..."
Koç Holding...
Türkiye'nin en büyük grubu diye tanımlamak yetmez...
Ülke ekonomisi içinde önemli bir payı var...
Türkiye GSYH'sının yüzde 7'sini oluşturuyor...
2011 cirosu 75.7 milyar TL...
Konsolide olarak...
80 binden fazla çalışanı var...
Bizden Haberler'in son sayısında Mustafa Koç açıkladı: Cumhuriyet'in 100. yılında hedef 140 milyar dolarlık büyüklüğe ulaşmak...
***
85'inci yaşını kutladığı bu yıl, Koç Holding yeni bir proje başlattı...
Ama bu proje yeni bir rafineri değil...
Yeni bir otomotiv fabrikası...
Dev bir beyaz eşya üretim tesisi...
Ya da mağazalar zinciri de...
Yeni bir banka hiç değil...
Bahsettiğim yeni proje, bir kampanya...
Bir sosyal sorumluluk kampanyası...
***
"Ülkem İçin Engel Tanımıyorum" kampanyası bugün ilan ediliyor...
Proje iki kurum ile işbirliğinde yürütülecek...
Bu kurumlardan biri, UNDP kısa adıyla tanıdığımız Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı...
Diğeri ise AYDER...
Alternatif Yaşam Derneği...
***
Aslına bakarsanız bu yeni proje "Ülkem İçin... " projelerinin bir devamı...
Koç Holding bu projeleri 2006'da başlatmıştı...
Yola da kurucuları Vehbi Koç'un bir sözünden çıkmışlardı: "Ülkem Varsa Ben de Varım!" Bir çatı projesi Ülkem İçin; Koç Topluluğu şirketleri, çalışanları, bayileri ve tedarikçileri arasında sosyal sorumluluk olgusunu yaygınlaştırmayı...
Bu çerçevede, toplumsal sorunlara karşı daha katılımcı bir tutum geliştirmeyi...
Yerel gelişimi destekleyerek yaşam standardını yükseltecek projelerin hayata geçirilmesini amaçlıyor...
Bir önceki proje "Ülkem İçin Kan Veriyorum" idi...
Ses getiren bir kampanya oldu...
Nitekim, bugüne kadarki en büyük kan bağışlarından biriyle sonuçlanmış...
Yaklaşık 85 bin ünite kan bağışlanmış...
Koç Holding Dış İlişkiler ve Kurumsal İletişim Direktörü Kızıl, "Bu, Türkiye'de tek seferde gerçekleştirilen en büyük kan bağışı oldu" diyor...
***
Koç, her iki yılda bir değişen tema ile "Ülkem İçin..."
projelerine devam ediyor...
2008 ve 2009'da tema "fidan dikimi" idi...
O dönemde, oluşturulan 7 ayrı Ülkem İçin Ormanı'nda bir milyon 84 bin fidan dikildi..
18 bin çocuğa çevre eğitimi verildi...
Geride bıraktığımız iki yılda kan bağışına odaklanıldı...
2012 ve 2013 yıllarında ise "engellilere" odaklanılacak...
***
Peki, neden engelliler? Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç, "Engelli vatandaş yaşamın tam içinde olmalı" diyor...
Gerçekten...
Sokakta ne kadar engelli görüyoruz? Ya işyerimizde? Okulda? Alışveriş merkezlerinde kaç engelliye rastlıyoruz? Sinemada?
***
Engelli vatandaş sosyal hayata katılamıyor...
Oysa, Türkiye'de 8.5 milyon engelli yaşıyor...
Rakamlar Kalkınma Bakanlığı'nın...
Türkiye İstatistik Kurumu'nun...
Dile kolay...
Nüfusumuzun yüzde 12'si engelli...
"Şüphesiz" diyor Mustafa Koç, "Günlük yaşantımızda, cadde ve sokaklarda çok sayıda engelli ile karşılaşmamamızın nedeni, engellilerin mevcut olmaması değil...
Dış mekanlardan yardım almadan faydalanabilmelerinin çoğu durumda olanaksız olması..."
***
Koç devam ediyor: "Bu projeye başlarken araştırdık...
Dünyada ve ülkemizde yapılmış araştırmaları inceledik...
Görünen o ki, Türkiye'de engelliler sosyal hayata katılamıyor...
Temel sorun bu...
Bunda en büyük engel ise sosyal paylaşım alanlarının engelli erişimi için uygun olmaması...
Eğitim ve istihdam alanındaki eksikliğimizin temelinde de bu yatıyor...
Onun için bu projemizde, temelde yatan bu soruna odaklanacağız...
Toplumsal farkındalık yaratmaya çalışacağız..."
***
"Kendimizden başlayacağız önce" diyor Mustafa Koç: "İki yıl boyunca çalışanlarımızın yüzde 70'ine eğitim vereceğiz...
Engelliliğe Doğru Yaklaşım Eğitimleri...
İllerde ise bu eğitimleri bayilerimiz ile yaygınlaştıracağız...
Onların bu projelerin yaygınlaşmasında katkısı büyük...
Onlar, Ülkem İçin Elçileri...
Eğitimleri, AYDER verecek...
Şimdiden, bin 500 kişiye eğitim verildi..."
***
Önce eğitimle başlanacak...
İkinci olarak, tüm Koç Topluluğu şirketleri "Engelli Dostu İşyeri" haline getirilecek...
"Bu nedenle" diyor Mustafa Koç, bütün şirketlerimizin ve bayilerimizin işyerlerinde fiziki şartların engelliler için erişilebilirliğini gözden geçiriyoruz. Gerekli iyileştirmeleri iki yıl içerisinde
tamamlayacağız..."
Üçüncü olarak ise, Koç, bu süreçte "Engelli dostu ürün ve hizmet" geliştirecek...
Yine bayi ve şirketlerinin desteğiyle...
***
Geçen dönem, kampanyayı Mustafa Koç ilk kan bağışını yaparak başlatmıştı...
Bu kez ne yapacak? Oya Ünlü Kızıl yanıtlıyor bu sorumuzu: "Mustafa Bey'in sesli mesajı tüm Koç topluluğu çalışanlarının cep telefonlarına bırakılacak...
Onun projelerimizdeki öncülüğü gerçekten ciddi bir etki oluşturuyor...
Hem çalışanlarımız, hem bayilerimiz üzerinde...
Biz toplumsal olarak da etki bıraktığını yakından gözlemliyoruz...
Çünkü hepsinin arkasında yürekten inandığı için yer alıyor...
Bu da insanlara olumlu yönde yansıyor..."
***
Türkiye'de sosyal dayanışma duygusu güçlü...
Son olarak Van depreminde tanık olduk...
Bireyler, kurumlar güçleri oranında yardım için seferber oldular.
Bunlar gurur vesilesi çabalardı...
Ancak madalyonun öteki yüzü, bu konudaki eksikliğimizi de bir kez daha yüzümüze vurdu...
Arzu edilen hedefe ulaşabilmek için sistemli, koordineli ve kalıcı eylemlere ihtiyaç olduğu gerçeğini...
İşte bu açıdan özel sektör, kamu ve sivil toplum kuruluşlarının bir amaç etrafında toplanarak, toplum için yararlı projeleri
hayata geçirmeleri çok önemli...
Bu türden girişimler daha anlamlı ve daha kalıcı...
***
Sosyal sorumluluk, yaşanabilir bir dünya ve sürdürülebilir toplumsal barış için de gerekli...
Devletin sosyal işlevi azaltıldı...
Daha da azaltılıyor...
Ancak özel sektör de devletten boşalan yeri dolduramadı...
Kirlenen çevreden, dışlanan sosyal kesimlere uzanan geniş
sorunlar yelpazesi ortada...
Önce sivil toplum kuruluşları bu sorunları hafifletmek amacıyla
öne çıktı...
Şimdi şirketler STK'ları da yanlarına alarak bu işe katılıyor...
Ya da tam tersi...
En işlevsel olarak kullanılan yol da, özel sektörü, STK'ları,
kamuyu bir araya getiren kurumsal sosyal sorumluluk projeleri...
Çünkü, sağlam bir toplumsal doku gelişmişliğin bir sonucu değil...
Bizzat kaynağı...
Sosyal sermayesi güçlü ülkeler aynı zamanda en hızla kalkınan ülkeler oldu...
Batı'dan farklı kaynaklardan beslense de kalkınmanın yeni motoru Çin, Güney Kore gibi ülkeler için de geçerli bu...
Dünya Bankası'nın son dönemde bu konuda araştırma ve ölçümler yapması boşuna değil...
Avrupa Birliği'nin sosyal sorumluluk alanı olarak "çevre"yi işaret etmesi de...
***
Birleşmiş Milletler'in 2000 yılında imzaladığı deklarasyonla ortaya konulan "Milenyum Hedefleri" de bu noktaya odaklanmış...
Tespit; "İlerlemenin, ekonomik skalanın en aşağısında bulunanları veya cinsiyet, yaş, engel durumu ya da etnik köken gibi sebeplerden dolayı dezavantajlı durumda olanları atlama eğiliminde" olduğu...
Bu amaçla da, aşırı yoksulluğu ve açlığı ortadan kaldırmaya...
Temel eğitimi yaygınlaştırmaya...
Kadın-erkek eşitliğini sağlamaya, kadınların çalışma yaşamına katılımını artırmaya...
Çocuk ölümlerini azaltmaya...
Sağlık hizmetlerine erişimi iyileştirmeye...
Çevrenin korunması ve tahribatının engellenmesine...
Çatışmalar, doğal afetler veya gıda ve enerji fiyatlarındaki dalgalanmalar gibi birçok krizin yıkıcı etkilerine karşı en savunmasız durumda olanların korunmasına yönelik ulusal ve uluslararası projeler hayata geçiriliyor...
***
Bakıyorum, sosyal sorumluluk projeleri hızla artıkça, unutulan bazı kavramlar yeniden gündeme geldi...
Eşitlik...
Toplumsal dayanışma...
Sosyal adalet...
Katılım...
Hatırlayacaksınız...
Bu kavramlar bir süre adeta öcü gibi görüldü...
Bunlardan bahsedenler ‘dinozor' olarak nitelendi...
***
Oysa sosyal sorumluluk bu kavramlarsız olmuyor...
Ne yaparsanız yapın, işin içine sızıyor...
Ama bana göre ‘sızma' iki yönlü...
Doğrularla yanlışların bir arada aktığı bir zemin burası...
Bu bıçak sırtında her an diğer tarafa kaymak mümkün...
Onun için doğru projelerin, doğru STK'lar ile hayata geçirilmesi çok önemli...
***
Tabii bir de zihniyet önemli...
Kimi yönetim uzmanlarına bakarsanız, kurumsal sosyal sorumluluk projeleri kurumlar için bir silah...
Başarı ve devamlılık için...
Hatta günümüzde en önemli silah...
Kimi sosyal sorumluluk danışmanlara göre ise bu projelerinin şirketlere sağladığı avantajlar oldukça fazla...
Karlılıkları doğrudan etkiliyor...
İş ortaklarınız, çalışanlarınız ve de müşterilerinizin gözünde...
Kolay kolay yıkılmayacak bir itibara sahip oluyorsunuz...
Marka bilinirliğiniz çok artıyor...
Keza markanıza olan sadakat da...
Bu da rekabette ciddi avantajlar getiriyor...
***
Ya vergi avantajı...
Ondan söz etmemek olmaz...
Kurumsal sosyal sorumluluk sırasında ve STK'lar ile yapılan sponsorluk çalışmalarında devlet önemli bir avantaj sağlıyor: Vergi indirimi...
Ne de olsa devletin vatandaşına götüreceği hizmetlerin kaynağını vergi oluşturmuyor mu? İşte bu kaynağı sosyal sorumluluk projeleri yapan kurumlarla paylaşıyor...
Bir nevi toplumun ihtiyacını ödeyeceğiniz vergi ile siz kendiniz karşılamış oluyorsunuz...
Üstelik her alanını planlama ve yönetme hakkına sahip olarak...
***
Hiçbir itirazımız yok...
Ama sapla saman birbirine karışmamalı...
Niyet önemli...
Samimiyet önemli...
Kurumsal sosyal sorumluluk, reklam veya piyasa yapmanın yeni adı olmamalı...
Kamuoyundan alınacak ‘aferin' ile makyaj yapmanın adı da...
Ne de, büyük şirketlerin topluma ‘bozuklar kalsın' deme şekli de...
***
Ne diyor sözlükte? "Sorumluluk, kişinin kendine ve başkalarına karşı yerine getirilmesi gereken yükümlülüklerini zamanında yerine getirmesi zorunluluğudur..."
Sorumlu, yapılması gereken işi zamanında yapabilmek için inisiyatifi ele alıp kendiliğinden harekete geçebilendir...
Kişi ya da kurum...
Sorumluluk, karakterin en önemli öğelerinden biridir...
***
Karakter ve onun doğrudan yansıması...
Samimiyet...
Nakkaştepe'deki o gün, Oya Ünlü Kızıl'ın Koç'un yeni projesini anlatırken getirdiği
açıklama beni bu yönde etkiledi: "Engelliler, sadece fiziki engellerle karşı karşıya değil...
Hepimizden kaynaklı bakış açısında karşılaştıkları çok büyük engeller var...
Algıda engellerle karşılaşıyorlar...
Ben bir engelliye yardımcı olduğumu düşünürken yaptığım pek çok hareketin aslında doğru olmadığını, ‘Engellilere Doğru Yaklaşım' eğitimine katılıp, bizzat onlardan dinlediğimde anladım...
Engellilerin bütün yaşam alanlarındaki tüm ilişkileri insan hakkı temelli bir ilişkiye oturmalı...
İşte iki yıllık projemiz boyunca engelliye yaklaşımı, yardım temelli ilişkiden hak temelli bir yapıya oturtmayı amaçlıyoruz..."
***
Marka bilinirliği...
Sadakati...
Rekabet gücü filan tamam da...
İş bununla bitmiyor...
Toplumların başka şeylere de ihtiyacı var...
Gerçek dayanışma duygusuna...
Miş gibi değil...
Hakiki umuda...
Çok da hesaba kitaba vurmadan...
Başkaları için bir şeyler yapabiliyor olmanın heyecanına...
Sadece cepleri ısıtan sermayeye değil...
Yürekleri de ısıtacak sosyal sermayeye...
Sonuçta samimiyetin ölçüsünü, bırakılan iz belirliyor...
Gerçekten iz bırakanlara da toplumun bir alkış borcu var...