"Türkiye'nin dış politikasına yönelik soru işaretleri çoğaldı&
Cumhuriyet Halk Partisi Avrupa Birliği Temsilcisi Kader Sevinç, "Dış politika önceliklerimizin dünyada daha güçlü bir Türkiye, ekonomik refah, toplumsal ilerleme olmalı" diyor. Sevinç, bu hedeflere ulaşmaktaki öncelikli dosyamızı ise AB üyeliği, enerji ve dış ticaret diplomasisinin dış politikanın temel direkleri arasına katılması olarak sıralıyor.
Kader Sevinç, 28 yaşında ve Avrupa parlamenter danışmanlığının ardından şimdi de Cumhuriyet Halk Partisi Avrupa Birliği temsilciğini yürütüyor. Türk siyaset dünyasının Avrupa'daki genç ve kadın temsilcisi olan Sevinç, aynı zamanda Brüksel'de çok sayıda sivil toplum kuruluşuna danışmanlık veriyor.
Siyasetin içindeki sayılı genç isimlerden biri olan Sevinç, yeni dönem Türk dış politikasının Avrupa'da nasıl algılandığını, Avrupa'nın Türk dış politikasına yönelik soru işaretlerini şöyle değerlendiriyor:
"Brüksel kuşkusuz Avrupa Birliği'nin [AB] 27 üye ülkesindeki gelişme ve tepkilerin önemli bir yansıma noktası. Son zamanlarda bazı Avrupa ülkelerinde Türkiye'nin AB sürecine yönelik iç siyasal tartışmalar arttı. Eşzamanlı olarak, Türkiye'deki siyasal ve sosyoekonomik değişimin iniş çıkışlarına paralel olarak AB üyeliği tartışmalarında hararet artabiliyor. Türkiye, BM Güvenlik Konseyi üyeliği dönemine, Davos ile başlayan İsrail politikasındaki sıkıntılar nedeniyle uluslararası sorunlara yönelik mesafeli ve kurumsal yaklaşımın verdiği gücü zedelenmiş bir şekilde girdi. Brüksel'den de yakından izlenen süreç, İsrail'e tepkiyi haklı ancak yöntemi açısından Avrupalı yaklaşımdan uzak bulan bir çizgideydi. Bunun Türkiye'nin dış politika alanında o güne kadar yaşanmamış gelişmelerin ilk sinyali olduğu analizleri yapılmaya başlandı. Belki Avrupa'daki algılamaların arkasında farklı nedenler olabilir" diyen Kader Sevinç, gelinen noktada dış politikada yepyeni bir iletişim anlayışını devreye sokmak gerektiğine dikkat çekiyor. Bu ihtiyacın nedeni olarak ise "Resmen açıklamamalarına rağmen, birçok resmi çevre, düşünce kuruluşu ve medya analistlerinin Türkiye hakkında soru işaretleri çoğaldı" diyor.
Brüksel'de hayal kırıklığı
Sevinç, soru işaretlerinin çoğalmasının nedenlerini şöyle anlatıyor: "Ocak 2009'da dört yıllık bir aranın ardından Brüksel'e gelen Başbakan Erdoğan'ı dinlemek üzere salonu dolduranlar bazı açılardan hayal kırıklığına uğrayarak salondan ayrılmışlardı. Türk Başbakanı'ndan AB süreci, reform sürecinde kararlılık ve siyasi irade ifade eden bir konuşma beklentisi içinde olan AB çevreleri, Erdoğan'ın konuşmasının büyük bölümünü Gazze sorunu, İsrail, Hamas üçgeni ve Ortadoğu konularına ayırmasını şaşkınlıkla karşılamışlardı. Akabinde Türkiye'nin Nabucco Projesi'ne ayrılacak kaynak ile ilgili karar AB Bakanlar Konseyi'nde ertelendi. Bu arada Rusya ve son dönemde AB içinde demokratik zafiyetleri nedeniyle eleştirilen İtalya ile Güney Akım'a imza atması Türkiye'nin güvenilir bir ortak olup olmadığı sorusunu da bazı çevrelerde gündeme taşıdı. Her ne kadar Ermenistan ile ilişkileri normalleştirme girişimleri ilke olarak destek görüyorsa da Türkiye'yi yakından izleyen uzmanlar, Erdoğan'ın Karabağ sorununu görmezden mi geldiği yoksa bir şart olarak mı gördüğünü yorumlamakta zorlanıyorlar. Bu ve ocak ayında Brüksel'de yaptığı konuşmanın ana başlıkları bir niyet sorgulamasını da gündeme getiriyor, Türkiye karşıtı grupların siyasi manipülasyonun önünü açıyor. Türkiye'nin dış politikasının genel görünümü yer yer bulanıklaşıyor. Eğer bazı yanlış anlamalar varsa, bunları ivedilikle düzeltmek gerekiyor."
"Bekleyip görelim" diyorlar
Yeni dış politika anlayışının Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun Brüksel'deki Avrupa Politikalar Merkezi'nde verdiği konferansta belirgin biçimde hissedildiğini kaydeden Sevinç'in, bu konferansa yönelik görüşleri ise şöyle: "AB reform sürecini neredeyse durdurmuş olmakla eleştirilen bir aday ülkenin dışişleri bakanı olarak Ahmet Davutoğlu'ndan beklenen AB sürecini merkeze alan bir konuşma yapmasıydı. Davutoğlu her ne kadar Avrupa tarihi ve sürecin önemine vurgu yapan iyi bir konuşma yaptıysa da, dinleyicilerin Türkiye'deki demokrasi ile ilgili gelişmeler ve dış politikaya yansımaları konusundaki beklentilerine cevap veremedi. Reform sürecine ve takvimine çok sınırlı biçimde değinirken, 2015'in bile üyelik için geç bir tarih olduğunu ifade etmesi, Türkiye'yi yıllardır yürekten destekleyen bazı temsilcilerin zihinlerinde soru işareti yarattı. Resmi olarak çok renk verilmiyor ve Türkiye'nin komşularıyla iyi ilişkilerini teşvik edici bir yaklaşım sergileniyor. Gayri resmi değerlendirmelerde ise genel olarak "Türkiye belki iyi bir şeyler yapmak istiyor fakat bekleyip görelim" deniyor. Oysa dikkatli yöntem, içerik, söylem ve eylem ayarlamaları ile bu girişimleri Türkiye'nin AB üyeliği sürecine ve uluslararası ilişkilerdeki gücüne çok önemli bir artı değere dönüştürmek mümkün. Türkiye'nin bölgesinde güçlü bir Avrupalı demokrasi olarak yükselmesi, işbirliği ağlarını genişletip, derinleştirmesi uluslararası çevrelerde de kabul gören, Türkiye'nin AB sürecine de olumlu etki yaratacak bir itici güçtür."
Enerji ve dış ticaret diplomasisi öncelik olmalı
"Dış politika önceliklerimiz genel çerçevede temel ulusal çıkarlarımız olmalı, vatandaşlarımız için dünyada daha güçlü bir Türkiye olmalı, demokrasi, güvenlik, ekonomik refah, toplumsal ilerleme olmalı" diyor Sevinç. Bu hedeflere ulaşmaktaki öncelikli dosyamızı ise, tarih hedefi konmuş AB üyeliği, ABD ile ekonomik ilişkilerin gelişmesi ve enerji ile dış ticaret diplomasisinin dış politikanın temel direkleri arasına katılması olarak sıralıyor.
Sevinç aynı zamanda, başarılı bir dış politika için uluslararası siyaset ve ekonomi mefhumu derin bir siyasal liderlik etrafında, yüksek düzeyde insan kaynaklarına dayalı bir analiz ve uygulama takımı gerektiğini söylüyor. Bu kapsamda, dış politika hedeflerinin dogmatik dürtülerden sakınarak takip edilmesi ve uluslararası müzakere ve iletişim gerçeklerinin iyi kavranmasının öneminin de altını çiziyor Sevinç.