"Türkiye sadece 'köprü ülke' olamaz, bölgesel bir rol üst
Reuter, "Üçüncü binyılın başlangıcında yeni bir dönemin eşiğindeyiz. Dünyada yeni bir bölge yükseliyor. Türkiye, bu bölgenin en önemli aktörü konumuna geliyor. İstanbul, Kahire, Tel Aviv gibi yükselen şehirler yeni bir ekonomik döngü yaratmak için rekabetten vazgeçip, birbirlerini tamamlamaya başlayacaklar" diyor.
Avrupa literatürüne 10. yüzyılda giren Levant terimi, Akdeniz'in doğu kıyılarındaki ülkelere verilen bir isim. Terim Latince'de, meydana çıkma, yükselme anlamına geliyor.
Danışmanlık şirketi Frost & Sullivan'ın Türkiye Direktörü Philipp Reuter Türkiye'nin merkezinde bulunduğu geniş coğrafyayı, bu tarihsel terimi kullanarak, "Levant bölgesi" olarak tanımlıyor.
Reuter, "Türk ekonomisinin statüsü ve ülkenin dünyadaki rolü, Türkiye'yi dünyanın bu bölgesinde en önemli aktör konumuna getiriyor. GE, 3M veya Huawei gibi çokuluslu birçok şirket bu olguyu değerlendiriyor ve merkezlerini İstanbul'da kurarak Ortadoğu, Kuzey Afrika, Orta Asya ve diğer ülkeleri Türkiye'den idare ediyor. Üçüncü binyılın başlangıcında yeni bir dönemin eşiğindeyiz. Dünyada yeni bir bölge, büyüme, iş fırsatları ve küresel önem bakımından yükseliyor ve hızla gelişiyor. Bu yeni makro politik güç, gelecek on yıllarda bölgede şirketlerin işlerini geliştirecek ve büyütecek. Merkezinde Türkiye'nin olduğu, Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika'yı kaplayan bu bölgeyi ben geçmişe atfen naçizane 'Levant' olarak tanımlıyorum" diyor.
Reuter'a, yeni Levant bölgesi kavramını ve bu bölgenin dünya ekonomisini nasıl etkileyeceğini sorduk.
Reuter, İstanbul ve Kahire'nin bölgede ön plana çıkacak iki şehir olduğunu söylüyor. Bunları Tel Aviv gibi teknoloji merkezleri izleyecek.
"Bölgenin sakinleşmesi ile birlikte, bu mega şehirler ve merkezler, birbirleri ile rekabet etmekten vazgeçecekler ve yeni bir ekonomik döngü yaratmak için birbirlerini destekleyip, tamamlamaya başlayacaklar" diyen Reuter'in değerlendirmeleri oldukça dikkat çekici:
Birlik olmak, köprü olmaktan daha faydalı
"Levant terimi 15. yüzyılda İngiltere'de kullanılmaya başladı. Son bir kaç yüzyıldır kullanılan bir terim değil. Levant bölgesi, doğuda Irak, batıda Türkiye, güneyde Mısır'la çevrili olan bölgeyi temsil ediyor. Bunun bir batı terimi olduğunun farkındayım; fakat anlamı açısından bu kelimeyi doğru buldum. Bugün bu bölgenin ekonomisi yükseliyor ve büyüme bu bölgede gerçekleşiyor. Sadece Levant bölgesinden değil, Kuzey Afrika'dan da bahsediyorum aynı zamanda. 350 milyon nüfusu, birkaç mega şehri, teknoloji ve finans merkezleri bulunan bu bölgenin, 'birlik' olarak büyüyeceğini düşünüyorum.
Bu terimi kullanmayı tercih etmemin önemli bir diğer nedeni de, Türkiye'nin sadece bir 'köprü ülke' ya da Ortadoğu veya Avrupa operasyonlarının destekleneceği bir merkez olarak algılanmasını kabul etmememden kaynaklanıyor. Tabi ki bu önemli ve ekonomik açıdan ilginç bir rol, fakat Türkiye'nin aynı zamanda bölgede bir birlik oluşturulması için çalışması gerekiyor. Bu birlikte yer almak, uzun vadede, 'köprü ülke' olmaktan çok daha karlı olacak ve Türkiye'yi güçlendirecektir.
Cari açığın çözümü düşük maliyetli yüksek teknoloji
Birçok sanayide yabancı yatırımcılar için fırsatlar yükseliyor. Bu sanayileri coğrafi özelliklerine göre ayırmakta fayda var. Ben en önemli fırsatları finans sektöründe görüyorum. Bunu enerji, sağlık, bilgi teknolojileri ve ulaşım izliyor. Bu süreçte doğal olarak katma değerin yüksek olduğu üretim merkezlerinin oluştuğunu göreceğiz. Türkiye, üretim basamaklarında daha yukarı çıkacak. Bir örnek vermek gerekirse, bu yükselme ticari araç sanayinde söz konusu olabilir. Türkiye, otobüs üretiminde lider konumda. Sahip olduğu teknolojik know-how ile oldukça güçlü bir tedarikçi. Araç üretimi bir gün başka ülkelere göç edebilecek olsa da, Türkiye katma değer yaratan teknolojiler sunuyor olacak. Yani Türkiye bir yandan Avrupalı ülkelerle teknoloji alanında rekabet edecek, diğer yandan da maliyet avantajını korumaya devam edecek. Düşük maliyetli yüksek teknoloji, cari açık problemine de çözüm sağlayacak. Bu gelişmelerin sonucunda, Türkiye'de daha güçlü bir orta sınıf göreceğiz.
Türkiye'nin daha fazla uluslararası başarı hikayesine ihtiyacı var
Türkiye'nin uluslararası arenada daha fazla operasyona ve başarı hikayesine ihtiyacı var. Büyüyen bir bölgede, güçlü bir Türkiye, sadece yerel markaları değil, küresel siyaset sahnesinde de 'Made in Turkey' etkisini güçlendirecektir. Bugün Türkiye için en büyük risk, küresel belirsizlik. Bu sorunun temel nedeni, Türkiye'nin sınırlı sayıda ülkeye ihracat yapıyor olması. Öte yandan son beş senedir, ihracat pazarlarının genişlediğini görebiliyoruz. Güçlü Türkiye imajı, Türk şirketlerini de destekleyecektir. Daha detaya girecek olursak, 'güçlü Türkiye', gelişmekte olan istikrarlı finans piyasaları anlamına gelir. Daha ucuz sermaye ve daha ucuz borçlanma anlamına gelen bu gelişmeler, yerel şirketlerin dünya ekonomisinde büyümesini destekleyecektir.
Bölgenin yıldızı İstanbul ve Kahire olacak
Arap Baharı her açıdan olumlu sonuçlar yaratmadı; ama sonuçlarının sadece olumsuz olduğunu söylemek de doğru değil. Türkiye'nin Kuzey Afrika'ya yaptığı ihracat, Arap Baharı'nın ardından yüzde 40 artış gösterdi. Libya'ya yaptığı ihracat ise yüzde 200 arttı. Önümüzdeki 10-20 yıla bakacak olursak, durumun iyileşme göstereceğini ve bölgedeki mega şehirlerin, ekonomik büyümenin, inovasyonun ve siyasi yönetimin motorları olacağına inanıyorum. Bu kapsamda ilk sırada İstanbul geliyor. İstanbul'u Kahire izliyor. Ardından da Tel Aviv gibi teknoloji merkezleri geliyor. Bölgenin sakinleşmesi ile birlikte, bu mega şehirler ve merkezler, birbirleri ile rekabet etmekten vazgeçecekler, ve Levanten bölgesinde yeni bir ekonomik döngü yaratmak için birbirlerini destekleyip, tamamlamaya başlayacaklar. Bazıları İsrail'in bu resme uyum sağlamadığını; bunun zorlu bir süreç olduğunu düşünebilir; fakat yeni bir şey yaratmak için, sorunların aşılması gerektiğini herkes biliyor. Eğer bölge bu sorunu kendi başına çözebilirse, yabancı yatırımcının güveni de artacaktır. Böylece, birlik, tüm paydaşlarına refah getirebilir. Fakat günün sonunda doğru zaman ve doğru yöntemi belirleme sorumluluğu siyasi partilere düşüyor. İş dünyası sadece bu sürece destek verebilir. Bu kapsamda İsrail ve Filistin arasındaki ticari ihtilafları çözmek amacıyla kurulan Kudüs Tahkim Merkezi Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu'nun "Diyaloğa ihtiyacımız var" sözünü hatırlatmak isterim.