"Türkiye, Orta Doğu'da AB benzeri bir oluşuma liderlik edebili
New York merkezli Dış İlişkiler Konseyi Orta Doğu Araştırmaları Uzmanı Ed Husain, Türkiye'nin Orta Doğu bölgesinde Avrupa Birliği benzeri bir oluşuma liderlik edebileceğini söylüyor.
"Bölgedeki katı mezhepçiliğin, umutsuz ekonomik şartların ve siyasi tahakkümlerin ortadan kalkması için Türkiye'nin liderliğine ihtiyaç var" yorumunu yapan Ed Husain, "Türkiye'nin verecek çok şeyi var. Bunu yapacak mı?" sorusunu yöneltiyor.
Ed Husain aynı zamanda, "The Islamist: Why I became an Islamic Fundamentalist, What I Saw Inside, and Why I Left" isimli kitabın da yazarı.
Husain kitapta, neden beş sene boyunca İslami köktenci bir aktivist olarak yaşadığını ve daha sonra hangi nedenlerden dolayı bundan vazgeçtiğini anlatıyor.
Ed Husain'e Orta Doğu'daki gelişmeleri ve Türkiye'nin bölgedeki rolünü sorduk. İşte cevapları:
İngiltere gibi farklı bir kültürde doğup büyüdünüz. İslam sizin için ne anlama geliyor?
İngiltere'de büyürken, İslam, Türkiye'deki birçok insan için ne ifade ediyorsa, benim için de o anlama geliyordu: Rumi, Nakşibendi ve hanefi mezhebi hukukunu; dünya genelinde Allah'a inanan insanları, Kuran'ı ve Peygamber'imizin öğretilerini anlayabilmek için kutsal bir yol oldu benim için İslam. Daha sonra İslam'ın çatışmacı şeklini tanıdım; fakat köktendincilikten kurtulup, yeniden kutsal, sıcak İslam ailesine dönmeyi başardım. Köktenciliğin yükselişi ciddi bir sorun olsa da, İslam Avrupa'da varlığını sürdürecek.
“Mısır, yavaş yavaş kendini yok ediyor” diyorsunuz. Kutuplaşmış bir ülke, daha fazla radikalizme yönelmez mi? Ülkenin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Evet, Mısır bir anlamda kendini yok ediyor; 2011 yılında Tahrir Meydanı'ndaki göstericilerin demokratik talepleri artık Mısır halkı için yaşanabilir bir hayal değil. Demokratik bir şekilde seçilen Mursi hapiste. Mısır'da uzun ömürlü tek kurum olan ordu, çatışmalara çözüm getiremediği gibi, ülke ekonomisine yük olmaya devam ediyor.
Nüfusun yarısının 25 yaş altında olduğu ve yüzde 40'ının fakirlik düzeyinde yaşadığı bir ülkede, mevcut askeri diktatörlüğün siyasi sonuçları olması kaçınılmazdır. Müslüman Kardeşler liderliğine son verilmesi ve devam eden zulüm, Mısır'da köktenciliğin daha fazla yükselmesine neden oldu. Bu durum, Selefiler gibi, Müslüman Kardeşler'in sağında olanları güçlendiriyor sadece. El Kaide, son 20 yıldır Arap dünyasında şu söylemi gündeme getiriyor: 'Demokrasi ve demokratik hükümete katılım Müslüman Kardeşler'le gerçekleşemediyse, diğerleri ile neden gerçekleşsin?'
Müslüman Kardeşleri kamusal alanın dışına itmek, köktendincilerin siyaset anlayışını destekler nitelikte. Onlar, sisteme katılım yerine, şiddet ve devrimin daha önemli olduğunu savunuyorlar.
Sonuçta, Mısır'da radikal islamcıların kelimeleri, dili, mesajı, hikayesi ve propagandası iki yıl öncesine kıyasla daha güçlü. Evet Mısır'da kutuplaşma var, ama bu ayrımın sınırları çok net değil. Mursi'nin seçilmesinden önce çok insan SCAF (Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyi) hükümetine karşıydı, bugün ise çok kişi askeri hükümeti destekliyor. Mısır'da kamuoyu uçlar arasında gidip geliyor. Gelecekte rüzgarın Müslüman Kardeşler lehine dönüp dönmeyeceğini tahmin etmek zor; ama Müslüman Kardeşler'in Mısır'da sağlam kökleri var. Dolayısıyla yeniden etkili bir konuma gelmesi sadece zaman meselesi. Kısa vadede, Mısır'ın bölgesel bir güç olması ve ekonomik büyüme sağlaması zor görünüyor. Tam tersine, Körfez ülkeleri ve Batılı finans kurumlarının sağladığı uluslararası yardımlara bağımlılık artacak. Siyasal arenada ise daha fazla bölünme yaşanabilir.
ABD, Mısır'da hareketsiz kalmayı tercih etti. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
ABD çok zor bir durumda. ABD Mısır'da ne yaparsa yapsın, bu laikler ya da İslamcılar tarafından 'müdahale' ya da 'taraf tutmak' olarak değerlendiriliyor. ABD yıllar boyunca Mısır'daki laik hükümetleri destekledi. Mursi iktidara geldiğinde, Mısır halkının demokratik seçimine de destek verdi ; fakat bu kez laik kesim tarafından İslamcıları desteklemekle suçlandı.
Dolayısıyla, ABD, Mısır'da siyasi özgürlüğü desteklemek adına ne yaparsa yapsın, gitgide bölünen bir ülkede, 'taraf tutmakla' suçlanacak. Yani, ABD herhangi bir şey yapsa da, yapmasa da lanetlenecek. Komplo teorilerinin hakim olduğu bir ülkede, ABD'nin yapabilecekleri çok az.
Bir makalenizde, Esad rejiminin sona ermesine odaklanan kamuoyunun, Suriye'de El Kaide'nin yükseldiğini görmedinden bahsediyorsunuz. Esad hükümetinin geleceği hakkında ne söylersiniz?
Çatışmanın bu noktasında, Esad hükümeti, kaybetmiyormuş gibi görünüyor. Kazanmadığı kesin, ama kendi görüşüne göre, kaybetmiyor. Dolayısıyla, siyasi sahnedeki varlığının, ilk başta öngördüğünden çok daha uzun olacağını düşünüyor. Esad hükümeti tek kişiye çok fazla bağımlı: Esad'a.
Esad varlığını sürdürecek mi, öldürülecek mi, sürgüne mi gidecek yoksa mahkemeye mi çıkacak, tahmin etmek mümkün değil. Kısa ve orta vadede, muhalefet güçleri arasında El Kaide yükselmeye devam ettikçe, gruplar arasındaki görüş ayrılıkları da devam edecek ve Esad sonrası birleşmiş bir Suriye için net bir vizyon oluşmayacak. Öyle ya da böyle, Baas Partisi, Suriye'ye hakim olmaya devam edecek. Esad'la ya da Esad'sız, Baas partisinin Suriye geneline kök salan kurumlarını zayıflatmamak gerekli.
Türkiye'nin bölgedeki rolü ne olmalı?
Türkiye bölgede çok büyük bir yumuşak güç rezervine sahip. Mısır ve Suriye'de yaşananların kısa vadeli sonuçlarına bakmazsak, uzun vadede ekonomik aktivite, serbest piyasa politikaları, özgür ve adil seçimler açısından tek sağlam bölge Türkiye. Türkiye, hem doğuya hem batıya bakan bir ülke. Öte yandan, bölgedeki çok az ülke, Türkiye'nin geniş Orta Doğu ile paylaştığı tarih ve dini bağlara sahip. Türkiye hem İsrail ve ABD'nin; hem de Suudi Arabistan, Katar, Tunus, Mısır ve çok daha uzun bir ülkeler listesinin ittifakı.
Türkiye; Afrika ve Avrupa'da yatırımcı olmaya; Doğu ve Batı'da dost edinmeye; Hamas ve İsrail'i desteklemeye; özerk Kürt yönetime karşı çıkmaya; Irak'ta Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin baş yatırımcısı olmaya çalıştı. Türkiye'nin dış politikası sadece çelişkiler içermiyor, aynı zamanda oldukça ideolojik. Türkiye, Suriye ve diğer konulardaki hatalarına rağmen, bölgede ekonomik ve siyasi ikna gücüne sahip tek ülke. Dolayısıyla Körfez bölgesinde çatışma içinde olan grupları aynı masa etrafında toplayabilir ve Suriye'deki muhalifler için yapıcı bir güç oluşturabilir. Öte yandan, Türkiye'nin Hamas, Müslüman Kardeşler ve Nahda ile ilişkileri; Erdoğan'ın laiklik ve çoğulcu demokrasiyi koruma yanlısı tutumu, Türkiye'nin bölgeye ihraç edeceği en önemli model olabilir. Dolayısıyla, serbest piyasa ekonomisine ek olarak, Türkiye'nin bölgeye ihraç edebileceği en önemli değer, modern İslamın, günümüz Müslümanlarına nasıl ilham kaynağı olabileceğidir. Türkiye, Orta Doğu'da, İsrail dahil, farklı komşular ile barış içinde yaşamayı göstermektedir. Türkiye Cumhurbaşkanı ve Başbakanı, çok kez Orta Doğu'da daha büyük bir bölgesel entegrasyondan bahsettiler. Önümüzdeki 10-15 senelik dönemde, önyargılı ideolojik gündemlerden; gerçekleri görmezden gelen dış politikalardan kurtulmak gerekli. Bunun yerine, bölge için bir Avrupa Birliği modeli geliştirilmeye çalışılmalı. Bölgedeki katı mezhepçiliğin, umutsuz ekonomik şartların ve siyasi tahakkümlerin ortadan kalkması için Türkiye'nin liderliğine ihtiyaç var. Türkiye'nin verecek çok şeyi var? Bunu yapacak mı?