"Tüketim > büyüme > cari açık" sarmalının kolay çözümü y

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM [email protected]

 

Geçen hafta açıklanan Dünya Bankası'nın Türkiye ile ilgili "Yüksek Büyümeyi Sürdürebilmek - Yerel Tasarrufların Rolü" başlıklı raporu sonrasında ülkemizin tasarruf eksikliği konusu yeniden gündeme oturdu. Ancak, açıkçası, 80 sayfalık raporu pek çok açıdan oldukça zayıf bulduğumu söylemeliyim. Raporun en önemli eksiği, böyle bir rapor için kritik öneme sahip hanehalkı kullanılabilir gelir ve tasarrufları ile ilgili somut verilerin içinde yer almayışı. (Maalesef, Türkiye OECD ülkeleri içinde Yunanistan ve İzlanda ile birlikte bu önemli verileri yayınlamayan 3 ülkeden biri. Ancak Dünya Bankası bu konuda kendi çalışmasını yapabilirdi herhalde).
Her ne kadar raporun bizatihi başlığı yerel tasarrufları artırmanın büyüme hızını artıracağını iddia etmekteyse de, Türkiye'nin neden 90'lı yıllarda tasarruf oranları bugünün çok üzerindeyken kriz ortamından çıkamadığı sorusunun raporda net bir cevabı yok. (Demek her zaman "yüksek tasarruflar = yüksek sürdürülebilir büyüme" diye bir şey söz konusu değil.)
Belirttiğim gibi, toplam tasarrufların şirketler ve hanehalkı arasındaki ayrımı net bir biçimde ortaya konamamış olmasına rağmen, Dünya Bankası'nın "kanaati" asıl tasarruf eksikliğinin hanehalklarında olduğu yönünde. (Esasen, Türkiye'nin 2000-2008 yılları arasındaki toplam tasarruf oranı ortalaması %17.4 ile benzer ülkelerden çok da farklı değil.) Hanehalkı tasarruflarını artırmak için yimiden fazla politika önerisi ortaya koyan Rapor oldukça mikro-müdaheleci bir yaklaşıma sahip. Örneğin, rapora göre reel faizlerin düşmesi tüketimi ve cari açığı artırıcı bir etmen. Ancak, kamu dengesinin fazla verdiği bir ortamda, reel faizlerin düşük seyretmesi de son derece normal. Bu sorunun çözümü için Dünya Bankası doğrudan tüketici kredi artışını dizginlemek amacıyla bir takım makro-ihtiyati tedbirler öne sürmekte. 
Öte yandan, Rapor mikro-müdaheleci pek çok tedbir öne sürerken makro tedbirler konusuna hiç eğilmemiş. Örneğin, raporda açık bir şekilde yerel paranın değer kaybetmesinin tasarruflar üzerinde pozitif etki yarattığı belirtilmiş olmasına rağmen, önerilen tedbirler arasında para ve döviz kuru politikalarına hiç değinilmemiş olması ilginç.
Türkiye'nin cari açığında son yıllarda görülen artışta en büyük etkenin yabancı fon akımları olduğu bariz. Evet, cari açık, tanım itibarıyle, bir ekonomideki tasarruf açığına eşittir. Ancak, yurtdışından finansal kanallardan ekonomiye para yağarsa, bu paranın tamamı yatırımlarda kullanılacak diye bir kaide de yok. Eğer bu paranın önemli bir kısmı tüketici kredilerine kayarsa (ki fiiliyatta öyle oldu), tüketim kamçılanır, ve dış ticaret açığı ve dolayısıyla cari açık da daha fazla artar. Diğer bir ifadeyle, yurtiçi tüketim ekonomideki denge noktasının üzerinde kalır. Böyle bir çıkarım ise, ister istemez, sermaye hareketlerine tahdit konulması gibi bir sonucu da beraberinde getirir. (Tabii, Dünya Bankası raporunda böyle bir öneri de yer almıyor.)
Sonuçta, yüksek ve sürdürülebilir büyüme ancak bir ülkenin fiziki, beşeri ve kanuni altyapısının iyileştirilmesi ile sağlanabilir. Tasarruf oranlarının artması ise bir amaç değil, olsa olsa, bütün bunların bir sonucu olabilir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019