"Topraklara küsemezsin!"

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

Vali Recep Yazıcıoğlu'nu Tokat'ta tanımıştım. Gazete haberlerinden oluşturduğum varsayımların yarattığı zihni modelim kendisine biraz "kuşkulu" yaklaşmamı söylüyordu… Tanışmamızın ardından kendisiyle birkaç saat birlikte olunca zihnimdeki bulutların birer birer silindiğini, algılamalarımın netleştiğini, güvenimin arttığını anladım. İkinci gün uygun ortam olunca, eleştirilerimi paylaştım; savunmaya dönük durmayan, gerekçe üretimine ve ikna etmeye yönelik çıkışları aramızda "güven iklimi" yarattı.

Birkaç yıl sonra Erzincan'a atandığında bir konferans için davet etti.

Yolda bazı dostlara uğramak için iki gün önceden otomobille yola çıktım. Yaklaşık yirmi yıl hiç uğramadığım köyümün sekiz kilometre yakınından geçtim. Erzincan'daki konferanstan sonra aynı yoldan geriye döndüm. Ankara üzerinde Eskişehir'e uğrayarak anamı ve babamı ziyaret ettim.

Babam nerden geldiğimi sordu. Erzincan'a gittiğimi söyleyince, "…köye uğramadın mı?" diye sordu.

"Uğramadım" dedim.

Sakın bir sesle, "…insanlara küsebilirsin, ama toprakların hiç bir suçu yoktur… Ben de kırk yılımı düşününce, asla bağışlayamayacağım insanlar var. Topraklara küsülmez oğlum; seni on yedi yaşına kadar o topraklar doyurdu!" dedi.

Eskişehir'den İstanbul'a gelene kadar babamın söylediği sözlerin anlamı üzerinde düşündüm.

Daha sonra ilk fırsatta köye uğradım.

Doğduğum ve büyüdüğüm evleri, evlerin yerlerini, salıncak astığım ağaçları, su içtiğim kaynakları, gölgelendiğim mahlep ağaçlarını ve hayvan otlattığım kırları dolaştım.

Bir yaz gecesi Ünye üzerinden Erbaa'ya dönüyordum. En küçük bir lekesi olmayan gökyüzünde ay olanca parlaklığı ile etrafı aydınlatıyordu. Erbaa'daki otele geç geleceğimi haber verdim; ana yoldan saparak Gökçeli'den yukarıya köye çıktım. Otomobilin farklarını söndürdüm, köye yaklaşınca bir yere park ettim.

Üç saate yakın bir zaman avucumun içi gibi bildiğim kırları dolaştım. Bazı ağaçların soluk gölgelerinde dinlendim. Dizlerimin üzerine çökerek berrak göze sularından içtim. Çeşmelerde yüzümü yıkadım. Yorulduğumu anlayınca arabayı bıraktığımız yere döndüm; farlarını yakmadan Gökçeli'nin başına kadar ilerledim; farları yakarak Erbaa'ya kadar gittim.

Birkaç gündür durmadan söyleştiğimiz, her şeyi birbirimize anlattığımız arkadaş otelin önünde arabadan indiğimizde şaşkındı; sessizliğini bozdu: "Yahu tam dört saattir ağzından tek kelime çıkmadı. Bir şey sormaya çekindim. Çok korktuğumu söylersem abartı sanma… Seni hiç böyle görmemiştim. Meraktan çatlamamı istemiyorsan, ne olup bittiğini bana anlat!"

Kırmadım, arkadaşıma anlattım: "Doyduğum topraklarla barıştım!"

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar