"Toplam eblehleşme" mi?
Ülkemizi ve insanımızı tanıdığı kadar, küresel alanda gelişmeleri de iyi bilen seçkin aydınlarımızın zihin aynalarına nasıl yansıdığımızı anlayabilmek için, küçük bir derleme yaptım. Özellikle kendi insanlarımızı seçtim ki, düşman yaratarak başkalarını suçlama kolaycılığı yerine, alıcı bir ruhla söylenenleri anlamaya yöneliş güçlensin.
Muhtar Kent, diyor ki, "Türk yöneticilerinin özgüven eksikliği var. Dışarıda yeterince rahat değiller". (Kapital Dergisi, S.9, 2010) Fuat Sezgin, insanımız "Yüzyıllardır İslamiyetin Batı'nın gerisinde olduğuna inanmıştır. O nedenle de bir aşağılık duygusu var" saptamasıyla Kent'i onaylıyor. (Sabah, 10 Ekim 2010)
Başka bir ufuktan bakan FerzanÖzpetek, "Biz Türkler'in bir kendini anlatma derdi var" genellemesi ile eziklik duygusuna gönderme yapıyor. (Hürriyet Pazar, 29.9.2013)
Hande Özdinler, toplum olarak vasatlıklarımızın temelinde yatan bir başka yanımıza ışık tutuyor: "Benim gözlemlediğim şekliyle Türkiye'de kim olduğun, kimden olduğun, titrin, sosyoekonomik konumun fikrinden önde geliyor" diyor. (CBT,S.:1391) Yaşamını sürdürdüğü Amerika'da bireyler ve kurumların kim olduğunuzdan çok ürettiğiniz fikrin kalitesiyle ilgilendiklerini anlatıyor.
Roman yazarlığı duyarlılığını ve ayrıntı gözleme yeteneğini dillendiren Orhan Pamuk, "Biz bir cemaat toplumuyuz. Kendimizi cemaatler, takımlar, aşiretler,kümeler, yöreler vs ile tarif eder, kendi hayatımızın hikayesinden çok cemaatin tarihiyle ilgilenir, kendi ahlãk seçiminden çok takımımıza bağlı olma ile dertleniriz" genellemesine ulaşıyor. (Cumhuriyet, 27 Ekim 1996)
İnsanlarımızın arasındaki güvensizliği ve ayrışma eğilimini öne çıkararan Ayşe Arman uyarıyor:
"İnsanlar el sıkışırken bile göz göze temas kuramıyor artık. Birbirimize karşı, mağara adamının kazma dişli dağ kaplanı hakkındaki düşüncesiyle doluyuz. Herkes 'ötekini' gâvur, yobaz, hain, sapık, açgözlü, yalancı, hilekâr filan zannediyor". (Hürriyet, 27.7.2013)
Ali Bulaç, kendi ideolojik merceğinden gözleyerek, "Türk olarak adeta narkoz almış gibi bilincimizi uyuşturduğumuz bu 'maddi ekonomik büyüme'yi nasıl kontrol ederiz?" diye soruyor. (Zaman, 20.12.2010)
Şükrü Hanioğlu da insanımızın, "geçmişimizi tarihselleştirememe, devlet kurucusunu insanlaştıramama" sorununu aşamadığını belirtiyor. (Sabah,12 Kasım 2011)
Düşünen insanlarımızın gözlemlerinden çıkaracağımız dersi Alev Alatlı'nın genellemesinde yakalayabiliriz: "Birbirlerine beylik ahkâmlarını tekrarlayan, gelip geçen keyiflere kul köle ama mutmain, ama kendileriyle fevkâlade barışık yurdumun insanları. Isıtıp ısıtıp sofraya sürülen mesnetsiz siyasi tespitler, perdah yüzü görmemiş düşünceler, basmakalıp toplumsal reçeteler, beylik tepkiler, incir çekirdeğini doldurmayan gündemler, pireyi deve, habbeyi kubbe yapan sığlık, paçozluk,sürüden ayrılmamak, kim ne yapıyorsa onu yapmak, kim nereye gidiyorsa, ona rağbet etmek 'trendy' kabullere sıkı sıkıya yapışmak, açığa düşmemek. Toplam eblehleşme, değer yitirimi". (Haber Türk, 8 Nisan 2013)
Hüseyin Gelis de, çok odaklı üretim, çok kültürlü yönetim anlayışın öncülerinden olan çalıştığı kuruluşun birikimini sentezliyor: "Hedefe ulaşmak için insanımızın ben yaparım özgüveni en önemli girdidir"diyor. (Dünya, 27 Şubat 2014).
Toplam bir eblehleşmeye doğru mu gidiyoruz? Ne dersiniz?