"Tamahkârlığı bırak..."
Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı'nın (TEPAV) politika notu "Tamahkârlığı bırakıp doğru sektörlere odaklanmak gerek" başlığını taşıyor. TEPAV'ın politika notları araştırmalara dayanır. Araştırma nitelikliyse politika notu olarak kamu oyuna açıklanır, diye biliyorum.
Ekim 2012 tarihli not içeriği ve uyarıları itibarıyla belki "bilinmeyeni" koymuyor ortaya. Ama, "bilineni" sağlam bir analiz tekniğiyle ve çarpıcı bir dille tekrarlıyor ki Türkiye ekonomisinde "oynayan" tüm aktörlerin, siyaset kurumu ve her meşrepten siyasi kadrolar dahil, bu tür tekrarlara ihtiyacı vardır.
Çünkü, bu ülkede bir gerçeği muhatabına bir kerede anlatabilmek çoğu kez mümkün değildir. Toplumsal kavrama ve algı ortalaması, tıpkı politika
notunda incelenen üretimin ve ihracatın nitelik ortalaması gibi düşüktür. "Kafalar" ille bir "taşa" çarpacak, gerçek her ne ise kendini ancak böyle kavratacaktır!
TEPAV Finans Enstitüsü araştırmacılarından H.Ekrem Cünedioğlu'nun imzasını taşıyan notun temel tezi ve vurgusu şu cümlede: "Türkiye 2023 hedeflerine, niteliksiz mallarını, bulduğu her pazara satan bir ekonomi olarak ulaşamayacaktır."
EXPY değişkeni alarm veriyor
EXPY değişkeni de ne? Şu: Bir ekonominin ihraç ettiği ürünlerin gelişmiş ekonomilerin ihraç ettiği ürünlere ne kadar benzediğini gösteren matematik değer. Biz "benzeşme değeri" diyelim. Bu değere vurulduğunda, Türkiye'nin ihracat niteliği dünya toplam ihracatının niteliğinden düşük çıkıyor.
Neden? Çünkü, Türkiye genel olarak "sıradan" mallar üreten bir imalat yapısına sahip.Yani, gelişmiş ülkelerin benzeşme değerleri plastik, kimya, makine, elektronik gibi sektörlerin ihracat katkılarıyla yüksek. Türkiye'nin değeri ise tekstil, hazır giyim, demir-çelik, diğer metaller ağırlıklı ihraç ürünleri yapısı nedeniyle düşük.
Cünedioğlu, bu noktayı şöyle açıyor: "Oysa, ülke popülasyonu hesaba katıldığında Türkiye'nin yakınsaması gereken ülkeler olarak düşünülebilecek Fransa ve Almanya'ya bakıldığında plastik ve kimyasallar ile makine, elektronik ve ulaşım araçları sektörlerinin EXPY den aldıkları pay sırasıyla yüzde 68 ve yüzde 72 iken Türkiye'de yüzde 48'dir."
Katma değerin değeri
Bu ara başlıkla, katma değerin ne kadar önemli olduğunu söylemiyorum. Onu herkes söylüyor. Aksine, siyaset ve ekonomi âleminde sürekli konuşulan, yazılan ama neredeyse hiçbir şey yapılmadığı için değeri düşürülen bir kavram haline geldiğini iddia ediyorum. Merak edenler için bilgi kaynağı çok.
İşte tam da bu nedenle TEPAV'ın notunda okuyoruz: " Tekstil ve hazır giyim ile demir-çelik ve diğer metaller sektörleri, makine, elektronik ve ulaşım araçları ile plastik ve kimyasallar sektörlerine gibi daha sıradan sektörler olarak düşünülebilir."
Devam ediyor not: "Plastik ve kimyasallar sektöründe ihracat yapabilmek için çeşitli üretim standartlarının sağlanması gerekmektedir. Bu standartları sağlam yüksek yatırım maliyetlerini gerektirdiğinden katma değeri yüksek bu sektördeki ihracatın büyük kısmı gelişmiş ülkeler tarafından gerçekleştirilmektedir."
Nitekim, nota göre, Güney Afrika hariç diğer tüm ülkelerde EXYP'ye en yüksek katkı makine, elektronik ve ulaşım araçları sektöründen geliyor. Türkiye'nin bu sektörü ise rakipleri karşısında "çok yetersiz" kalıyor. Misal: Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Malezya, Meksika ve Tayvan'da bu sektörün yarattığı değer, bu sektörde "fakir ve orta-üst zenginlikte mallar" ihraç eden Türkiye'nin 2 katı civarında.
Korkutan gerileme
İşin kötüsü, 2010-2011 döneminde Türkiye ihracatında niteliği nispeten yüksek sektörlerin payı azalma eğilimine girerken, geleneksel, sıradan üretim sektörlerinin payı yükselişe geçiyor. Notta da şu uyarı vurgulanıyor:
"Niteliği görece düşük sektörlerdeki yükselişin devam edip etmeyeceğini söylemek şu an için mümkün değil ama şayet Türkiye böyle bir sürecin başındaysa daha çok yol alınmadan bu gidişata dur demekte yarar vardır."
Gidişata dur denmezse ne olur? Şu olur: "Türkiye'nin niteliği düşük mallar üretip ihraç etmesi 2023 hedeflerine ulaşmayı hayal kılacaktır. 'Bunu satabiliyoruz, elimizden ne gelir! demek yerine 'Niteliği yüksek sektörlerde nasıl oyuncu olabiliriz?' sorusuna cevap aranmalı ve bu sektörlerin gelişimi desteklenmelidir."
Bu noktada devlet teşviklerinin varlığını da belirterek sorayım: Peki, ümit var mı? Bana sorarsanız, yaklaşık 300 bin işletmeli imalat sektöründe ancak 3 bin küsur mühendisin istihdam edildiği, mühendislerin çoğunun masa başında gereksiz işlerde çalıştırıldığı, düşük ücretin en büyük rekabet avantajı, işveren sigorta prim katkısının "en büyük işletme sorunu" olarak görüldüğü bir zihin modeliyle çok zor. Ama, iyimserlikle, belki!