"Sürdürülemez" bir para politikası
Maalesef dış ticaret ile ilgili gelen son veriler de Merkez Bankası'nın tüm aksi yöndeki iddialarına rağmen cari açığın tam gaz devam ettiğini teyit eder nitelikte. (Eylül'de 10.4 milyar dolarla tarihin en yüksek aylık cari açığına ulaştık.) Son 2 ayda geçen seneye göre bir miktar düzeltme olsa bile, artık cari açığın bu sene 75 milyar dolarla milli hasılanın yaklaşık %10'una ulaşacağı kesin gibi. Bu açığın oluşmasında Merkez Bankası'nın hiç payı yok demek ise çok zor. Tabii, Merkez Bankası'nın taa geçen Kasım'da cari açığın risk oluşturma potansiyelini gördüğü ve ona göre de politikasında değişikliğe gittiği iddia edilebilir. Nitekim o günkü Para Piyasası Kurulu kararında bu durum "Son dönemde artan sermaye girişleri iç ve dış talebin büyüme hızlarındaki ayrışmayı belirginleştirmekte, bu durum hızlı kredi genişlemesi ve uyarılan ithalat talebi kanalıyla cari dengede bozulmaya yol açmakta ve finansal istikrara ilişkin riskleri gündeme getirmektedir" cümlesiyle ifadesini bulmuştu. Böylece, Merkez Bankası geçen Kasım'da "tek araç-tek hedef" politikasından vazgeçerek finansal istikrarı da ikinci bir hedef olarak belirlemişti.
Türkiye'de cari açık finansal istikrarı bozacak seviyelere yükseliyorsa, herkes bilir ki büyüme hızı normalin üzerinde seyretmektedir. Bu şartlar altında makul olan politika gecelik faizleri artırarak iç talebi soğutmaya çalışmak, sıcak para girişinin hızlanması durumunda ise gerek döviz alımlarını artırarak, gerekse de kısa vadeli sıcak paraya Tobin vergisi tarzında bazı yükler getirerek TL'nin değerlenmesini önlemeye çalışmak olmalı(ydı). Ancak bunun yerine MB "deneysel" bir politika güderek, politika faizlerini iyice düşürdü ve bankalara da (dolaylı olarak) kredi artışını %25 ile sınırlamaları telkininde bulundu. Bu şekilde MB hem TL'nin değerinin zayıflaması ile dış ticaret açığının daralmasını, hem de kredilerin artışını kontrol altında tutarak büyüme hızının düşmesini amaçlamaktaydı. Ancak görünen o ki, sene başından beri ne dış ticaret açığımız ne de büyüme hızımız istenilen düzeyde gerilemedi. Üstüne üstlük, Avrupa'nın yeni bir krize girmesi ile birlikte Ödemeler Dengesi'nin finansman tarafında da sorunlar yaşamaya başladık.
Aslında, küresel piyasalarda işler bu kadar kötü gitmeseydi, MB bu deneysel politikadan sıyırabilirdi. Ancak, şu anda tam tersi bir durum söz konusu. Yunanistan'ın durumu bir referandum belirsizliğine sürüklenirken, alınan saç tıraşı dolayısıyla 100 milyar eurodan fazla bir sermaye açığı oluşmuş olan Avrupa bankaları panik içinde ellerindeki diğer zayıf euro bölgesi ülkelerinin tahvillerini satmaya çalışıyorlar. (Bugün için çoğu nominal değerden bilançolarında yer alan bu tahvillerin risk ağırlığının artırılması bu bankaların sermaye gereksinimini astronomik boyutta artırabilir.) Aslında bu şekilde davranarak bankalar bu tahvilleri alması için AMB ve EFSF'ye "baskı" yapmaya çalışıyorlar. Avrupa piyasalarındaki bu satış baskısı ve likidite arayışı da ister istemez Türkiye piyasasını ciddi şekilde etkilemekte.
Bu şartlar altında Merkez Bankası doğrudan politika faizi olan haftalık repo faizini artırmak yerine her gün değişen miktarlarda bir kısım fonlamayı yüksek faizli gecelik repoya kaydırmak suretiyle adeta bir "dalgalı faiz" ortamı yaratmaya çalışmakta. (MB'nin kendisinin de vurguladığı gibi bu şekilde TL'nin gecelik maliyeti %5.75-%12.50 koridoru içerisinde herhangi bir yerde olabilir.) Kısacası, MB bilerek ve isteyerek piyasalardaki oynaklığı ve belirsizliği son derece artırmış bulunuyor. Bu doğrudan TL üzerindeki spekülatif hareketleri önlemeye yönelik bir politika. Ancak, bugün TL üzerindeki baskının sadece spekülatif hareketlerden kaynaklandığını iddia etmek hiç mümkün değil. Nitekim, kurların oldukça artmış olmasına ve ekonomik aktivitenin göreceli yavaşlamış olmasına rağmen dış ticaret açığı ve dolayısıyla cari açık çok yüksek seviyelerde seyretmeye devam etmekte. Bu da, nette finansman çıkışı olmasa bile, her ay 4-5 milyar dolarlık bir döviz ihtiyacı anlamına geliyor.
MB'nın bu yeni politikasının uzun süre "sürdürülebilir" nitelikte bir politika olmadığı ortada. Yaratılan belirsizlik ortamında finansal piyasaların ve bankaların orta ve uzun döneme yönelik sağlıklı kararlar alabilmeleri neredeyse imkansız. Büyük ihtimalle Sn. Başçı da bunun bilincinde. Yapmak istediği ise Avrupa piyasaları yatışana ve MB'nın neredeyse her raporunda iddia ettiği şekilde cari açık daralana kadar bu oyunu devam ettirmek. Ancak, her gün, Avrupa'nın sorunlarının arttığına ve nihai bir çözüm sürecinin ötelendiğine tanık olmaktayız.