"Orta gelir tuzağı" bir kader değildir; olmamalıdır...
BUZDAĞININ DİBİ / Rüştü BOZKURT
Şota Rustaveli'nin şu iki dizesini çok yineliyorum: "Düşmemişsen bir sevdanın peşine/ Düşman olur özün kendi özüne!"
Sonra, herkes gibi benim de kendim için önemli olan yaşam serüvenimde peşine düştüğüm sevdaların, onlar arasında en çok bağlandığım, uğruna her şeyi göze aldıklarım, emek harcadığım, zamana kıydığım ve peşine koştuğum hangisi olduğunu sorguluyorum.
Zihnimde güçlü biçimde meşrulaştırdığım sevdam şu : " Maddi ve kültürel zenginlik üreterek insan yaşamını kolaylaştırmaya katkı yapma…."
Tokat 'da Gazi Osman Paşa Lisesi'nde öğrenciyken, Bursa Eğitim Enstitüsü'nde hayatı kavramaya çalışırken, Eskişehir'de Tunalı Ortaokulu'nda çiçeği burnunda bir öğretmenken, toplumun zenginleşmesi ve gelişmesine kendini adamış arkadaşlarım oldu. Zihnimizdeki merkezi düşünce "üretmek" ve "üretileni adil paylaşmaktı"… Bilgimizin yeterliliği, metotlarımız doğruluğu tartışılabilir ama, niyetlerimizin saflığı tartışılamaz.
Bizler, "Bin yıl ibaret etmekten, bir gün adil olabilmenin daha yüce olduğuna" inanmış, o düşünceyi rehber edinmiş, içselleştirmiş, hayatın gerçeğine dönüştürülmesi için canımızı bile ortaya koymayı göze almıştık. Adaletle dağıtılmayan zenginliğin insanlıktan uzaklaştığına olan inancımızı hep koruduk.
Zihnimizin derinliklerinde kök salan düşüncelerimiz ve onların inanca dönüşmüş olanları, ülkemizin "orta gelir tuzağına" düşme olasılığını duymaktan bile tedirgin oluyor. Bizim kuşağımız, eksik ya da tam, yanlış ya da doğru, güzel ya da çirkin bütün enerjisini yaşayarak öğrendiği ve iyi bildiği "yoksulluk tuzağını" aşmanın sevdalısıdır.
" Orta gelir tuzağının" maddi ve kültürel zenginlik üreterek insanlarımızın refahını artırmanın önündeki engellerden biri olduğunu düşünen, söyleyen ve yazan insanlarımızın sesleri giderek yükseliyor; böylesi gelişme olasılığı da bizleri tedirgin olmanın ötesinde ciddi biçimde korkutuyor.
Bir STK olarak MÜSİAD'ın "Kalkınma Yolunda Yeni Eşik: Orta Gelir Tuzağı" raporunu özenle incelememizin, Erinç Yeldan'ın, Mustafa Sönmez'in ve diğer düşünen insanları dikkatle izlememizin arkasında, tedirginliklerimizi aşan korkularımız var. OECD'den Rauf Gönenç'in yetkin analizlerini, Daron Acemoğlu'nun uyarılarını, Dani Rodrik'in ayrıntı gözlemindeki ustalıklarını anlamak için çaba göstermemizi güdüleyen etken, toplumumuzun yakaladığı büyük fırsatı heba etme korkusudur… Daha onlarca düşünce insanının, maddi ve kültür zenginlik üreterek insan yaşamını kolaylaştırmada, fiziki kaynakları, insan kaynağını ve teknolojiyi nasıl daha etkin kullanmamız gerektiğini çözümleyen çalışmalarından geniş ölçüde yararlanarak, yoksulluk tuzağından uzaklaşmak istiyoruz.
Orta gelir tuzağına bakış açımız: "Orta gelir tuzağını" beş bölümde irdelemek istiyoruz: Birincisi, "orta gelir tuzağı nedir?" sorusunun yanıtını veren, bu kavramdan ne anlamız gerektiğini açıklamaya çalışan bir deneme olacak.
İkincisi, "orta gelir tuzağının göstergeleri" ele alınacak. Türkiye'nin büyüme performansını uzun bir zaman kesitinde nasıl geliştiğini paylaşacağız.
Üçüncüsü, "orta gelir tuzağına" yakalanmamanın "niteliksel etkenlerini" açıklamaya çalışarak;
" Tarım kesiminden göçün sınırlarına gelmiş olmamız,
" Düşük verimli alanlardan yüksek verimli alanlara sıçrama ihtiyacı,
" Teknolojiye kolay erişebilmenin yarattığı üretimde mekânsal dağılımın yeni yapısı ve karşılaştırmalı üstünlük sorunları,
" Teknolojinin yarattığı ulaşabilirlik, erişebilirlik, kalite homojenliği ve kültür homojenliğinin üretim ve ticarete etkileri,
" Klasik sanayileşmeyi yaratan "termodinamik ilkelerine dayattığı teknolojik ilerleme" aşamasından "kuantum mekaniğinin" yaratmakta olduğu yeni teknolojik olanak ve kısıtların irdelenmesi,
" Yaşanan krizlerden çıkarılan derslerin ne denli içselleştirildiği, insanları "merkezdeki sorundan" uzaklaştıran tartışma gündemi üzerinde durulması,
" Dijital teknolojilerin önünü açtığı yeni yapılanmanın, " ölçek ekonomisinin erişbilirliği ile küçük ve orta ölçek yapının esneklik ve hızını birleştiren" yeni örgütlenme yapısı ihtiyaçları vb. konular tartışılacak.
Dördüncüsü, maddi ve kültürel zenginlik üretimine içerik kazandıran "sürekli reform gündeminden" sapmalar ve yeni reform ihtiyacının alan, ölçek ve yönetim sorunlarına ilişkin düşünceler paylaşılacak.
Beşincisi, ülkemizde "yatırım iklimi yaratmanın" geniş gündemi ve "orta gelir tuzağının" kader olmadığı, ülkemiz iyi yönetilirse bu konuda "1000 yıllık fırsatın" var olduğu ve yoksulluk prangalarının kırılmasının tam zamanı olduğu üzerinde durulacak.
"Orta gelir tuzağı" nedir?
Orta gelir tuzağı denince ne anlamalıyız? Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley Ekonomi Profesörü Barry Eichengreen, Donghyun, Kwanho Sin çalışmalarında "orta gelir tuzağını" üç ölçüt aracılığıyla değerlendiriyor: 1) Fert başına gelir düzeyinin -2005 sabit fiyatlarıyla- 16 bin dolara yükselmesi, 2) Fert başına gelirin ABD düzeyinin yüzde 58'ne ulaşması, 3) Ülke içinde imalat sanayisinin toplam milli gelirin yüzde 33'üne ulaşması .
"Orta gelir tuzağı" dediğimizde ülkemizi ve karşılaştırma yapılan diğer ülkeleri bu ölçülere göre değerlendirebiliriz. Kuşkusuz, başka ölçüler de kullanılabilir ama, bu denemede yukarıda belirtilen ölçülerle yetinelim.
MÜSİAD raporunda gelir kategorileri üçe ayrılır : Düşük gelir, orta gelir ve yüksek gelir.
Gelir tuzakları sadece "orta gelir" düzleminde değil, diğer gelir kategorilerinde de karşımıza çıkabilir. "Gelir tuzağı", belli bir gelir düzeyine ulaşmış ülkenin uzun süre yakaladığı düzeyi aşamaması olgusunu anlatan bir kavramdır.
Japonya'nın son 20 yıldır ortalama yüzde 1'in altına büyümesi yüksek gelir düzeyinde de "gelir tuzağına" yakalanılmasının kanıtıdır. Daha önce benzer bir gelişmeyi İngiltere'de yaşamıştır.
"Orta gelir tuzağı" Tayland, Filipinler ve Malezya örneklerinde gözlenmektedir. Önce hızlı büyüyen bu ülkeler, belli bir gelir düzeyini yakaladıktan sonra, içinde bulundukları koşulları değiştiremedikleri için gelir düzeyini yükseltmenin sürdürülebilirliğini sağlayamamışlardır. Birçok Latin Amerika ve Güneydoğu Asya Ülkesi de, başlangıçtaki hızlı büyümelerini sürdüremedikleri için orta gelir tuzağına yakalanmıştır.
MÜSİAD Raporu'nda düşük gelir tuzağın aşan ülkelere örnek olarak Vietnam'ı, orta gelir tuzağına aşanlar için de Güney Kore'yi örnek göstermektedir.
Gelişme dinamiklerinin hepsine bakılmalı: Birikim yeteneğinin korunması, geliştirilmesi ve uzun dönemli geleceğin güven altına alınması; yeraltı ve yerüstü zenginliklerin değerlendirilmesi, fiziki kaynakların yaratılması, geliştirilmesi ve yönlendirilmesi, insan kaynağının entelektüel ve sistem kapasitesinin artırılması, teknoloji üretimi ve kullanımında etkinlik ve verimliliğin artırılması vb. bir dizi yetkinliğin geliştirilmesine bağlı.
"Orta gelir tuzağı" yaratan etkenleri sadece yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ile açıklayamayız… Fiziki sermayenin yaratılması ve işletilmesindeki verimlilik düzeyi ile tam bir açıklamaya erişemeyiz. İnsan kaynağının yetiştirilmesi, eğitim sisteminin felsefesi, Ar-Ge harcamalarının nicelik ve niteliği, teknoloji kullanma yeteneklerinin ötesinde geliştirilmesinin önemini, iş yapma tarzımız ve rekabet algımızın kültürel temellerini de dikkate almalıyız.
Somut bir örnek vermek gerekirse, ana-akım medyamıza bakalım: Geleneksel yazılı medya hatta ihtisas gazetelerimizin ekonomi sayfalarının haber ve yorumlarının yüzde 80'iniden fazlasını "makroekonomik sorunlar" oluşturuyor. Büyüme, istihdam, faiz oranları, borsa endeksinin iniş çıkışları, enflasyon vb. gelişmelerin önemli olduğunda kuşku yok… Bu makro-ekonomik gelişmeler yanında;
" İş çevresindeki değişmeleri izleme duyarlılık ve sorumluluğunu - Faktör koşulları, talep koşulları, karşılıklı-bağımlılık ilişkileri ve yaratılmak istenen sonuçlar-
" Değişmelerin yarattığı temel eğilimleri, eğilimlerin fırsat ve tehlikelerini,
" Yeraltı ve yer üste zenginliklerimizi, fiziki sermayemizi, insan kaynağımızı ve teknolojik düzeyimizi ve onların yarattığı olanak ve kısıtları,
" İş örgütlenmesinde oluşan yeni ağların bağlantılarını ve ilişkilerinin işleyişini,
" Yeni iş süreçlerini ve işgücü profilleri nitelik ve niceliklerini karşılama düzeyimizi,
" İş yerlerinde "dönüştürme maliyetleri" ve "işlem maliyetleri" gelişmelerini,
" Önleyici önlemleri: Yıkıcı gelişmeleri önle, yönlendir ve kazan ilkesinin hayata taşıma kapasitemizi,
" Kaynaklara erişebilirliğin olanak ve kısıtlarını,
" Gelişmeleri yönlendirebilen "iş liderliğini özendirecek" ortam ve iklim yaratılmasını vb. duyarlık ve sorumlulukları gerekli yaygınlıkta, yoğunlukta ve derinlikte tartışmayı da karar parametreleri arasına almak gerekiyor… Geçmişte olduğu gibi, indirgemeci mantık egemen olursa, "orta gelir tuzağı" kaçınılmaz bir kader olur.
"Orta gelir tuzağına düşmemek" istiyorsak, kasaba kültürünün hemen "savunmaya geçen" algısına asla prim vermemeliyiz. Yapılan değerlendirmelerin eksiklerini tamamlamalıyız, yanlışlarını düzeltmeliyiz ve olanağımız varsa yeni değerler eklemeliyiz. Bütün bu çabaları "maddi ve kültürel zenginlik üreterek insanımızın refahını artırmak için yaptığımız" bir an bile akıldan çıkarmadan duyarlılığımızı sürdürmeyi ve sorumluluğumuzu yerine getirmeyi önemsemeliyiz. Bu düşünceyle, denememizin ikinci yazısında "orta gelir tuzağının bazı göstergelerini" paylaşmak istiyoruz.