"Orda kimse var mı?"

Dr. Uğur TANDOĞAN
Dr. Uğur TANDOĞAN NOT DEFTERİ [email protected]

Bir olay

Diyelim ki, İstanbul'un tarihi ve kültürel miras olarak oldukça korunmuş bir semtindesiniz. Arnavutköy'desiniz. Ama bu güzelliğin içinde, karşınızda kanser hücresi gibi duran, terk edilmiş bir ev var. Ev, çöp-ev olmuş. Çevre de ahşap binalarla dolu, yanmak için bir kıvılcım bekliyor. Tehlike büyük. Bu durumda ne yapardınız? Saf, iyi niyetli bir yurttaşımız şöyle diyebilir. "Böyle bir yerse, belediye bunu görür. Gerekeni yapar." Diyelim ki, belediye bu binayı görmedi. İyi niyetli yurttaşımız bu kez şunu söyleyebilir: "O zaman siz belediyeye başvurursunuz, hemen temizlerler, gereken tedbirleri alırlar." Biz de öyle sandık. Beşiktaş Belediyesine başvurduk. Böylece başlama vuruşunu yaptık. Bu andan itibaren bürokrasinin top çevirme oyunu başladı.

Beşiktaş Belediyesi yetkilileri "Bu bina terk edilmiş, biz buraya giremeyiz. İlçe kaymakamlığına başvuracaksınız" dediler. Kaymakamlığa gittik. Kaymakamlık, Valiliğe başvurmamız gerektiği söylendi.. Ben de 10 Ocak 2008 tarihli dilekçe ile İstanbul Valiliği'ne başvurdum. Aradan bir yıl geçti. Hiçbir şey olmadı. Çöp ev, çöp olarak, yangın tehlikesi tehlike olarak kaldı. Ama çok şükür yangın çıkmadı.

Seçim öncesi belediyeler yurttaşa daha duyarlı olur deyip bir yıl önceki dilekçemin peşine düştüm. Öğrendim ki top Beşiktaş Belediyesi'nde takılmış. Ve 3 Mart 2009 tarihinde İstanbul Valiliği'ne tekrar bir dilekçe ile başvurdum. Olaylar alevlendi. Seçim öncesi Beşiktaş Belediye Başkanı bizzat telefon ederek konuyla ilgilendiğini söyledi. Bu arada Beşiktaş Belediyesi'ndeki yetkililer kıvrak bir hareketle topu Boğaziçi İmar Müdürlüğü sahasına atmayı başarmışlar. Binanın SİT alanında olduğunu bir yıl geçtikten sonra fark etmişler(!). "Binanın yıkılma tehlikesi var, bina SİT alanındadır" deyip konuyu Boğaziçi İmar Müdürlüğü'ne ihale etmişler. (Evin çökeceğini sanmam, hele çöpünü temizlerken çökeceğini hiç sanmam. Ama bürokrasi iş yapmama konusunda yaratıcıdır) Geçen hafta sürdüğüm ize göre, Boğaziçi İmar Müdürlüğü'nün de konuyu en son Beşiktaş Kaymakamlığı'na aktardığını öğrendim. Anlayacağınız konu bir sıcak kestane gibi elden ele dolaşıyor, masadan masaya atılıyor. Ama aradan bu kadar zaman geçmesine rağmen çözülemiyor. Bu arada tehlike hâlâ orada. Kimse bunu dert edinmiyor.

Bir yorum

Yukarıda anlattığım olaydan da anlaşılacağı üzere ülkemizde bürokrasi işlemiyor. Peki neden? Uygar ülkelerde çok kolay çözülen problemler neden bizde çözümsüzlük yumağına dönüşüyor? Neden bürokrasinin sadece yazışma bölümleri çalışıyor? Neden kimse işini yapmak istemiyor? Neden çözümsüzlüğü çözüm olarak gören bir hizmet anlayışı var? Bu soruların cevabı da çeşitli nedenlere dayanıyor

Bürokrasinin çalışmamasının birinci nedeni baştaki kişilerden kaynaklanıyor. Balık baştan kokuyor. Bazı belediye başkanları kendisine teslim edilmiş değerlerin değerini bilmiyor. Belediye başkanları enerjilerini, sadece reklama ve gösterişe harcıyorlar. Laf üretiyorlar, iş üretemiyorlar. Çünkü şehrin değerini yüreklerinde hissetmiyorlar. Örneğin, "Allah korusun, ya Arnavutköy yanarsa" ihtimali bir başkanın yüreğini sanırım sızlatmıyor. Bunun için de kendine bağlı bürokrasiyi harekete geçiremiyor.

İkinci neden, sorumluluk meselesi. Bürokraside çalışan kişi çoğu kez sorumluluğunu bilmiyor. Bu nedenle problemi çözmek üzere sahip çıkmıyor. Neme lazım diyor. Sorumluluklar kurumlar arasında da iyi tanımlanmamış. Şehir yönetimi kırk parçaya bölünmüş. İlçe belediyesi var, büyük şehir belediyesi var, valilik var, kaymakamlık var. Var oğlu var. İşte bu durum, oynamaya gönlü olmayanın işine yarıyor. "Oynamaya gönlü olmayan gelin", bürokraside "yerim dar" demiyor. Topu hemen başkasının sahasına atıyor. Sistem, topu başkasının sahasına atmak, problemi bir başka masaya aktarmak üstüne kurulmuş.

Bürokrasinin bu kadar ağır çalışmasına, ya da hiç çalışmamasına bir neden de testiyi kıran ile suyu getirenin ayırt edilmemesi. Bu ülkede iş yapana hesap soruluyor, ama iş yapmayana bir şey olmuyor. Görevini ihmalden dolayı kimsenin başına bir şey gelmiyor. Bu nedenle, örneğin, değil Arnavutköy, tüm İstanbul yansa kimsenin kılı kıpırdamıyor. Problemi nasıl çözerim diye yanaşmıyor.

Sonuç

Yukarıdaki olaya benzer yüzlerce olayın ülkemizin değişik yerlerinde olduğunu tahmin edebiliyorum. Halbuki bürokrasi topu taca atmakta gösterdiği çabanın yarısını problemi çözmeye ayırsa olay çözülecek, hepimiz rahat edeceğiz.

Bakalım daha ne kadar yazışacaklar, topu ne kadar taca atacaklar? Acaba mahalle yanmadan bir yetkili, esas görevlerinden birisinin bu şehrin değerlerini korumak olduğunu hatırlayacak mı? Orda kimse var mı?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Sülale boyu nepotizm 24 Ekim 2019
Müşteriden misafire 12 Eylül 2019