​"On yumurtlayıp bir gıdaklamayı bilemeyen klasik yöneticiler"

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

Yerel yönetici ve liderler: 3  

Yazının başlığı bu satırların yazarına ait değil. Eskişehir' de iki dönem belediye başkanlığı yapmış, kenti su baskınlarından kurtaran kanalizasyon  sorununu çözmüş,  içme-kullanma ve sanayi suyu ihtiyacı için proje geliştirimiş  ve uygulamış olan Selami Vardar'a aittir.Yerel gazeteci olarak kendisiyle bir dönem birlikte çalıştım; hiç bir belediye meclisi toplantısını kaçırmadan izledim.Çalışmaları yakından izlemenin, ayrıntıları gözlemenin verdiği özgüvenle ulaştığım genellemeleri paylaşmak istiyorum.

Çok keyifli olduğu zaman Selami Vardar, "...len oğlum, biz on yumurtluyor bir gıdaklamayı beceremiyoruz, başkaları bir yumurtluyor  on gıdaklamasını iyi biliyor" derdi. Kendisine, tanıtım-tutundurma anlayışının "klasik yöneticilik" olduğunu ısrarla söylerdim.
Ülkemizin irili ufaklı birçok yerleşim yerinde atanmış ya da seçilmiş "klasik yönetici tipine" rastladım. Bu denemede klasik yönetici tipinin beş özelliği üzerinde duracak, onların kaynak kullanımındaki olumlu ve olumsuz etkilerinden söz edeceğim.

Klasik yerel yöneticilerde gözlediğimiz beş özelliğini şöyle sıralayabiliriz:

1.Genellikle kamu yönetiminden gelmişlerdi; o dönemdeki kamu yönetimi algısının etkisi altında     idiler.

2.Yaptıkları işin kaynağının kamu tarafından karşılandığını, kendilerinin sadece hizmet yarışı     yaptıklarına inanıyorlardı.

3.Elde edilen sonuçların birlikte çalıştıkları insanların ortak başarısı olduğunu, kendilerini öne     çıkarmanın haksızlık yaratacağını düşünüyorlardı.

4.İletişime çok açık olmanın sürekli beslenmesinin "istismara" açık olabileceği endişesini         taşıyorlardı.

5.Gelecekle ilgili güçlü  idealleri vardı; ilkesiz politik tutkudan uzak duruyorlardı.

Klasik yönetim anlayışına sahip olanlarda gözlediğimiz  eğilimlerden biri, "millet parası ile iş yapıyorsanız  kendinizi abartmayın"anlayışından beslenir. Gelmiş geçmiş bütün Türk devletlerinde, devleti yurtaşın önünde gören, yöneticiyi de devlet yönetiminin neferi olarak algılayan bir anlayıştır bu.


Eskişehir' de Selami Vardar, yerel yönetimde klasik anlayışın tipik örneğiydi. Yıllardır çok sorunlu bir yol olan  Çifteler Caddesi' ni 1970'lı yılların ortalarında, o günlerin anlayışının çok ilerisine taşıyan sağlam bir altyapıyla yenilemişti. Bir gazeteci olarak, pragmatist politik söylemin de önemli olduğunu düşünerek, "Neden yapılan işi bir törenle kamuoyuna sunmuyorsun?" dediğimizde, "Milletin parası ile  milletin işini yaptık, oradan kendimiz için sonuç yaratmak haksızlık olmaz mı?" diye bir karşı soru ile yanıt vermişti. Bu klasik anlayışı nedeniyle kendi partisinin il ve ilçe yöneticileriyle de sorunlar yaşamıştı.

Klasik yöneticilik, deneyimi, kendine güvenen, özellikle kamu hizmetinde üst düzey görev yapmış kimi yerel yönetcilerde çok yaygın olmasa da restlanabilir bir özellik olduğunu düşünüyorum.
Kendinden izin almadığım için adını vermekten sakındığım bir başka yerel yönetici, yöre için önemli bir projenin açılışında niçin yaygın bir törenle tanıtım yapmadığını sorguladığımda şu ilginç yanıtı verdi: "Anadolu'da başkalarının kazancı üstünden bol keseden vaadlerde bulunanlar için söylenen güzel bir söz vardır: 'Yörük sırtından kurban kesme!" denir. İlginçtir, günümüz yöneticilerinde yaygın anlayış, başkalarının sırtından kurban kesmenin ötesinde, sanal büyük anlamlar çıkararak kendi  pozisyonlarını güçlendirmektir. Yapılan başarılı işleri elbetteki tanıtmalıyız ama bunu hizmetten yararlanma katsayısını artırmak için yapmalıyız. Seçimlerde kendi yerimizi garanti altına almak ya da kişisel karizmamızı yükseltmek için yaparsak, hem teknik, hem ahlaki, hem de insani olmaz" yanıtını verdi.

Yerel yönetimlerde iş yapan ama sessiz kalan yöneticilerin bir başka anlayışı, "Siz gerçekten insan yaşamını kolaylaştıran, kalıcı değer üreten işler yapıyorsanız, halkın sağduyusu onu unutmayacaktır" şeklinde özetlenebilir. Hızlı gelişen bir yöremizde yerel yöneticilerden birine hizmetlerini tanıtma, işini pazarlama  konusunda neden edilgen davranrandığını sorduğumda, kendini şu gerekçelerle savundu: "Kendi kazancımızla bir iş yapmıyoruz. Biz kendi yeteneğimizle ürettiğimiz ya da kolektif kaynaklardan bize aktarılanlarla iş yapıyoruz. Üstelik, yaptığımız projeler daha fikir aşamasından, uygulama  aşamasına kadar onlarca insanın  alın teri, göz nuru ile oluşuyor. Binlerce insanın verdikleri vergilerden besleniyor. Bir açılış töreninde çıkıp bir kuru teşekkürle onların hakkını korumanın adil olduğunu düşünmüyorum. O nedenle, herkesin payı kadar işin lideri olarak benim de payım var. Siz gelişmiş, olgunlaşmış, çağdaş uygarlık değerlerini iç tutarlılıkla içselleştirmiş bir lider gösterebilir misiniz ki, yapılan her işi kendi kişisel yeteneği olarak sunsun?"
Klasik yönetim anlayışını benimseyenlerin aşırı değerlendirilmiş tanıtımlardan kaçınmalarını anlayışla  karşılaybiliriz, ama değişen medya iletişiminde kısa mesaja dayanan ve imajla yürütülen politik kazançlar açısından "noksan değerlendirme etkisinden" de söz edebiliriz. Gerektiği gibi tanıtım yapmamak nedeniyle, habbeyi kubbe gösteren şark  kurnazlarının önünü açması nedeniyle, başarılı ama klasik anlayışı nedeniyle gerektiği gibi tanınmayan yönetim anlayışını eleştirebiliriz.
Klasik yönetim anlayışının egemen olduğu yöneticiler, aşırı değerlendirilmiş tanıtımın içinde "Topal aksak ayağının üzerine sıkı basar" özdeyişinin açıklamak istenen mantığın gizli olduğunu; işine güvenen, ölçülü tanıtımla yetinen, hesap verebilirlik ilkesine sadık kalanların aşırı tanıtımların, aşırı beklenti yaratmanın da sakıncasına dikkat çekiliyor.

Klasik yöneticilerin düşük profilde kalmalarının bir başka nedeni, medyaya çok fazla açık durmanın yaratacağı "istismara" dikkat çekmeleri. Klasik yöneticiler, medya  tanıtımına abananların, medya ile karşılıklı birbirlerini besleyen bir ilişki içinde olması gerektiğini düşünüyorlar. Bu sıkı ilişkinin bir süre sonra ilke ve kuralların dışına taşması olasılığından söz ediyorlar. O nedenle, ölçülü ve  dengeli medya ilişkileri ve tanıtımdan yana tavır geliştiriyorlar.

Yerel yönetimde klasik anlayışta çok rastlanan bir başka özellik de bu başarılı yöneticilerin" gelecekle ilgili politika tutkularının" olmayışı...Yerel yönetimde edilgen yöneticilerin arka planda kalması gibi, başarılı ama klasik anlayışı benimseyenlerin bir bölümü, doğrudan politika içinde bulunsalar da çok aktif politikacılığın itibar kaybı yarattığını düşünüyorlar.

Klasik anlayışa sahip, sesi çok çıkmayan bir valiye neden ortalıkla gözükmek istemediğini sorduğumda, "ilkesiz hırs tehlikelidir; ilkeler menzumesi çerçevesinde yapılanları kamuoyu ile biz de sistematik paylaşıyoruz. Bu konuda biraz da çevrenin refleksini engelleyen etkenlere bakmak gerekir" yanıtını vermişti.

Birikimli, bilinçli, sağlam bakış açıları olan, projeler üreten ve uygulayan, adlarını yeteri kadar bilmediğimiz  "klasik yönetici" tanımımız bir  haksızlık yaratmamalı. Bizim üzerinde durmak istediğimiz, klasik yöneticilerin  iletişime gerektiği gibi ağırlık vermemelerinin, "olumlu dışssallık yaratma katsayısını" düşürmesi nedeniyle sorgulanması gerektiğini açıklamaktır.
Başarılı klasik yöneticilerin biraz daha yaptıklarını anlatmasının "rol modeli oluşturma" açısından olumlu katkıları olacağını düşünüyorum.

Biz bu denemelerde  "yerel kaynakların etkili ve verimli kullanılması"odağından bakıyoruz. Bir sonraki denememizin konusunu oluşturacak "bir yumurtlayıp on gıdaklayan yerel yönetici tipi"  irdelenirken de sadece olumsuz yanları ile değil olası olumlulukların üzerinde de duracağız.
Yönetim sırrı, yeraltı ve yerüstü kaynaklarının, insanların, insan eliyle yapılan fiziki sermayenin ve  teknolojinin arasında "doğru dengeleri" kurabilmedir. Denge tutturamayan, aşırı ve noksan değerlendirme yapan  her tutum ve davranış "öngörme ve önlem alma disiplinini" bozar; kaynak israfı kapılarını açar.    

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar