"Kişi" olmak ve işyeri faaliyetleri
Bayram öncesi şirketlerin "faaliyet kârlarını" açıklamaları hızlandı.
Erişebildiğimiz şirket yıllık faaliyet raporlarından son beş yılda çalışan başına ciro, çalışan başına yatırım, çalışan başına net kâr, çalışan başına öz kaynak vb. "sentetik göstergelere" baktım. Benzer sektörlerde Avrupa Ülkeleri, Kore, Çin ve Malezya gibi ülkelerden bulabildiğim verilerle karşılaştırmalar yaptım. Net bir yargıya ulaşmak için ayrıntı bilgisi kadar, ortak metotla hesaplama yapmanın gerektiğini biliyorum. Bir dizi çarpıcı sonuca ulaştığım halde, firma yöneticileri kadar ayrıntıya hakim olamadığım için, ortaya çıkan rakamlara güvenerek, masum genellemeler bile yapmaktan çekindim.
Dünyayı yönlendiren temel eğilimlerden birinin "sınırlı şeffaflıktan, sınırsız şeffaflığa geçiş" olduğunu artık "Mısır'daki sağır sultan" bile biliyor. Bilmesine biliyor ama, yıllık faaliyetlerinin sonuçlarını değerlendiren CEO'larımızın önemli bir bölümü, ciro kalitesini, kâr kalitesini, öz kaynak verimliliğini, işgücü verimliliğini vb. bir dizi somut sonucu karşılaştırarak açıklama yapmıyor; yapamıyor…
Uzman medya ihtiyacı
Harvard Üniversitesinde ülkemizin yüzünü ağartan bilim insanlarından biri olan Hotamışgil "…iyi bilim gazetecilerine ihtiyaç var" diyor. Yasemin Çongar ile söyleşisinde Daron Acemoğlu da, "…Türkiye'de henüz bilgi basını yok" diye başka bir anlatımla aynı ihtiyacı dile getiriyor. Bu ihtiyaç, bütün alanlarda, bilimde, ekonomide, kültürde ve siyasette kendini hissettiriyor.
İşyerlerinin açıkladığı faaliyet sonuçlarını, sadece sonuçlara bakarak değerlendirilmemeli; süreçleri de analiz etme aşamasına geçmeliyiz ki, temel sorunumuz olan 'verimliliği' çözebilelim. Bu açıdan, alanında uzmanlaşmış ve derinliğine irdeleyerek katkı yapan medya çalışanları hayati öneme sahip.
Medya sektöründe bilgi derinliği olan uzmanlaşmış insanların artmasını, kritik yoğunluğa erişmesini engelleyen etkenlerden biri de, siyasetçilerin ve işyeri yöneticilerinin medyayı " kendi haber bülteni" gibi algılamasıdır. Bu algı, aykırı düşüncenin zenginlik yaratan katkısını önlüyor, farklı düşüncelerin ortak aklandan yararlanma olan "yönetişim ilkesini" içselleştirmemizi engelliyor; yaratmak istediğimiz sonuca ulaşmamızın önüne engeller koyuyor. Daha da önemlisi, bilgiye dayalı özgüvenin paylaşımcı özünün yetirilmesi iklimini besliyor; "kişiliklerin oluşmasını" zorlaştırıyor.
Sağlıklı gelecek yaratabilmemiz için, yönetimin bütün alanlarında "kişilik" kazandırmayı özendiren bir çevre ve iklim yaratılması gerekiyor.
Kimlik, bizim kendimizi nasıl tanımladığımızla ilgidir; kişilik ise başkalarının bizi algılamasını içerir; iç tutarlılık- özü, sözü ve davranışındaki bütünlük- kişilik geliştirmenin bilinen en etkili yoludur.
ODTÜ'de felsefe profesörü Yasin Ceylan'ın 4 Eylül Radikal İki'de analizinde, "…kişi olmak, insan olmanın esas hedefi ise ve donanımımız buna uygun ise 'kişi' olmayı engelleyen kültürü yeniden analiz etmek gerekir" diyordu. Sonra ekliyordu: "Kişi olmak yüksek seviyede rasyonel bir disiplin gerektiriyorsa, yaşanılan bilimsel düşünce ve kuramların varlığı, sanatsal geleneğin etkinliği bu disiplini kolaylaştıran şeylerdir. Buna göre bilimsel sanat ve düşünceden yoksun toplumlarda bireyin kişi olabilmesi, hatta etik bir adap edinmesi gayet zordur."
Rasyonel aklı içselleştirme
Kişilikleri gelişmiş, sağlıklı verilerle ve tanımlanmış metotlarla işyerini eleştirenleri ödüllendiren örgüt yönetimleri yaygınlaşmadıkça, dünyada saygın bir yer edinmemiz güç.
Firma yöneticileri, yarattıkları fonları, fonların yatırıma dönüşüm oranlarını, fonların kullanılmasındaki verimliliği Güney Kore'de, Çin'de, Malezya'da, Meksika'da, Batı Avrupa Ülkeleri'nde eşdeğer firmalarla karşılaştırarak açıklama özgüvenine kavuşursa, uluslararası rekabette yerimizi alabiliriz.
"İşyeri yönetimlerinin açıklamalarında kullandıkları sentetik göstergeleri" irdeleyebilecek uzmanlıklar, medya ve diğer alanlara yayılırsa, şark kurnazlıklarından uzaklaşabiliriz.
Bir işyeri;
· Kapasite ve teknik olanaklarının ne olduğunun farkında değilse,
· Yıllık iş programları ve bütçelerinde potansiyel hedefler ve erişebilir hedefler bazında bir değerlendirme yapmıyorsa,
· Bütçe hedeflerinde "geride kalınmanın" sağlıklı gerekçelerini ararken, "bütçe hedeflerinin aşılmasını" da ayın ciddiyetle sorgulamıyorsa,
· Kendi iç kamuoyuna ve genel kamuoyuna "kol kırılır yen içinde" mantığı ile bilgilendiriyorsa,
· Medya ve diğer dış gözlemcilerin "aykırı düşüncelerini" kendisi için bir "zenginlik" olarak algılamıyorsa,
· Yöneticiler "kendi akıllarını" , şirketin "ortak akalının" üstünde görüyorlarsa,
· Şirket yöneticileri "…başını kaldır yukarılara bak, kendini en yükseklerde sanma" diyen Güney Amerika atasözünün anlamını içselleştirmemişse… Orada kişilik, sorgulama, geri-bildirim, ince ayar, kendini yeniden üretme, sürdürülebilirlik, paylaşma, uyum, uzlaşma, ortak irade, ortak proje, ortak yarar vb. rasyonel akıl göstergelerini içselleştirme söz konusu olamaz…