"Kentleşme" yeni dünya düzeninin ikinci gücüdür
Dünya genelinde eğilimleri izleyenlerin özenle ve önemle tartıştıkları konulardan birincisi bilgi üretimi ve bilginin zenginlik üretimindeki etkileri, ikincisi de " fırsatlar peşindeki insanların göçlerinden kaynaklanan kentleşmedir". Kentleşmenin, küreselleşme süreci sonunda oluşacak "yeni normali" tanımlayacak olan ikinci güç olduğu; her gün kentlere 65 milyon insan göç ettiği, gezegenimize her 90 günde bir İstanbul büyüklüğünde yeni bir kent eklendiği hesaplanıyor. Kentleşme, çağımızın önemli "mega trendi" olarak hepimizin yaşamlarını derinden etkiliyor.
Kent ve kentli sayıları büyük bir hızla artıyor. Hong Kong yakınlarındaki Şenzen endüstri kenti, 1979 yılında sadece 30 bin nüfusa sahipken, 30 yıllık bir zaman kesitinde 12 milyon insanı barındıran büyüklüğe ulaştı.
Kentler ülkelerin yaratıcı beyinlerini, spekülatörleri, zengin ve yoksulu, kısaca herkesi kendine çekiyor; kıpırdanıyor, nefes alıyor, terliyor ve hiç dinlenmiyor, geceleri bile .
Bilgi Toplumunda yaşayan bizler, 20'inci yüzyılda kentlerde yaşayan nüfusun 250 milyondan 2.8 milyara çıktığına tanıklık ettik. Gelecek 10 yılda kentlerde yaşayanların sayıları daha da artacak , 2050'ye kadar dünya nüfusu 9 milyarı geçecek, kentlerde yaşayanlar ise 6 milyar düzeyine ulaşacak. Yaklaşık 40 yıl sonra dünya üzerinde yaşayan her 3 kişiden ikisinin kentlerde yaşamlarını sürdüreceği bekleniyor.
Kent sistemi karmaşıklaşıyor.
Kentler büyüyor, kent yaşamında çeşitli sistemler iç içe geçiyor: Kentlerde öncelikle ticari sistemlerin merkezi konumları güçleniyor. Üretim tesisleri, alış-veriş merkezleri, hizmet birimleri kentlerde yoğunlaşıyor. Ticari sistemin sürdürülebilirliğini sağlamak için hukuk sistemleri ile destekleniyor: Medeni hukuk, ticaret hukuku, ceza hukuku, fikri haklar, çevre hukuku, gayrimenkul vergileri, tüketiciyi koruma yasaları vb. bütün yurttaşları, özellikle de kentlerde yaşayanları ilgilendiriyor.
Bir kenti yaşanır kılan bir dizi teknik sistem gerekiyor: Her türlü iletişim altyapıları, yerleşme ve toprak sistemleri, içme, kullanma ve sanayi suyu sağlanması, atık suların değerlendirilmesi, ulaşım sistemi bağlamında toplu taşıma ve özel ulaşım sistemleri, köprü ve kavşak düzenlemeleri, sinyalizasyon uygulamaları, araç park alanları, yeşil alanlar vb.
Kent ciddi bir yönetim sistemi örgütlemesi ile hayat buluyor: Temizlik, sosyal güvenlik, sağlık, sanat ve kültür etkinlikleri, vakıflar ve kent planlamaları gibi… Kentler toplanma ilkesi gereğince büyük kitleleri barındırıyor; o nedenle eğitim sistemlerine ihtiyaçları var: Kreşler, okul öncesi eğitim, diğer okullar, üniversiteler, araştırma laboratuarları, teknoloji merkezleri, meslek edinme kursları, anne-babaya becerileri kazandırma, danışmanlık programları, suç işleyenlerin topluma kazandırılması, engellilerin ihtiyaçlarının karşılanması…
Kentlerde "hemşerilik bilincini" yaygınlaştırması ve derinleştirmesi sosyal sistemleri örgütlemesiyle yakından ilgili: Arkadaş çevrelerinin geliştirilmesi, katılımcılık, yeşil alanlar, oyun alanları gibi daha bir dizi sosyal sistem yapıları sayılabilir. Her kent büyük bir işletme olduğuna göre finans sistemi, kent damarlarının kanını oluşturur. Bankacılık, sigortacılık ve sermaye piyasası vb. sistemin yapı taşları.
Kent siyasal sistemsiz olamıyor: Siyası partiler, seçim sistemleri, yerel yönetime katılımlar vb. Kentin yaşaması, enerji sisteminin de etkinliğine bağlı… Kent sisteminin alt- sistemlerini daha ayrıntıya indirebiliriz ama, burada aktarılan sınırlarda bile kent olgusunun ne denli çok katmanlı, karmaşık ve yoğun ağ-sistemine dayandığını kanıtlamaya yeter…
Kentlerin büyümesi, büyük kitleleri barındıran yerler haline gelmesi, insanların kentsel alanlarda toplanması ve birbirine yakınlaşması aynı zaman yarışmasını -rekabetini- de artırıyor.
Kenti oluşturan alt-sistemlerin işlerliği, esnekliği ve hızı, kentsel olanaklara "erişebilirliğin" niteliğini, işletmelerin etkinliği ve verimliliğini etkiler.
Çağımızda iş örgütlerini yönetenler "iş kuramının varsayımlarını" gözden geçirirken " göç ve kent olgusunu" göz önüne almalı. Kentsel oluşum bağlamında "kadın nüfusun iş yaşamındaki konumlanmasını" ve " ataerkil aileden çekirdek aileye geçişini" de karar değişkeni olarak değerlendirmeli. Kentleşme olgusunu gerektiği gibi kavramadan "alışkanlıkla yönetme aşamasından analizle yönetime" geçilemez.
Kentler zenginlik üretmenin aracıdır.
Bilgi Toplumunun "yeni normalini" yaratacak ikinci güç olduğu düşünülen kentleşme sürecinin yarattığı "fırsatları " ve " tehlikeleri" analiz etmeden sağlıklı bir gelecek inşa edilemiyor.
Kentsel alanda toplanmanın ağırlık kazanması, iyi yönetim kavramını, merkezi yönetim birimleri sınırlarının dışına çıkarıyor; kent devletine dönüş yapılmıyor ama kent yönetimine, yurttaşların iyi yaşamasını sağlamada "anahtar rol" veriliyor. Bu yeni rol, Avrupa'da "yerindensellik ilkesini" öne çıkarıyor. Yerel yönetimlerin mali kaynakları, insan kaynakları ve kurumsal yönetimin etkinliği gibi alanlarda hazırlanabilmeleri için kapsamlı bir geçiş dönemi gerekiyor .
Ulaşabilirlik ve erişebilirlik olanaklarının artması, kentler arasında çok sayıda ağın birbiriyle iletişim kurmalarını kolaylaştırıyor. Ekonomik örgütler, sivil inisiyatifler ve kültürel ilişkiler vb. ağlar hızla kentleşiyor. Dünyanın neresinde gözlemlenirse gözlemsin, yeni ağ oluşumlarının kentsel ilişkilerden beslendiğini saptayabiliyoruz: Küresel turizm ağının yarattığı değerin aslan payını " kent turizminin" alması gibi… İnsanlar kentleri görmek istiyor; büyük çoğunluğun yaşadığı küçük ve orta ölçekli kent insanları büyük şehirlerdeki gelişmelerle yakından ilgileniyor. Küresel ağ içinde "yatay ilişki" kurma eğilimi güç kazanıyor."
Kalkınmanın kaynağının ülkeler değil kentler olduğunun iyice farkına varıyoruz.
Kentlerin bir de öteki yüzü var. Kentlerin bir başka özelliği de zenginle fakirin sürekli kesiştiği bir mekan olması.Varlıklı bir insanın işinden çıkıp evine giderken kent yoksullardan kaçınması mümkün değil. Bir toplanma mekanı olan ketler "her şeyi görünür kılan yaşam alanları" . Kentlerde, konutların ve yaşamın giderek pahalı hale geldiği, lüks tüketimin arttığı, düşük gelirlilerin evsiz kalabildiği, düşük kârlı üretim tesislerinin kent dışına itildiği, konut ile okul ve işyerine gidiş-geliş için çok zaman harcandığı vb. sosyal sorun yaratan boyutlarını da dikkate almak gerekiyor.
Kitlelerin politikleşmesi katılımı artırdığı gibi, aşırı değerlendirilmiş beklenti nedeniyle huzursuzluk da yaratabiliyor. Küreselleşmenin gelir dengesi yaratan ve orta sınıfı artıran yönleri kadar, açlık sınırlarının altında yaşayan insanları da görünür hale getiriyor.
Kentlerin fakirlik, suç işleme, çevre kirliliği ve sağlık hizmetlerine erişememe gibi sorunlar da üretme potansiyeline de sahip .
Bir başka yönüyle bakıldığında kentlerimiz hiç tasarlanmamış ya da berbat fabrikalardır. Bu nedenle kent sistemleri arasında karşılıklı-bağımlılıklarının akışları düzgün olmadığı gibi, hız ve esneklikleri de rekabet gücü yaratacak nitelikte değildir. Kentlerdeki akışkanlığın yetersizliği hizmet maliyetlerini ve fiyatlarını yükseltiyor. Kırsal alanlarla kentsel alanlar arasında gelir dağılımı bozuluyor. Kentsel işleyişteki aksaklıkları düzeltmek ve etkin kentler yaratmak için mühendislik ilkelerine göre kentlerin yeniden düzenlenmesine ihtiyaç var .
Kentler büyük hizmet işletmeleridir.
Gelişmekte olan ülkelerde bile milli gelirin yüzde 60'ından fazlası hizmet kesiminde, yüzde 30'a yakını sanayide, yüzde 20'lıık bölümü de tarım kesiminde üretilir. Kentler hizmet üretiminin büyük fabrikalarıdır. Yurttaşlara geçimlerini sağlayabilecekleri iş, barınacakları konut, konutla işyeri, okul, eğlence ve dinlence arasında hızlı, güvenli ve konforlu geliş-gidiş olanakları yaratma çağdaş toplumların temel görevidir. Hizmet kesimi de yüksek oranda iş yaratır; istihdam sorunu çözmede temel araçlardan biridir. Hizmet kesimi kentlerde yoğunlaştığına göre, kent sisteminin işleyişi ve verimi karşılaştırmalı üstünlük ve rekabet gücü yaratmanın da temel dayanaklarından biridir. Kentler, politik ve bürokratik süreçlerle bir dizi kaynağı derleyen ve dağıtan işletmelerdir.
Ülkemiz özeline bakıldığında, 2001-2010 dönemine bakıldığında, GSMH'de tarım kesimi en yüksek yüzde 11'7'lik, en düşük yüzde 9'luk paya sahip… Sanayi kesimi ise 2010'da yüzde 27 ile en yüksek, 2004'de yüzde 23,9 oranı ile en düşük pay sahibi…Hizmetler kesiminin payı ise 2006' da yüzde 66,4'le en yüksek, 2010'da yüzde 63,4 'lük pay sahibi. Eğer 1971- 2010 dönemi dikkate alırsak, hizmetler kesini yüzde 48'lik payını yüzde 65'in üzerine çıkarıyor. TÜİK verileri ülkemizde de GSMH'nin yaratılmasında hizmet kesiminin payının arttığını gösteriyor.
1- Muhtar Kent, "Dünya 10 yılda çok değişecek, Türkiye'de değişmenin merkezinde yer alacak" Radikal 3 Kasım 2009
2- Chris Löwer, " Bir sanayi devinin yeni hayatı" –Simens Başkanı Peter Löscher'in roportajından aktarma-Magazine Deutschland, T Sayın 4/2011
3- "Tüketici cenneti Pekin kıpırdıyor, nefes alıyor, terliyor ve hiç dinlenmiyor, geceleri bile" Mercedes-Benz Magazin, Kış 2011
4-"Üç kişiden biri şehirlerde yaşayacak" Scientific American'dan aktaran Vs, 2012
5-Bahadır Kelağası, "İyi yaşam kentlerde başlar" Radikal, 24 Mart 2004
6- Bahar Çuhadar, " Uluslar arası şirketlerden daha fazlasını isteyin, kent sakinlerini koruyun/ Saskia Sassen ile yapılan söyleşi" Radikal
7-Martin Wolf, " Ulusal gelirin kaynağı devletler değil,kentler" Referans, 16 Mayıs 2006
8- Bahar Çuhadır, A.g.s.
9- "Üç kişiden biri kentlerde yaşayacak" Scientific American, aktaran Vs 2012
10-Ege Cansen,"Kentsel toprak reformu" Hürriyet 8 Şubat 2006; Ege Cansen, "Kentsel toprak reformu-II" Hürriyet 11 Şubat 2006; Ege Cansen, "Türk'ün hukukla imtihanı" Hürriyet 11
Kasım 2006
11- David C.Thorns, Kentlerin Dönüşümü/Kent Teorisi ve Kentsel Yaşam, Çev. Esra Nal ve Hasan Nal, Soyak Yayınları, İstanbul 2010, s 30-40