"İyi dostu olanın aynalara ihtiyacı yoktur"
Şişecam'da çalışırken Dr. Şahap Kocatopçu'nun, Fethi Arman'ın, Serbülent Bingöl'ün, Osman Nuri Torun'un, Kemal Sungun'un, Remzi Ormancı'nın, Tarhan Erdem'in anılarını yazdırmadan görevden ayrılmış olmalarına hep itiraz etmişimdir. Her fırsatta, sözlü tarihi olmayan kurumların, kurum kimliği ve kurum kültürü oluşturamayacağının altını çizmişimdir.Bu çabama, çalıştığım dönemdeki çok sayıdaki insan tanıklık eder.
İbrahim Kavrakoğlu ile Bora Gönenç şirketten ayrıldıklarında,üzüntümü kendileriyle paylaştım, beni iyi anlayabildiğini düşündüğüm Ekrem Barlas'a da aktardım. Düşüncelerimiz yüzde yüz örtüşmese bile düşünen, analiz eden, sentezleyen ve fikrini inat ve ısrarla aktarabilen insanların benim için de çalıştığım kurum içinde gerçek zenginlik olduklarına inanmışımdır.
İbrahim Kavrakoğlu ve Bora Gönenç'in işten ayrılışları neden aklıma geldi?
Son günlerde ülke yönetenlerin Mevlana'nın " İyi dostu olanların aynalara ihtiyacı yoktur!" sözünü dillendirmesinden ötürü, düşünceleri ile kurumu zenginleştiren iki dostu anma ihtiyacı hissettim.
Bilgi insanı ilim sahibi yapar. Ama ilmin öğrettiklerinden bir hayat tarzı ortaya çıkaramayan, onu bir kişilik özelliği haline getiremeyenler irfan sahibi olamaz. Eğer ilim ve irfan sahibi olmayı, olumlu bir değer olarak benimsiyorsak, işyerlerimizde kurum kültürü yaratmalıyız.
Dönüştürücü inovasyon
Dünyanın başka ülkelerini pek çok bilmem. Bu ülkenin her yerini karış karış dolaşmaya çabalıyorum. Gittiğim, gördüğüm, konuştuğum ve tartıştığım insanlar bana şunu söylüyor:
"Mevlana'nın 'iyi dostu olanın aynalara ihtiyacı yoktur' sözünü dillerinden düşürmeyenlere bakmayın.Bizde insanlar makam sahibi, güç sahibi olduklarında, makam rantını kullanırlar. Bütün kerameti kendinde bulan yöneticilerimiz hiç azınlıkta değildir.Aykırı düşünce yerine, '…keramet sende' diyenler daha makbul sayılır."
Dostların yaptığı bu değerlendirmeye bütün yüreğimle katılıyorum.
Ne yazık ki, rekabetin özünde "dönüştürücü inovasyon" olduğu halde, kurumlarında "geliştirme birimlerini" çalıştırmayan, hatta ortadan kaldıran yöneticilerin kurumlarına verdikleri zararın sorgulandığını hiç duymadım.
Kurumla ilgili birikimleri olan insanları bir araya toplayıp, kendileri ile maddi alış-verişi olmayan, korkunun sınırladığı davranışlarda bulunmayacak olanların katıldıkları "çalıştaylar" yapabilen çok az sayıda kuruluş ve kurumumuzun olduğunu biliyorum.
Yönetmek, kültür yaratmaktır
Geçmişi sorgulama ile insanları yargılamanın çok farklı şeyler olduğunu; muhataplarının bulunduğu ortamlarda geçmişi sorgulamanın, belge ve bilgilerle konuşmanın geleneği oluşturulmadıkça, bir "kurum kültünün" oluşmayacağını bilen, bildiğini de hayata taşıyan kaç yöneticimiz var?
Uzun yıllarını kuruluş ve kurumlara harcayanların yazılı anılarını derleyip, kurumun dününü anlamak, bugününü iyi yönetmek yarınını sağlam temeller üzerinde kurmak isteyen kuruluşlarımızın sayısı bir elin parmak sayısı kadar var mı?
Aykırı insanların kurum için zenginlik olduğunu içselleştirmiş kaç yöneticimizin adını sayabilirsiniz?
Potansiyelleri öngören, ulaşılabilir ve erişebilir hedefleri yıl başlarında açıklayan, yıl sonunda konan hedeflerin hesaplarını en saydam ortamlarda tartışmaya açan işyeri yöneticimizin, kamu biriminin ya da yerel yönetimin varlığı hakkında bilgimiz, o bilgelere göre oluşmuş fikrimiz var mı?
Çağımız bir iç hesaplaşma çağıdır…Bir kendinle baş edebilme dönemidir. Bir hesap verebilir olma zamandır…