"İnovasyon toplumların kimyasını değiştiriyor"
Bugünün dünyasını yönlendiren dört temel eğilimi daha önce açıklamaya çalıştık: Sanayi Toplumu aşamasından Bilgi Toplumu aşamasını geçtiğimizi anlattık. Bu geçişin, toplam çalışanların bilgi ve hizmet kesimine kayması anlamına geldiğini söyledik.
Refah arayışındaki insanların kırdan kente, ülkeden ülkeye göçlerinin yarattığı kentleşmenin zenginlik üretmenin merkezi olduğunu tartıştık. Daha sonra, ekonomide güç odağındaki kaymanın karşılıklı bağımlılıkları, yaşam biçimlerini ve yaşam tarzlarını etkileyeceği üzerinde durduk.
Sıra, maddi ve kültürel zenginlik üreterek insan yaşamını kolaylaştırmanın temeline yerleşen "dönüştürücü inovasyon" konusunun irdelenmesine geldi.
İstanbul'da "inovasyon temalı" uluslararası nitelikte bir toplantıda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül , inovasyonun önemini çok net biçimde anlatıyordu:
"İnovasyonun ivme kazandırdığı küreselleşme, adeta toplumların kimyasını değiştirdi. İnovasyonun milletimizin bugününü ve geleceğini şekillendiren en önemli güçlerden biri olduğuna inanıyorum. Ancak, şunu da hatırlatmak isterim ki, millet olarak tarihin hızla akışı karşısında bilim, teknoloji ve inovasyon konusunda yürümek değil, gerçekten koşmak zamanı. Çünkü yürüyenler geride kalıyor. Koşanlar ancak mesafeleri kapatıp başkaları ile arasını açabiliyor. "
Aynı toplantıda Katar Emiri Şeyh Hamad Bin Halife El Tani inovasyon konusunun başka yönlerine dikkat çekiyordu:
"İnovasyon hedefimiz ve yönümüz olmazsa yeni bilgi devrimine gözü kamaşmış seyirci değil, aktör olarak nasıl erişebiliriz? Bu sorunun yanıtını araştırmamız gerekli. Çünkü bilginin dizginlerini elinde tutanın, insanlığı etkisi altına alabileceği ortaya çıkmıştır. Bilgi gerçek güç haline gelmiştir. Bilgi soyutlanma ve inzivaya çekilmeyi reddeder ve inovasyon aracılığı ile özgüven gelişmesini özendirir.
Eşitlik ilkesini teşvik eder ki, amaç başkalarının buluşlarını kopyalama değil, onun üzerine ekleme toplumun gereksinimlerini kültür ve sosyal değerleri ile uyuşacak şekilde geliştirmek olsun. İnandığımız bu ilerleme nüfus ve orduların kapasitelerine itibar etmeden, insanlığın arzulanan haysiyet ve umudu gerçekleştirmesine fırsat veriyor. "
Yapılan genellemelerde inovasyonun bazı özelliklerine dikkat çekiliyor:
" Toplumun kimyasını değiştirdiği,
" Bugünü ve geleceği şekillendiren önemli güç olduğu,
" İnovasyon konusunda yürümenin yetmeyeceği, koşmak gerektiği,
" Gerçek güç olan bilgi dizginlerini elinde tutanların insanlığı etkisi altına alabileceği,
" Bilginin karşılıklı-bağımlılıkları artırarak inovasyon aracılığı ile özgüven yarattığı,
" Başkalarının buluşlarını kopyalama yerine yaratıcı akıl katarak zenginlik üretilebileceği,
" İnsanlığın arzulanan haysiyet ve umudunu gerçekleştirme fırsatı yarattığı vb.
Geleceği öngörmenin en iyi yolunun geleceği yaratma olduğu söylenir. Geleceği yaratmamızın da, geçmişin ya da bugünün yollarından birinin seçme olmadığını biliyoruz. Geleceği yaratma düş kurma, düşleri düşüncelere dönüştürme, düşünceleri bilgiyle donatarak kaliteli fikirler üretme, fikirleri projelerle somutlama ve uygulamalarla bereket üretmeye sıkı sıkıya bağlı.
İnovasyon neden önem kazandı? İnovasyonun neden önem kazandığını açıklayabilmek için temel bileşenlerine bakmalıyız: Önce "yaratıcılık" ile "inovasyonun" iki farklı kavram olduğunu belirtelim. Yaratıcılık kişisel ve özneldir; yenidir; tekrar edilemez ve bazen ne anlama geldiği söylememiz bile mümkün olmayabilir. İnovasyon ise nesneldir; tanımlanabilir ve tekrar edilebilir. İnovasyon aynı zamanda "sosyal bir süreçtir" .
İnsanlık kendi tarihinin her evresinde "grup oluşturmuştur". Bir grubun üyesi olma insanları rahatlatır. Aidiyet duygusu insanları kendi kimlikleri dışında onu kuşatan ikinci bir kimlik sahibi yapar. Başkaları ile ortak değerlere, ortak iradeye, ortak yararlara, ortak projelere ve ortak kurumlara sahip olma sosyoekonomik açıdan yaşamı anlamlı kılar. Ortak yaşam kuralları, yaşanan ortamı daha düzenli ve kurallı hale getirmenin altyapısını oluşturur. Olumlu sosyalleşme, birey ile topluluk ve toplumun çıkarlarını dengeleyen bir dirlik ve düzen kurar.
Bu düzen, "Mehmet'in çıkarları ile memleketin çıkarlarını dengelediği" sürece kitleler tarafından meşrulaştırılır ve desteklenir. Birey seçimlerinde "bencil"dir; grup seçiminde "özverili" olmak zorundadır. İnovasyonun sosyal bir süreç olduğu gerçekliğinden yola çıkıyorsak özveri, diğerkamlık, işbirliği, empati, egemenlik kurma, karşılıklılık, taraf değiştirme, hilekarlık vb. toplumsal yaşamın derinliğindeki tüm insanı bileşenlerden doğrudan ya da dolaylı etkilenir. Toplumsal ilişkilerin gelişeceği ortak mekanlar "yaratıcı ekolojiler" olarak tanımlanır.
Sosyal bir süreç olarak tanımlanan inovasyon insanlık tarihi kadar eskidir. Açlık peşinde koşan insanoğlu her gün yeni keşifler yapabilmiştir. Mevlana'ın " Her gün bir yere gitmek ne iyi/ Hergün bir yere konmak ne güzel/ Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş/ Dünle beraber gitti düne ait ne varsa cancağızım / Şimdi yeni şeyler söylemek lazım" dediği gibi. Bilgi Toplumu aşamasında yaratıcı yeniliklerin çok öne çıkması ve temel eğilimlerden biri haline gelmesini ise "normal , kriz ve yeni normal sürecinin" dinamikleri ile açıklayabiliriz.
Büyük sayılar yasasına göre denge durumu her zaman bir çan eğrisi dağılımı gösterir . Çan eğrisinin sol yanındaki " küçük" olanlar ile sağ yanındaki " büyük" olanlar azınlıktır. Ana kitle, istikrardan yana durur; ayrışma ve çatışma kapılarını sürekli açık tutmaz "denge" ve "uzlaşmadan" yana tutum sergiler.
Şekil'1'de gösterilen "denge durumu" yani "normal koşullar" açgözlülük ve sorumsuzluk, insan tasarımı olan kurumlara olağanüstü güçler vehmetme; aklı bir inanca, ideolojiye, önyargıya, yerleşik doğruya, kör inanca ve ezbere teslim etme; kaynakları tükenmezmiş gibi algılama, farklı seçimleri olan ve gelecek inşa etme iddiası taşıyan liderlikten yoksunluk, sloganların ciddi fikirlerin yerini alması, kibir ve üstünlük inancı, gözetim ve denetim eksikliği, tutarlı teşvik sistemleri tasarlayarak yürürlüğe koyamama gibi etkenlerin biriken etkisiyle bozulur.
Denge bozulmaya başlayınca, "normal koşuldan kriz koşullarına geçilince " şekil:2'de olduğu gibi en büyük ve en küçükler artar, dengeyi sağlayan ana kitle dağılır; belirsizlik bütün değerler sistemini, karar ve kurumları çözmeye başlar. Kriz koşullarında sadece birkaç bağlantısı olan çok sayıdaki küçük ile çok az sayıda çok bağlantılı büyükler ortaya çıkar.
Doğa kritik eşikte durmayı sevmez. Belirsizliklerin arttığı, karar çerçevelerini oluşturmanın güçleştiği kriz koşulların, kimilerinin "konsolidasyon", kimilerinin de "yeni normal" diye adlandırdıkları denge koşullarına evrilir. Şekil:3'de birikim sistemi konsolide olduktan sonraki durumu, kriz ön koşulları ile birlikte tanımlanmaya çalışılmıştır. "Kriz, normal ve yeni normal koşulları" dört evrensel oluşumla yüzleşiriz:
" Kriz koşullarından yeni normal koşullarına geçerken uyum gösteremeyen ve elenenler.
" Az ya da çok bedel ödeyerek krizden yeni normal koşullarına geçiş yapanlar,
" Yeni normal koşullarının yarattığı fırsat alanlarından yararlananlar,
" İleri teknolojilerle "öncü alanlar" yaratarak geleceği biçimlendirenler
"Normal-kriz-yeni normal sürecinin" iç dinamikleri sürekli işler. Belli dönemlerde birikimi sisteminin, yani net ürün üretimi ile net ürün tüketiminin dengelendiği, kendini yeniden üretme için gerekli ekonomik fazlanın üretilebildiği " koşullar" baskın haldedir; özel durumlar söz konusu olduğunda dengeler bozulur "kriz koşulları" baskın hale gelir.
Eski sistemin değerleri ve kaynak bileşenlerinde çözülme ve yeniden örülme süreci hızlanır. Kriz koşullarından sonra üretim nitelik ve niceliği bir önceki dönemin düzeyini aşar; teknolojik donanımın yapısı değişir, sermaye donanımının bağımlılıkları farklılaşır; standartlaşmış olgunluk dönemi ürünlerinin önemli bölümünün fiyatlarında düşme eğilimi hızlanır.
Yeni ürünlerin eskilerinin yerini alması da hızlanır. Birikimi sisteminin bütününde üretim -hammadde, üretim-para, üretim-teknoloji ilişkilerindeki değişme, ürün ve üretim yöntemlerini değiştirir, ürün çeşitliliği artar, yeni malzemeler ve yeni ürünler piyasada boy gösterir; zaman içinde standartlaşma yaygınlaştıkça kitle üretimine dönüşüm başlar. Söz konusu sürecin her aşaması "inovasyon ihtiyacının" artması demektir.
İçinde bulunduğumuz dönemde, birikim sisteminin yapısı, işlevi ve kültürü köklü biçimde değiştiği için başta üretim bilgisi olmak üzere, üretim metotları, üretim teknolojileri, ürün bileşenleri, tasarım ve kullanım biçimi, bilgi süreçleri, dağıtım sistemleri gibi değer yaratmanın bütün katmanlarına "yenilik yaratma" rekabet gücü yaratmanın "gerek şartı" haline gelmiştir. Her alanda çözülme ve yeniden örülme süreci, inovasyonu rekabet gücü oluşturmada temel değişkenlerden biri haline getiriyor.
Bugün inovasyon, köklü değişikliklerden çok, var olan malzemeye, teknolojiye ve üretim yöntemlerine, iş ilişkilerine farklı bir biçimde bakabilme anlamına geliyor. En küçük bir çizgi değişikliğinden, köklü buluşlara dayanan radikal değişmelere her şey inovasyon kavramı kapsamına girebiliyor. İnovasyonun bu temel özelliğini dikkate alarak, gelecek yazılarda önce makro ölçekteki inovasyonu geliştirici etkenleri tartışacağız, ardından da mikro ölçekte inovasyon sorunlarını ele almayı deneyeceğiz.